Mustafa Özdal
Mustafa Özdal

İsveç ve Finlandiya, kendi güvenlikleri ve teröre destek arasında tercih yapmalı

Köşe Yazısını Dinle

Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkan politikasını değerlendiren Prof. Dr. Ferhat Pirinççi, Türkiye’nin NATO’nun genişlemesine karşı olmadığını belirterek, “Şu anki dönem kritik bir aşama ve Türkiye’nin terörle mücadele konusunda destek talepleri karşılanmadan onaylanan bir üyelik, bundan sonra bu ülkeler üzerinde ciddi bir kozun kaybedilmesi anlamına gelecek. Dolayısıyla özellikle İsveç’in bir karar vermesi gerekiyor: Kendi güvenliğini mi düşünecek, yoksa teröristlere destek vermeyi mi tercih edecek?” dedi.

Pirinççi, Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya politikası üzerinden teröre destek veren tüm aktörlere  mesaj verdiğini belirterek, “Türkiye esasında bu iki ülke üzerinden terör örgütlerine destek veren bütün aktörlere net bir mesaj veriyor: ‘Ne yaptığınızın farkındayım, bir gün bir şekilde bunun hesabını soracağım.’ Pirinççi, Makedonya’nın sadece isminden dolayı Yunanistan’ın 10 yıllık NATO üyeliği vetosuna maruz kaldığını hatırlatarak, çözümün  Türkiye’nin taleplerinin yerine getirilmesinden geçtiğini söyledi.

——————————-

Pazartesi Söyleşileri’ne konuk olan Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Pirinççi, gündemin sıcak konularıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik sürecini yorumlayan Pirinççi, Türkiye’nin tutumuyla ilgili önemli tespitler yaptı.

Pirinççi, Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili de değerlendirmelerde bulundu.

“FİNLANDİYA VE İSVEÇ, KORUMA AMAÇLI NATO’YA ÜYE OLMAK İSTİYOR”

Finlandiya ve İsveç, NATO’ya üye olmak için resmen başvurdu. Bu iki ülkenin NATO’ya üye olma isteğini nasıl okumalıyız?

İki ülkenin, NATO’ya üye olma isteği büyük ölçüde Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ardından ortaya çıkan jeopolitik değerlendirmeler sonucu söz konusu oldu. İki ülke daha önce Soğuk Savaş döneminde ve özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde NATO’nun genişleme dalgaları esnasında NATO’ya katılma imkanına sahiplerdi. Ancak katılmamayı tercih etmişlerdi. Öyle ki NATO üyesi olmadan Avrupa Birliği’ne üye olan ender ülkelerdenlerdi. Bu durum büyük ölçüde Rusya’nın tepkisini üzerlerine çekmemek amacıyla olduğu kadar bu iki ülkenin tercihleriyle de ilişkiliydi. Ancak iki ülke de şunu fark ettiler, Rusya Ukrayna’ya saldırdığı gibi kendileri üzerinde de baskı politikası uygulayabilir, hatta kendilerine de saldırabilir. Bu nedenle gerek halkları nezdinde gerekse karar vericiler nezdinde NATO’ya katılma yönünde güçlü bir irade ortaya çıktı ve bu iradenin sonucunda üye olmak için resmen NATO’ya başvurdular.

“RUSYA’NIN İSVEÇ VE FİNLANDİYA POLİTİKASI GÜCÜ İLE İLGİLİ”

Rusya, iki ülkenin NATO üyeliğine, güvenlik gerekçesiyle karşı çıktı. Ancak daha sonra, iki ülkenin silahlanması ve üsler konusunda garantiler vermesi durumunda, üyelik konusunda yeni bir pozisyon alabileceklerinin sinyallerini verdi. Rusya, şartlar istediği gibi oluşursa, politikasını revize eder mi?

Şu anda Rusya’nın böyle bir yaklaşım sergilemesinin sebebi tamamen Ukrayna’da işgalin planlandığı gibi gitmemesinden kaynaklanıyor. Bunun yanı sıra Rusya’ya karşı ABD ve Avrupa merkezli oluşan yoğun tepki, uygulanan yaptırımlar ve Rusya’nın kendisini lanse etmeye çalıştığı saldırgan/baskıcı taraf olmadığı yönündeki algı Moskova’nın daha yumuşak bir tonda tepkisini ifade etmesine neden oluyor. Elbette Ukrayna’da işler planladığı gibi gitseydi veya önümüzdeki süreçte Rusya kendisini tekrar güçlü hissederse iki ülkeye karşı çok daha farklı bir söylem kullanacaktır. Ancak bu iki ülke eğer o zamana kadar NATO üyesi olurlarsa, Rusya’nın gerginliği tırmandırma limitleri söz konusu olacaktır. Böylesi bir durumda Rusya bütün NATO’yu karşısına almamayı tercih edeceği için büyük ihtimalle suskunluğunu sürdürmek veya daha küçük gerginlikler çıkarmak zorunda kalacaktır.

“RUSYA, NATO’DAKİ DAYANIŞMAYI ARTIRDI”

Ukrayna’nın, silahlanması ve NATO’nun bu ülkeye üsler kurmasının ardından İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvuruları geldi. Belki savaş çıkmasaydı, Ukrayna da NATO’ya üyelik için başvuru yapacaktı. Tüm bu gelişmeler bir tesadüf olmasa gerek. Bu gelişmelerden ABD’nin ve Batı dünyasının Rusya’yı NATO aracılığıyla kuşatmak istediği sonucunu çıkarabilir miyiz?

Ben normal şartlar altında NATO’nun temel tehdit algısı Rusya olsa da Ukrayna işgalinden önce Rusya’nın bu kadar hayati tehdit olarak algılanmadığı kanaatindeyim. Diğer bir ifadeyle, Rusya 2008’de Gürcistan’a saldırsa da ve 2014’te Ukrayna’nın Kırım bölgesini işgal ve ilhak etse de bugünkü tehdit algısından daha düşük bir tehdit algısına sahipti. Ancak 2022 yılında Ukrayna’yı işgal etmesi bundan sonra Rusya’nın kuşatılması ihtiyacını kaçınılmaz kıldı. Bu arada NATO’da dayanışmanın düşmeye başladığı bir dönemde Rusya aslında NATO’daki dayanışmayı artırdı. Ukrayna’nın NATO üyeliğine gelince, aslında Kırım’ın işgalinden ve ilhakından önce Ukrayna NATO’ya üye yapılsaydı; şu anda bu savaşı veya Kırım’ın işgalini yaşamamış olurduk. Dolayısıyla ABD’nin ve Batı dünyasının bugün yaşanan savaşta bir sorumluluğu bulunuyor. Ama asıl saldırganı asla unutmamak lazım. Zira NATO Rusya’ya değil; Rusya Ukrayna’ya saldırdı ve Ukrayna NATO üyesi olmasın şartını koşarken birden Finlandiya ve İsveç’in olası NATO üyelikleriyle yüzleşmek zorunda kaldı.

“KENDİ GÜVENLİKLERİNİ Mİ DÜŞÜNECEKLER TERÖRE Mİ DESTEK VERECEKLER?”

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine, tek karşı çıkan üye Türkiye oldu. Türkiye, itirazını bu iki ülkenin bölücü terör örgütüne destek vermesiyle açıkladı. Tek neden bu mu sizce? Bu gerekçe dışında, Türkiye’nin itirazının arka planında başka nedenler var mıdır? Varsa nelerdir?

Esasında Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine tek karşı çıkan ülke Türkiye değil. Örneğin Macaristan ve Hırvatistan gibi ülkeler de bazı çekincelerini dile getirdiler. Ancak Türkiye kadar yüksek sesle ve net değil. Ayrıca iki ülkenin NATO’ya katılmasının nasıl sonuçlar ortaya çıkaracağı sağlıklı bir şekilde tartışılmadı bile. Ancak Türkiye’nin itirazı ve ileri sürdüğü nedenler çok açık. Ben Türkiye’nin itirazının arka planında başka nedenler olduğunu düşünmüyorum. Zira Türkiye NATO’nun genişleme dalgasına şimdiye kadar hep olumlu yaklaştı ve NATO’yla uyumlu bir politika içinde oldu. Bu süreçte Finlandiya ile İsveç’in durumunu belki de ayrıştırmak lazım. Çünkü Finlandiya, İsveç kadar terör örgütlerine müzahir değil. Öte yandan şu anki dönem kritik bir aşama ve Türkiye’nin terörle mücadele konusunda destek talepleri karşılanmadan onaylanan bir üyelik, bundan sonra bu ülkeler üzerinde ciddi bir kozun kaybedilmesi anlamına gelecek. Dolayısıyla özellikle İsveç’in bir karar vermesi gerekiyor: Kendi güvenliğini mi düşünecek, yoksa teröristlere destek vermeyi mi tercih edecek? Diğer bir ifadeyle, terör örgütlerine destek vermek kendi güvenliğini riske atmaya değer mi?

Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkmasına ABD’den sert mesajlar gelmiyor. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye’yi ilk olarak diplomasi yoluyla ikna etmeyi tercih ediyorlar. Türkiye ikna olmazsa, ekonomik yaptırımlar başta olmak üzere Türkiye’yi sıkıştıracak adımlar gelebilir mi?

ABD başta olmak üzere bazı ülkeler Türkiye’yi yanlış okuyor. Değişen ve dönüşen dünyada Türkiye’yi eski dönemdeki gibi düşünüyorlar ve eski davranış kalıplarıyla düşünüp ve ikna etmeye çalışıyorlar. Oysa hatırlamak gerekir ki Yunanistan, Makedonya ile yaşadığı isim sorunu nedeniyle on yıldan fazla bir süre Makedonya’nın NATO üyeliğini veto etti. Ne zaman ki Makedonya adını değiştirerek Kuzey Makedonya adını aldı, Yunanistan vetosunu kaldırdı. Şu anki durumu daha farklı kılan özellik, iki ülkenin NATO üyeliğine acil ihtiyaç duyması. Bunun çözümü ise basit. Hızlı bir şekilde harekete geçip Türkiye’nin ve eğer varsa diğer üyelerin taleplerini yerine getirmeleri. Elbette artık hiçbir ilişki tek yönlü değil, bu nedenle Türkiye’yi ikna etmek için farklı kanallardan iletişim kurulması ve bazı olumlu/olumsuz sinyaller verilmesi şaşırtıcı olmaz. Ama Türkiye burada çok net bir duruş sergiliyor. Türkiye’yi ikna etmek aslında çok zor değil.

Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine ikna olması, Rusya ile ilişkilerini nasıl etkiler?

Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine olumlu yaklaşması, diğer 29 üyeden farklı olmayacaktır kanaatine sahibim. Çünkü Türkiye Rusya ilişkileri çok parçalı bir yapıda sürdürülüyor. Ukrayna’nın işgali sürecinde Türkiye NATO ile uyumlu hareket ediyor ve edeceğinin mesajlarını Rusya’ya defalarca kez verdi. Bu nedenle Türkiye’nin olası desteğini Rusya ile ilişkilerini elbette olumlu etkilemeyecektir ama ikili ilişkileri köklü bir şekilde değiştireceğini de düşünmüyorum.

“TÜRKİYE, DİĞER ÜLKELERE DE MESAJ VERİYOR”

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olmak için başvurusuna Türkiye’nin ilk hamlesi geldi. Türkiye, bu 2 ülkenin üyelik prosedürünün işlemesini durdurdu. Türkiye’nin bu hamlesi, üyelik konusundaki kararlı tutumunu mu gösteriyor?

Kesinlikle. Türkiye politikasının sadece söylemden ibaret olmadığını ve talepleri konusunda kararlı olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Kaldı ki NATO’ya üyelik süreçleri normal şartlar altında bu kadar hızlı ilerlemez. Bu çerçevede belki de Türkiye’nin bu tutumu diğer NATO üyelerinin de genişleme konusunu farklı bir perspektiften ele almalarını sağlayacaktır. Öte yandan Türkiye esasında bu iki ülke üzerinden terör örgütlerine destek veren bütün aktörlere net bir mesaj veriyor: Ne yaptığınızın farkındayım, bir gün bir şekilde bunun hesabını soracağım mesajı.

“YUNANİSTAN’IN ABD KONGRESİNDE ÖZEL BİR YERİ VAR”

Yunanistan Başbakanı Miçotakis, ABD kongre üyelerine hitap etti. Konuşmasında Doğu Akdeniz’de iki devletli çözüme asla onay vermeyeceklerini söyledi ve Türkiye aleyhine sözler sarf etti. Miçotakis’in konuşması kongre üyeleri tarafından 37 kere alkışlandı. Öyle ki Yunan Başbakanı bile “Yunan meclisinde bile bu kadar alkışlanmıyorum” sözleriyle şaşkınlığını gizlemedi. ABD kongre üyelerinin alkışları Türkiye’ye bir mesaj mı?

Amerikan kongre üyelerinin alkışlarının Türkiye’ye mesaj verme kaygısından ziyade Yunanistan’a verilen desteğin göstergesi olduğunu düşünüyorum. Yunanistan geçmişten beri Amerikan kongresi nezdinde Yunan lobisinin de etkisiyle ayrıcalıklı bir yere sahip. Nadiren eleştirilmiştir, çoğunlukla destek görmüştür. Bu nedenle Yunan Başbakanının ana gündeminde Türkiye yer almasaydı bile kongre tarafından yine kuvvetli bir şekilde destek görürdü diye düşünüyorum. Ancak tabii ki Amerikan kongresi nezdinde Türkiye’ye karşı Yunanistan kadar dostane bir tutumun olmadığını da unutmamak gerekir.

“RUSYA, SAVAŞTA İSTEDİĞİ İLERLEMEYİ GÖSTEREMİYOR”

Son olarak Rusya-Ukrayna savaşını konuşalım. Savaş hala sürüyor. Savaşın seyri nereye gidiyor?

Rusya birçok beklentinin aksine, savaşta istediği gibi bir ilerleme gösteremedi. Bu nedenle strateji değişikliğine giderek, deyim yerindeyse, hedef küçülttü. Şu anda görünen, Donbas bölgesini kontrol altına alarak ve mümkün mertebede Ukrayna’yı Karadeniz kıyısından izole ederek işgali sonlandırmayı hedefliyor. Ancak özellikle ikinci hedefi ne kadar başarabilir, emin değilim. Süreç hala dinamik, yaptırımların Rusya üzerindeki ve küresel ekonomi üzerindeki etkileri yeni yeni ortaya çıkıyor. Ayrıca Ukrayna’nın direnişi gün geçtikçe daha fazla artıyor. O yüzden en iyi çözüm, Ukrayna’nın zararlarının asgari ölçüde tazmin edildiği, Rusya’ya onurlu bir çıkış sağlandığı ve mümkün mertebede kriz/işgal öncesi döneme dönüldüğü bir ortamın sağlanması. Gerçekleştirilmesi imkansız değil ancak zor. Bununla beraber savaşın gidişatında elbette Putin’in tavrı ve kararları ana belirleyici.

Rusya, savaşın ilk günlerinde Kiev’e yönelmişti ancak son günlerde ülkenin doğusuna yöneldiler. Rusya, tam olarak neyi elde ettiğinde savaşı bitirecektir?

Aslında bu sorunuz büyük güçlerin limitlerini göstermesi açısından önemli bir örnek. Benzeri bir örneği geçmişte Rusya Afganistan’da tecrübe etmişti. ABD ise Irak ve Afganistan’da tecrübe etmişti. Yani güçlerinin sınırlarını acı tecrübelerle öğrenmişlerdi. Rusya açısından bu dakikadan sonra önemli olan şey kendi kamuoyuna ve az sayıdaki müttefiklerine pazarlayabileceği bir “zafer”. Şimdilik bu “zafer” Donbas bölgesinin tamamen kontrol altına alınması gibi gözüküyor. Ancak şu bir gerçek, Rusya bu saatten sonra askeri açıdan galip gelse de siyasi açıdan ve psikolojik açıdan savaşı çoktan kaybetti. Bu nedenle Rusya’nın zafer ilan etmesi ve amaçlarına ulaştığını açıklaması çoğu kişiyi tatmin etmeyecektir.

“TÜRKİYE’NİN ARABULUCULUĞU SONA ERMEDİ”

Türkiye, savaşın ilk günlerinde arabuluculuk görevi üstlendi ancak iki ülke arasındaki görüşmeler kesildi. Artık diplomasi değil, silahlar konuşuyor. Türkiye’nin etkin rol aldığı bir müzakere sürecinin yeniden başlayacağını öngörüyor musunuz?

Türkiye’nin arabuluculuk çabası henüz sona ermedi. Ancak sahada arabuluculuğu zorlaştıracak gelişmeler yaşanıyor. Yani esasında diplomasi de savaş da hala devam ediyor. Ben eğer Ukrayna savaşına bir çözüm bulunacaksa, bu çözümün Türkiye’nin katkısıyla ortaya çıkacağını ve dolayısıyla Türkiye’den geçtiğini düşünüyorum. Ama tarafların henüz ortak bir masada oturup süreci sonlandırmak için yeterli iradeye sahip olmadığı görülüyor. Diğer bir ifadeyle Rusya savaşın başına göre bu kadar zorluk içindeyken maksimalist taleplerini karşı tarafa kabul ettiremez ve Ukrayna da bu kadar dirençli iken Rusya’nın taleplerini dikkate almaz. Bu noktada savaşın her iki taraf açısından da artık sürdürülemez olduğu kanaati ortaya çıkarsa, Türkiye’nin çabaları karşılık bulur ve tarafların önce ateşkes daha sonra da kapsamlı bir barış için bir araya gelmeleri söz konusu olur. Dolayısıyla Türkiye’nin etkin rol oynayacağı bir müzakere sürecinin yeniden başlayacağını öngörüyorum ancak bunun zamanını daha ziyade sahadaki gelişmeler belirleyecek.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X