Bir Anadolu Destanıdır ‘CUMHURİYET’

Bugün Cumhuriyetimizin 100. yılı; Ülkemizin en büyük bayramıdır!

Bir Anadolu Destanıdır ‘CUMHURİYET’

Mehmet ALİ İNAN

Küçük bir Anadolu kasabasında 29 Ekim günü doğmuşum. Daha gözlerimi açmadan, bir Cumhuriyet gününde ilk nefesimi almışım.
Büyük bir hevesle başladım ilkokula. Bayram törenlerinde şiir okuyacakları seçerken öğretmenimiz, en isteklilerden biri oldum hep. En güzel ‘Cumhuriyet’ şiirlerinin neredeyse hepsini ezberledim.

Beşinci sınıf ödevim Çanakkale Savaşı’ydı. Öğretmenimiz ödevlerimizi anlatırken, tıpkı onun gibi sınıfta gezerek anlatmamızı istemişti, nasıl heyecanla anlatmışsam, ders bittiğinde terden sırılsıklam olmuştum.

Bir ödevimiz daha oldu; kasabamızdan savaşa katılmış olanları bulup, onlarla konuşup, sonra da bunları gelip anlatmak… Bildiğimiz iki kişi vardı; bir üst komşumuz, ama gözleri artık görmeyen Kel Onbaşı, herkes öyle derdi, adının Hüseyin olduğunu daha sonra öğrenmiştim. İkincisi de arkadaşımın dedesi Deli Haydar’dı.

Bize geçmişte kalan tatlı bir anı gibi anlattıkları, aslında yaşamla ölüm arasında gidip gelmelerinin hikâyesiydi. Hayatta kalmaları inanılmaz gelmişti bana. Bir destandı aslında yaşadıkları…

Ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dillendirdiği gibi;
“ekmeği bol, acıyı bal eyleyenlerdi onlar…”

**

Ne ders kitaplarında yazanlarla ne de öğretmenlerimin anlattıklarıyla yetinmedim. Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet’e giden süreci başka kitaplardan da okudum…

Ama nedense bir şey eksik kalıyordu bende. Neyi aradığımı da tam bilmiyordum. Taa ki…
Kızım ortaokuldaydı. Onu alıp Ahmet Vefik Paşa’da Genco Erkal’ın, Nâzım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı’ndan uyarlayıp oynadığı oyunu seyredene kadar. Aradığımı bulmuştum: Duyguydu… O günleri yaşayan insanların duyguları… Belki de o günden sonra oyunculuk tohumu düştü kızımın yüreğine, tiyatro oyuncusu oldu…

Nâzım’ın şiirindeydi, topyekûn kadın, çocuk, yaşlı insanlarımızın mücadelesindeydi bugün yüzümüze gelen ışık. İşgalcilerin her türlü olanağına, donanımına, gücüne karşı inancın, haklılığın verdiği güçle yapılan savaş bizim, “Kurtuluş Savaşımız” oldu…

**

Bursa 8 Temmuz 1920’de işgal edildi… Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulalı daha üç ay bile olmamıştı; o gün mecliste olanlar için en acı gündü, Osmanlı’ya kuruluştan sonra başkentlik etmiş, en önemli Anadolu kentinin işgali, herkesi derinden sarsmıştı. İşgalden iki gün sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kürsüsü siyah bir örtüyle kapatıldı. Bursa’yı düşman işgalinden kurtarana kadar kaldırılmamak üzere.

**

Ünlü İngiliz gazeteci ve roman yazarı George Orwell, şöyle der: “Bir savaşı bitirmenin en kestirme ve hızlı yolu, o savaşı kaybetmektir.”
Savaş bitti…
Ama Anadolu kaybetmedi,
“bu memleket bizim”di. Her ne kadar “Kapatamadıksa el kapılarını, yok edemedikse de insanın insana kulluğunu,” umudu canla-heyecanla taşıyan insanlarımız yine de haykırıyor    “bu memleket bizim, bu Cumhuriyet bizim” diye.
Geçen yıl Bursamızın kurtuluşunun 100. yılını kutladık.
11 Eylül 1922 günü Meclis kürsüsündeki siyah örtü kaldırıldı.
Nedense 9 Eylül’de kutlanan İzmir’in kurtuluşu, hep daha etkin ve daha önemli olarak yaşanmıştır.
Oysa asıl kurtuluşun müjdesi, 11 Eylül 1922’de; Bursa’nın kurtuluşudur. Bir daha ne Bursa’nın ne de diğer kentlerimizin işgalini, esaretini yaşamayalım.
Cumhuriyetimiz ülkemizin hep üzerinde kalsın… Nice yüzyıllar kutlansın bu kadim Anadolu topraklarında…

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X