Boğaziçi Üniversitesi’nde, Afrin’de şehit düşen askerleri anmak için stant açan ve program düzenleyen öğrenci grubuna saldıranlara yönelik yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınanların 15 şüpheli, ”terör örgütü propagandası yapmak” suçundan tutuklama istemiyle hakimliğe sevk edildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, 19 Mart’ta Boğaziçi Üniversitesi’nin kuzey kampüsünde Afrin’de şehit düşen askerleri anmak için stant açan ve program düzenleyen öğrenci grubuna saldıranlara yönelik yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan 15 şüpheli, emniyetteki işlemlerinin ardından İstanbul Adliyesine getirildi.
Soruşturmayı yürüten savcılık, 15 şüpheliyi ”PKK, KCK, YPG silahı terör örgütünün propagandasını yapmak” suçundan tutuklanmaları talebiyle hakimliğe sevk etti.
Savcılık şüpheliler hakkında hazırladığı sevk yazısında, üniversitede İslam Araştırmaları Kulübü organizesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından Suriye’nin Afrin bölgesinde gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekatının başarıyla tamamlanmasının ardından insani duygularla düzenlenen lokum dağıtımı etkinliği esnasında şüphelilerin, barışçıl bir biçimde etkinlik yapan öğrencilere saldırarak fiziksel şiddet uygulamaya çalışmaları neticesinde meydana gelen arbede üzerine savcılıkça soruşturma başlatıldığı belirtildi.
Şüphelilerin olay gününde ”Saray savaş, halklar barış istiyor”, ”Savaşa hayır, barış hemen şimdi”, ”Katip AKP, iş birlikçisi ÖSO”, şeklinde slogan attıkları, ”İşgalin, katliamın lokumu olmaz” ifadesini taşıyan pankart açtıkları ve ”Kürdistan faşizme mezar olacak”, ”Okulumuzda ÖSO’cu istemiyoruz” yazılı afişleri duvarlara astıkları vurgulanan sevk yazısında, şüphelilerin ifadesine yer verildi.
”Şüphelilerin ifadeleri yalan”
Şüphelilerin söz konusu olaya karışmadıklarını, oradan geçtiklerini söyledikleri anlatılan sevk yazısında, görüntü tespit tutanaklarına göre şüphelilerin suçtan kaçmak için yalan beyanda bulundukları belirtilen sevk yazısında, TSk’nın Zeytin Dalı Harekatı’na ilişkin bilgi, bu harekatın amacı tek tek anlatılarak, uluslararası hukuktan kaynaklanan egemenlik hakkının kullanıldığı ve toplumun tüm kesimleri tarafından bunun desteklendiği vurgulandı.
Sevk yazısında, ”Şüphelilerin PKK, KCK, YPG silahlı terör örgütlerinin genel tavrı ve stratejisi doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa ve terör ile terörist faaliyetlerle mücadele haklarını kullanan bir devlet değil de bölgede işgal gerçekleştiren, şiddet uygulayan bu suretle gayrimeşru faaliyette bulunan gayrimeşru bir güç olarak gösterme çabası içerisindedirler” denildi.
Şüpheliler, TSK ve Türkiye’yi işgalci olarak lanse etmişler”
Şüphelilerin ayrıca “bölgedeki terör örgütlerinin cebir, şiddet ve tehdit kullanmadığını, mazlum olduklarını” uluslararası kamuoyuna sergilemeyi amaçladıkları belirtilen sevk yazısında şu ifadelere yer verildi:
”Bahse konu olaylar bir üniversite içerisinde masum bir öğrenci grup tarafından, masum duygularla gösterilen demokratik tepki olarak gösterilmesi istenmekte ise de asıl amaç bu grubun organik bağlar içerisinde olduğu terör örgütlerinin yöntemlerinin meşru göstermeye yönelik kamuoyu oluşturmaya dair eylemler olduğu sabittir. Şüpheliler organik bağ içerisinde bulundukları terör örgütlerini meşrulaştırmaya çalışırken, gerek TSK gerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni itibarsızlaştırmak, tepkisel uluslararası kamuoyu oluşturmak, terör örgütlerinin amacı doğrultusunda toplumda kargaşa yaratmak, barış ve huzur ortamını bozmayı amaçlamaktadır
Şüphelilerin bu şekilde gerçekleştirmiş oldukları eylem Anayasada sınırları ortaya konan düşünce ve ifade özgürlüğü yahut toplantı ve gösteri yapma hakkı kapsamında değerlendirilemez. Şüpheliler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, işgalci, gayrimeşru, şiddet uygulayan bir güç olarak lanse ederek, PKK, KCK, YPG silahlı terör örgütünün ise cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru göstererek terör örgütünün propagandasını yaptıkları anlaşılmıştır.”