Mustafa Özdal
Mustafa Özdal

Faruk Çelik ile dobra dobra

Şanlıurfa Milletvekili Faruk Çelik bazı konularda suskunluğunu bozdu:
 

‘Milli Tarım Projesi ile et ve pamuk olmak üzere birçok üründe ithalatı kısmaya başladık. Ancak bazı ithalatçıların rantı kesildi. Birçok arı kovanına çomak soktuk. Ancak milli tarımdan vazgeçemeyiz. Arazilerin yağmalanması devam ederse, toprak kimyasalla yoğun şekilde buluşursa, hayvancılık ithalata dayalı olursa milli olmaktan çıkarız.’

Beni Şanlıurfa’da sayıları 50’yi geçmeyen küçük bir grup protesto etti. İlginç olan şu ki milletvekilleri bile Cumhurbaşkanı’nı karşılama bölümüne zor girerken iki protestocuyu oraya kim koydu! Bu bana yönelik bir tezgâhtı…

Tarım Bakanı Fakıbaba doğru bir konuyu yanlış cümlelerle ifade etti…

Büyükşehir adaylığı konusunun bugün gündeme gelmesi anlamsızdır.

 

——————————

Pazar Söyleşisinin konuğu olan Şanlıurfa Milletvekili Faruk Çelik, samimi açıklamalarda bulundu.

Kabine revizyonundan Milli Tarım Projesi’ne, Fakıbaba’nın açıklamasından Şanlıurfa’da küçük bir grup tarafından protesto edilmesine, Bülent Arınç döneminde kendisiyle ilgili yapılan tartışmalardan Büyükşehir adaylığı iddialarına ve siyasi geleceğiyle ilgili konulara varıncaya kadar dobra dobra kıvamında bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

CENAZEYE SALDIRI TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ELİNİ GÜÇLENDİRİR

 

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesi bir grubun protestosu nedeniyle Ankara’da gömülemedi. Bu olaya, sosyal medya hesabınızdan attığınız mesajla AK Parti’den ilk tepki veren milletvekilisiniz. Bu konuda değerlendirmenizi alarak başlayalım.

 

Tabii bu ilk sorunuz önemli. Toplumsal birlik, bütünlük,  kardeşlik ve  dayanışmaya her zaman ihtiyacımız var ama bugünlerde daha çok ihtiyacımız var. Bırakın dirilerin çatışmasını, bu işi mezarlara taşımak, gerilimi bir annenin defin meselesine taşımak son derece yakışıksız. Yaşlı bir insan vasiyeti gereği Ankara’da defnedilmek istemiş.  Ama orada yaşananlar ne inancımızla ne de sosyolojik, psikolojik bir temelle izah edilebilir. Çok çirkin bir davranış, çirkin bir girişim olmuştur. Ben de bölgeyi bilen biri olarak haberi alır almaz sosyal medya üzerinden tepki verdim. Umarım bu ve benzer olaylar yaşanmaz. Bu hadisenin yaşanması terör örgütünün elini güçlendirmeye dönüktür. Bu  işi yapanlara sorun, vatanperverlik için yapmışlardır ama vatana en büyük zararı veriyorlar farkında değiller. Umarım herkes bu yaşananlardan ders çıkarır.

 

Farklı kesimlerle diyalog kurmayı başarmış bir siyasetçi olarak, bu olaydan hareketle topluma vereceğiniz mesaj ne olur?

 

Bu gerilim ortamından hep beraber çıkmamız lazım. Gerilim arttıkça, birileri de  cesaret alıyor ve  uç noktalarda bazı davranışlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu coğrafya hoşgörü coğrafyasıdır. Hacı Bektaş’tan Mevla’sına, Yunus Emre’sine varıncaya kadar hep hoşgörünün tavsiye edildiği bir coğrafyanın çocuklarıyız. Gerçekten toplumu uzun zamandır rencide eden davranışlar olabilir. Ama bu olaylara körükle gitmeden yangını söndürecek araçları kullanmalıyız. Siyasetçilerin de görevi budur. Siyasetçiler, birlik ve beraberliği önceleyen davranışları esas almalı. Huzurumuz, kardeşliğimiz esas olacaksa, herkes herkesin elini tutabilmeli, ilişkileri kesen değil, mutlak suretle ilişkileri geliştiren bir yaklaşım içinde olmalıyız.

 

ÖNEMLİ OLAN MİLLETİN GÖNLÜNDEKİ MAKAMLARDA OLABİLMEKTİR

 

-Kabine revizyonuyla birlikte Bakanlar Kurulu’nun dışında kaldınız. Yaklaşık 10 yıldan bu yana kesintisiz bakan olarak görev yaptınız hükümette. Görev aldığınız bakanlıklar da önemli ve icracı bakanlıklardı. Kabine dışı kalmanız  sizin için sürpriz miydi?

 

Ben 10 yıldır Bakanlar Kurulu’ndayım. 5 yıl grup başkanvekilliği, 2 yıl da önceki partimde genel başkan yardımcılığı yaptım. 17 yıl oldu. Hangi faniye nasip olur böyle bir şey? Bursa’da 10 yıl bakanlık yapan var mı hatırlamıyorum. Dolayısıyla siyasette makamlar kalıcı değil. Herkes elveda diyor makamlara. Bu nedenle, bizim bu kadar uzun süre görev aldıktan sonra bakanlıktan ayrılmamızın sürpriz şekilde değerlendirilmesini doğru bulmuyorum. Bazı arkadaşlar başarı grafiği esassa Şanlıurfa’da yüzde 71’lik bir referandum oyu var gibi değerlendirmeler yapıyorlar. Ben bunun da bir ölçü olarak alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı her Kabine revizyonunda bazı önemli değerlendirmeler yapıyorlar. O değerlendirmeler içinde kısa ve orta vadeli yaklaşımlar mutlaka vardır. Bu süreçte benim de bakanlıktan alınmam  değerlendirilmiş ve böyle karar verilmiş. Ben Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere herkese çok teşekkür ediyorum. Çünkü sıradan görevler değil bunlar. Çok önemli görevleri yapmaya çalıştık. Önemli olan milletin gönlündeki makamlarda olabilmektir. Yoksa bir gün cumhurbaşkanlarının da, başbakanların da, bakanların da, milletvekillerinin de, muhtarların da görev süresi dolacak. Hangi görev olursa olsun sürelidir. Önemli olan milletin gönlünde yer almaktır.

 

VİCDANIM ÇOK RAHAT

 

10 yıl uzun bakanlık yapmak siyasette uzun bir zaman. Geriye dönüp baktığınızda neler görüyorsunuz?

 

Ben vicdanen çok rahatım. Çünkü bulunduğum koltuklarda ne gerekiyorsa, zamanımı bütün imkan ve potansiyelimi gerçekleştirmeye harcadım. Neydi o görevlerden biri? Çalışma Bakanlığı’nda Sosyal Güvenlik Reformu, benim dönemimde gerçekleşti. Sosyal güvenlik gibi iflas etmiş, bitmiş tükenmiş, yürümesi mümkün olmayan bir sistemi, SGK, Bağkur, Emekli Sandığı mevzuatından SGK mevzuatına dönüştürerek önemli bir reformu gerçekleştirdik. Türkiye, 2008’de ciddi bir ekonomik küresel krizle karşı karşıya kaldı. Çok önemli tedbirler aldık o dönem. Bunlardan biri Kısa Çalışma Ödeneği’ydi. Eğer o tedbiri almasaydık, 250 bin kişi işsiz kalacaktı. Ardından Devlet Bakanlığı geldi. Diyanet İşleri’nin 40 yıldır olmayan yasasını çıkardık. Arkasından Yurtdışı Akraba Topluluğu Başkanlığı, Cumhurbaşkanı’nın talimatı ve bizim de büyük emeklerimizle kuruldu. Geçmişe dönüp baktığımızda çok iftihar edecek şeyler yaptık. Alevi kardeşlerimizle yüz yıllarca olmayan bir şeyi yaptık ve onlarla bir araya geldik, konuştuk, dertleştik. Keşke neticeyi tümden almış olsaydık. Roman kardeşlerimizle  bir araya geldik. Karacabey’de, Mustafakemalpaşa’da konutlar yaptık. Onların topluma entegrasyonuyla ilgili önemli çalışmalar yaptık. Arkasından memurları toplu sözleşmeden toplu görüşmelere geçirdik. Ücretler, hükümetin ağzından çıkmıyor, masada kavgası veriliyor artık. Bu mevzuatların tamamı benim bakanlığım döneminde gerçekleşti. Çok kısa bir dönem yaptığım Tarım Bakanlığı’nda  da Milli Tarım Projesi’ni hayata geçirdik.

 

ARI KOVANLARINA ÇOMAK SOKTUK

 

-Tam da ben bu konuyu soracaktım. Tarım Bakanlığınız döneminde Milli Tarım Projesi’ne imza attınız. Yerli üretimi destekleyen, yerli tohum üretimini artıracak, özetle dışa bağımlı olmayan bir tarım politikası anlamına gelen Milli Tarım Projesi’ni hayata geçirdiniz.Milli Tarım Projesi, siyasi yaşamınızı nasıl etkiledi?

 

Çok güzel ifade ettiniz. Teşekkür ederim, keşke herkes böyle anlasa. Tarım Bakanlığı’na gelince önce ana ve temel konulara parmak bastık. Bunları da kendi kafamıza göre yapmadık. Önce bürokrasiyi, üniversiteleri, sivil toplum kuruluşlarını dinledik ve 7 bölgede toplantılar yaptık. Böylece Türk tarımının fotoğrafını çektik. Ve tarımda milliliğin aynen milli eğitim kadar önemli olduğunu gördüm. Tarım milli olmalı, hayvancılık milli olmalı. Yani sizin ifade ettiğiniz gibi yerli imkanlarımızla, coğrafyamızda bize yetecek kadar ürünlerin üretilmesi namerde muhtaç olmamamız,  Brezilya’dan Uruguay’dan hayvan ithal edilmemesi gibi temel konulara parmak bastık. Önce topraklarmızın korunması gerekir. Hemen 194 ovayı tarımsal SİT alanı ilan ettik. Aslında bu bir başlangıç, nerede birinci sınıf tarım arazisi varsa tarımsal SİT ilan etmemiz gerekir. Çünkü nüfus ve ihtiyaçlar artıyor ama toprak küçülüyor. Eğer tarımı milli vasıfla ele alıp, imkanlarımızı rasyonelleştirmezsek gelecekte çok daha ağır bir şekilde dışarıdan ithalatla karşı karşıya kalırız. İkincisi toprak niteliğini kaybetmiş, kimyasalardan dolayı. 4 milyon ton kimyasal gübre atıcağımıza  5,5 milyon ton kulanmışız. Neden? Çünkü toprak artık almıyor. Verim düştüğü için daha fazla gübreyi kullanmanın verimi arttıracağını zannetmişiz.  Oysa tam tersi. Biz organik gübreyle takviyesini yaptık. Her havzaya bir gübre kılavuzu çıkardık. İnegöl veya Mustafakemalpaşa’da, hangi gübreyi hangi oranda organik, hangi oranda  kimyasal gübre kullanacağımızı belirledik. Yani toprağın fiziki alanını ve niteliğini korumayı amaçladık. Ardından nereye ne ekileceğini tespit ettik. Mesela bu yıl  4 milyon ton pamuğa ihtiyacımız vardı ve 2 milyon tonunu ithal ettik, 2 milyon ton da ürettik. Bu yıl  ektiğiniz alan daralmasına rağmen verim yüzde 63’e çıktı. Yani bu yıl ithal edeceğimiz  pamuk yüzde 37’dir. Neyi anlatıyorum? Kendi kendine yeten bir ülke haline gelmek için mutlaka toprağımıza sahip çıkmalıyız. Hayvancılıkla ilgili de  500-600 bin ton hayvan ithal etmeden et ihtiyacımızı karşılamamız mümkün değil. 1 milyon 150 bin ton et üretiyoruz ama 200 bin tonluk hayvan ithal etmemiz gerekiyor. Benim, başka ülkelerin çiftçilerini zengin etmek için bakanlık yapmamam gerekir. Bunun için buzağı desteğini getirdik. Sonra meraların hayvancılığa tahsisi için adımlar attık. Verimli ırklarla verimli et ve verimli süt elde edebilirsiniz.  3 yıl içinde elde edeceğiniz buzağı sayısını  3,5 milyondan 5 milyona çıkarırsanız dışarıdan hayvan ithal etmenize gerek kalmayacaktı. Buzağı ölümlerini engelleyecek sağlık tedbirlerini de aldık. Düşünebiliyor musunuz, 500 bin hayvan ithal ediyoruz her yıl 400 bin buzağı ölüyor. Tüm bu tedbirlerimiz sayesinde ithalata dayalı hayvancılığa değil yerli hayvancılığa yöneldik. Bunların toplamı milli tarım demektir. Yüzde 94 oranında ovayı tarımsal SİT alanı  ilan ettik, mühendis odaları yıllardır konuşurlar ama destek vermediler bu uygulamamıza. Ayrıca birilerinin de o ovada arazisi var. Dört gözle bekliyorlar ki imar gelsin. Onların da düzenini, huzurunu bozduk. İkincisi, yerli üretimi destekledik, pamukta bağımlılığı yüzde 37’ye indirdik, gelecek yıl da yüzde 20’ye inecekti. Neden yüzde 50 pamuk ithal edelim topraklarımız varken. Bunu yaptığınız zaman ithalatçı rahatsız oldu. Milli tohum dedik. Kendi tohumumuzu kendimiz üretelim dedik. Antalya Boztepe Çiftliği’ni, 50 tane enstitüyü bu işe tahsis ettik, TİGEM’in sadece işi yerli tohum oldu. Bundan da tohum ithalatçıları rahatsız oldular. En önemlisi hayvancılıkta yılda 1 milyar liralık bir rant vardı. Bunu önlemek için fiyatları indirdik ve kendi hayvanımızı kendi toprağımızda yetiştireceğiz dedik. Şimdi burada da rantı bozulanlar oldu. Yani işin doğrusu birçok arı kovanına çomak soktuk. Ancak bunun devam etmesi gerekiyor. Milli tarımdan vazgeçemeyiz. Çünkü tarımdır bizim geleceğimizi şekillendirecek. Allah korusun arazilerin yağmalanması devam ederse, toprak kimyasalla yoğun şekilde buluşursa, hayvancılık ithalata dayalı olursa milli olmaktan çıkarız. Gayri milli unsurları rahatsız edelim. Onları memnun etmeyelim. Onlar memnun olurlarsa tarımımız iyi gitmiyor demektir.

 

BANA YÖNELİK PROTESTO TEZGAHTI

 

-Şanlıurfa’da Cumhurbaşkanı’nın olduğu bir gezide 4 kez protestoya uğradınız. Sizi protesto edenler kimlerdi?  Protestoları nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Çok abartılıyor  bu olay. Havaalanında  devletin arazisini gasp eden saedece iki kişi  protesto ediyor. Garip olan şu ki Cumhurbaşkanı’nın   karşılanmasına milletvekilleri ve eşleri bile zor giriyorlarken bu iki kişiyi kim koydu oraya? Ben başından sonuna kadar bir tezgahın uygulandığını söyleyebilirim. Yoksa Şanlıurfalılarla böyle bir sorun yok. 15 gün önce Urfa’da büyük bir iftar yaptık ve 10 bin kişi katıldı. Referandumdan sonra da rekor oy aldığımız için havaalanından omuzlarda yolcu edildik. Ama 2019 seçimlerine giderken ufak tefek hesapları olanlar var. Şanlıurfa sosyolojik olarak da farklı bir yer. Bizden ziyade belki cumhurbaşkanı başkalarını da konuşturmadı. Belki başkaları için de büyük bir hazırlık yapmışlardır. O da çok cılız, bir yerde 2 kişi, diğer yerde 9 kişi bir yerde 25 kişi toplasanız 50 kişi etmezler protestocular. Benim için çok önemli değil.

 

FAKIBABA DOĞRU KONUYU YANLIŞ CÜMLELERLE İFADE ETTİ

 

-Tarım Bakanı Eşref Fakıbaba, kendi döneminde artık yolsuzluk yapılamayacağını açıkladı. Bu açıklaması, kamuoyunda farklı yorumlara neden oldu. Siz de bunun üzerine “Sorumlu siyasetçi ne konuştuğunu bilir ya da varsa birşey gereğini yapar” şeklinde bir mesaj attınız sosyal medya hesabınızdan. Bakan Fakıbaba ile bu olaydan sonra hiç görüştünüz mü? Aradan günler geçtikten sonra bu hadiseyle ilgili düşüncelerinizde bir değişme oldu mu?

 

Görüştüm. Sayın Bakan doğru bir konuyu yanlış cümlelerle takdim etti. Bu konuları gecenin  1’inde gazetecilerle konuşmayı doğru bulmam. Naylon fatura tüm sektörler için geçerli. Naylon fatura senin döneminde benim dönemimde yok, tüm dönemlerde var. Ben gençliğimde hatırlıyorum hep böyle bir sorun vardı. Şirket var ama kestiği fatura naylon, kapatıyor şirketi kapatıp gidiyor, bunu nasıl engelleyeceksiniz? Olay bu. Sayın Bakan 500 kilo pamuğu 700 kilo yazdıran şirkete bir daha yapamayacaksınız diyor. Ayrıca Maliye Bakanlığı bu konu üzerinde çok hassas çalışıyor ve bu da Tarım Bakanlığı’nın konusu değil. Maliye Bakanlığı çalışıyor biz de lojistik destek veriyoruz. Amacımız bu usulsüzlüklerin olmaması. Ben dönemimde 51 bin 400 çiftçinin desteklemesine bloke koydum. Çünkü Maliye Bakanlığı bu naylon fatura olabilir dedi bize ve biz de desteği kestik. Naylon faturayla mücadele doğru ama yanlış cümlelerle anlatınca Sayın Bakan çok anlamsız bir tartışma yaratmış oldu. Kendisiyle biraraya geldiğimizde de söyledim ben bunu.

 

BÜYÜKŞEHİR ADAYLIĞINI BUGÜN KONUŞMAK ABESTİR

 

-Bursa’yı da konuşmak isterim. Özellikle son Kabine revizyonundan sonra Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne aday olacağınız iddiaları daha çok konuşulmaya başlandı. Ne diyorsunuz bu iddialara?

 

Uzun zaman siyasetle uğramış kişiyle konuştuğunuz zaman bu tür şeylerin akla gelmesi doğal. Saygıyla karşılarım. Ama uzun yıllar siyasetin içindeyim, önemli bakanlıklarda önemli görevleri yerine getirdim, benim böyle bir ihtirasım yok. Bizim partide şimdi il başkanı atandı. Nasıl bir yöntemle? Genel Merkez genelde, yerelde konuştu, tartıştı sonra 4 aday  çağrıldı. Cumhurbaşkanı 4 adaydan biri olan Ayhan kardeşimizi çağırdı ve “Sen il başkanı olacaksın” dedi. Şimdi sistem bu. Yarın belediye başkanlığı için cumhurbaşkanı diyelim ki Mustafa Özdal’ı çağırdı ve siz büyükşehir adayı olacaksınız dedi. Ne oldu şimdi, bunca tartışmanın ne anlamı kaldı? Onun için kimsenin gelin güvey olmasına gerek yok. Bizim Belediye Başkanımız görevinin başında. Ben bu değerlendirmeleri, Belediye Başkanı’nın şevkini kıracak, motivasyonunu bozacak değerlendirmeler olarak görüyorum. Daha 1,5 yıl var, kim öle, kim kala. Onun için biz Parti Genel Merkezi’nin uyguladığı usullere bakarak bu tartışmaları yapmanın abes olduğunu düşünüyorum. O gün gelir hiç beklemediğiniz bir sürprizle karşılaşırsınız. Veya o gün gelir rutinin icra edildiğini görürsünüz. O kararların da nasıl alındığını biliyorum. Recep Bey’in belediye başkanlığında bizzat işin içindeydim. Daha önce rahmetli Hikmet Şahin’in adaylığında bizzat işin içindeydim. O dönemlerde karar noktasındaydım ve ikisinin kararında da etkim oldu. Ama bugün  Genel Merkez’deki değerlendirmelerde yerel yönetimler başkanı tüm çeteleleri tutuyor. Hangi belediye başkanı devam edecek hangisi devam etmeyecek diye onlar masaya gelir. Sistem böyleyse senin yapacağın iş, partin için çalışmak. Ben öyle yapıyorum her gün. Düşünebiliyor musunuz sen her gün belediye başkanına aday olmayacaksın diyorsun. Ne verim alırsınız ondan? Bundan kim kaybeder? Bursa kaybeder. Belki devam edecek nerden biliyorsunuz? Neden moralini bozuyorsunuz?

 

BURSA’DA FARUK ÇELİK FOBİSİ OLUŞTURDULAR

 

-2011’de Cumhurbaşkanı’nın isteğiyle Şanlıurfa’dan aday gösterildiniz. Ve iki dönemden bu yana da Şanıurfa’da siyaset yapıyorsunuz. Şanlıurfa’da olduğunuz süre boyunca, Bursa yerel siyasetinde yaşananlara karşı bir kırgınlığınız, bir tepkiniz var mı? Özellikle Bülent Arınç’ın Başbakan Yardımcılığı döneminde

 

Ben 2015’te aday olmadım ve aday olmak istemediğimi açıkça ilan ettim. Kendime göre de gerekçelerim vardı. Ancak Genel Merkez ihtiyaç olduğunu söyledi ve bizi tekrar Urfa’ya gönderdiler. Benim aslında birinci seferde de gönlüm yoktu ama gittiğim zaman dedim ki Cumhurbaşkanımız çok doğru tespit yapmış ve iyi ki geldim. Ama yaşamadığınız bir yerde 2. dönem veya 3. dönem adaylığınızın doğru olmadığını düşünüyorum. Bir yerde de o şehre saygısızlığa dönüşüyor iş. Bir yanda da Şanlıurfa, 2 milyonluk  büyük bir şehir. Burada yaşamayan insanlar ve siyasetçiler açısından da 2. dönemin çok doğru olmadığı düşüncesindeydim. Gittik ve Urfa’da hizmet çıtasını bir yere çıkardık, aşağı inmesi mümkün değil. 2011’deki çalışmalardan sonra Bursa’ya dönünce yaşadıklarım çok üzüntü verici şeylerdi. Ben isterdim ki hepimizin abisi olan Sayın Bülent Arınç abilik yapsın. Fakat buraya 63 gün sonra dönüp yaşananlara baktıktan sonra 6 yıl boyunca Bursa’ya sessiz sedasız gelip, gittim. Çünkü  bir huzursuzluğun kaynağı olmak istemedim. Edeb açısından da benden büyük olan insanlara saygısızlık ve  nezaketsizlik yapmamışımdır. Hiçbir kongreye katılmadım, hiçbir etkinlikte bulunmadım. Neden? Çünkü öyle bir düzen kurulmuştu ki birisi Faruk Çelik dediği zaman onunla mücadele etmek farz olmuştu. Daha başka bir sürü şeyler… Ben bunları yakıştıramadım. Bana  ‘Faruk ben Bursa’ya gidemiyorum, annen baban, evin, yurdun orada. Sen benden çok gidebiliyorsun. Gittiğin zaman da şu programlara katılıp bana destek versen” deseydi,  Bursa’ya çok şey katabilirdik. Ama böyle olmadı. Faruk Çelik lobisi oluşturuldu ve inanın beni kahreden de odur. Benim Sayın Arınç’a dönük bir nezaketsizliğim olmamış ki. Ama öyle şeyler yaptılar ki. Açıkça söylüyorum, bildikleri ne varsa keşke konuşsalar.  Alnımız açık, yüreğimiz pak. Bak açıkça söylüyorum, devletin bir kuruşuna bulaşmamış insanlarız, devletin bir tane işine bulaşmamış insanlarız. Ama hep dedikodu ve iftira. Ve bunların sözüne kanan bir yapıda olması beni çok üzmüştür. Yıllar sonra bunu söylemek durumundayım. Hiç yakışı kalmamıştır. Benimle bir kardeşi olarak her şeyi konuşabilirdi ama bunu tercih etmedi. Kestel’de beni karşılayanların hepsini tasfiye ettiler. Meclis üyelerini çağırmışlar sen bununla birliktesin diye tasfiye etmişler. Onun için ben burada büyüklerin abilik yapmalarını isterim. 6 yıl boyunca bir şeye müdahale ettiğimi söyleyemezler, ben çok ilkeli davrandım. Ama onlar da benim hukukumu çiğneme konusunda çok ilkeli davrandılar. Sürekli yanlış işlerde oldular, Allah her şeyi görüyor. Sabırla ben bekledim ve bugünlere geldik. Konuşmayacağım hiçbir konu,  yüzleşemeyeciğim hiçbir kişi yok. Bu siyasette çok önemlidir.

 

TEK İSTEDİĞİM VEFA

 

Sayın Arınç ile hiç görüştünüz mü son yıllarda? Görüştüyseniz bunları söylediniz mi kendisine?

 

Konuşuyoruz, geçende de birlikteydik bir düğünde. Ancak ne söyleyeyim ki ben ona? Bildiği konuları neden söyleyeyim ki ben ona? Ben hiç kimseyi Arınç’ın adamıdır diye damgalamadım ki. Bu aklı verenler yanlış verdiler ona. O aklı kimler verdiyse onlar Bursa’yı temsil etmiyorlardı. Onlar Bursa’yı kuşatan insanlar değildi. Bugün ben buradayım. Büyükorhan’dan, İznik’e, Mustafakemalpaşa’dan İnegöl’e hodri meydan. Bu halk beni biliyor kardeşim. Karaköy’ü 4 ayda yaptığımızı biliyor, çevre yolunu biliyor, İnegöl’ün köprülü kavşağını biliyor,  Turanköy’ün girişini biliyor, Mustafakemalpaşa’yı biliyor, Güllüce’yi biliyor, devlet hastanelerini biliyor. Biz burada terledik yatmadık ki. 700’ün üzerinde  köyü karış karış gezmişiz. Burada milimetrik olarak yatırımları takip etmişiz. Bunu Bursalılar bugün değil, 11 yıldır biliyor. Urfa’ya gittim sordum. Nerde  kaldınız, nedir yaptıklarınız ve planlarınız nedir ? Bir önceki doğru projeleri hemen aldık daha sona 400 projeyi bitirdik. Eksik gördüklerimizi beklettik, yanlış gördüklerinizi gündemmize almadık ama kimseye vefasızlık yapmadık. Benim tek istediğim vefadır. Vefa gösterirseniz, vefa görürsünüz. Siyasetteki tüm gençlere sesleniyorum, heyecana kapılıp ratsgele konuşmayın, sabırla süreci bekleyin. Buyrun bu konuları herkesle konuşurum, bakalım ne diyecekler merak ediyorum.

 

ÜRETMEYE DEVAM EDECEĞİM

 

Siyasette hep önlerdeydiniz, bakanlıklar ve grup başkanvekillikleri. Ve bakanlıklarda da önemli işler yaptınız. Siyaseti bırakmak gibi bir planlamanız var mı?

 

Siyaseti meslek edinmek doğru değil

 

Yorulmadınız mı?

 

Ben yorulmam. Ben bir işi  üzerime almışsam neticelendiririm. Ben şu anda Bursa ve Şanlıurfa’nın en kırsal yerlerini bilirim. Tekirdağ’a görev verilmişse bir sıkıntı varsa Adana’ya da  giderim. Karış karış gezer, gece gündüz çalışırım. Yorulmak diye bir şey olmaz siyasette. Ama ilanihaye siyasette olacağız diye bir şey yok. Benim öyle bir mecburiyetim yok. Ben doya doya tüm makamları yaşadım. Makamımı da  hiçbir yerde kullanmadım. Ben kırmızı plakaya bile binmedim. Çocuklarımın tümünü ve eşimi siyasete bulaştırmadım. Makam araçları olmasına rağmen binmediler. Ben bu işte bir evin kurbanı olarak üzerime düşen görevi  hakkıyla yerine getirmeye çalıştım. İkincisi bu ülkede çok ciddi bir genç potansiyel var. Bu gençler siyasete girsin. Ama bize ihtiyaç varsa, doğrudur, uzun yıllar önemli görevlerde bulunduk, hem yerelde hem genelde söyleyeceğimiz çok şey var. Biz bunları paylaşmaya da, görev almaya da hazırız. Devir üretme, çalışma devridir. O yüzden bu heyecanımızı hiç kaybetmeyeceğiz. Ama bu makamla olur makamsız olur. Hangi pozisyondaysanız üretmeye devam edeceksiniz.

 

FOTOĞRAFLAR: AKIN GÜLER

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X