Mustafa Özdal
Mustafa Özdal

Burası cezaevi veya oyun salonu değil, okul

İlk fotoğrafta gördüğünüz langırt masası bir oyun salonunda değil, Bursa’daki bir okul kantininden çekildi.

Oyun fiyatı 1 lira.

50 kuruşu makine sahibi, 25 kuruşu kantinci, 25 kuruşu da okul aile birliği alıp aralarında bölüşüyorlar.

Yani hem kantinci, hem langırt masasının sahibi, hem de okul aile birliği kazançlı çıkıyor bu işten.

zdal1.jpgİkinci fotoğrafta ne görüyorsunuz?

Demir parmaklıkların ardında beslenen çocuklar.

Oysa burası bir cezaevi değil, okul.

Anneler çocuklarını demir parmaklıkların arkasından neden besler?

Ya da bir eğitim yuvasında olmaması gereken langırt masasının okul kantininde ne işi var?

Birkaç nedeni var…

zdal2.jpgCips ve gazlı içecekler gibi sağlığa zararlı ürünlerin okul kantinlerinde satışı yasaklanınca, kantincilerin ciroları düştü.

Daha sonra  Bursa’daki okul kantinlerinin kiraları fahiş oranda arttı.

Son zamlarla birlikte kirası 25 bin hatta 30 bine çıkan okul kantinleri var.

Tüm bunların üstüne ekonomik kriz de gelince kantinciler ürünlerine zam yapmak, langırt oynatmak gibi çareler üretmeye  başladı.

Bu kez de veliler isyan etti ve çocuklarını demir parmaklıkların arkasından beslemeye başladılar.

Peki kantinciler ne diyor tüm bu olanlara?

Diğer yazıda.

 

Kantinciler ne diyor?

 

zdal3.jpgBursa Kantinciler Odası Başkanı Recep Çam ve Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Emin Baykal’la gazetedekantin sorununu enine boyuna konuştuk.

Okul kantin kiralarını ÜFE ve TÜFE’ye göre artırılmasını içeren yönetmelik çıkmadan önce, kiralar kantin sahibi ve okul müdürünün inisiyatifinde belirleniyordu.

Ancak bu yöntem her türlü suistimale açık hale gelince, kiralar üretici fiyat endeksi baz alınarak arttırılmaya başlandı.

Geçen yıl ÜFE yüzde 46’lara kadar çıkınca 2018 Eylül ayında kantin kiraları da yüzde 50’ye yakın arttı.

Tabii kantinciler buna itiraz etti ve yönetmelik değiştirilerek kira artışında TÜFE artışı dikkate alındı.

Ancak yine de yaklaşık yüzde 20’yi bulan TÜFE oranları kantin kiralarının  epey artmasına yol açtı.

Neticede kantin kiralarının yüksek olduğunu kabul ediyor Çam.

Ancak yönetmeliğin uygulandığını hatırlatıyor.

Ayrıca bunda bazı kantincilerin de sorumluluğunun olduğunu savunuyor.

Nitekim kantincilikten anlamayan kişiler ihaleye girip,  yüksek bedellerle ihaleyi kazanıyormuş.

Mesela eskiden 2 bin 800 lira kira bedeli olup da para kazanamayan bir kantini, ihaleyle  6 bin liraya kiralayanlar varmış.

Bunun üzerine bir de TÜFE zammı eklenince, kantin kiraları almış başını gitmiş.

Peki çözüm ne?

Çam, kantinciliğin dışarıdan göründüğü gibi karlı bir iş olmadığını ve  işi bilen insanların bu alanda hizmet etmesi gerektiğini söylüyor.

Zaten işi bilen kantinciler ayakta kalıyormuş.

 

Şort boyu

 

zdal4.jpgMemlekette başka mesele kalmamış gibi, 2 gündür Ömür Gedik’in kadınların  şortlarıyla ilgili sözlerini konuşuyoruz.

Gedik sosyal medya hesabından bir fotoğraf paylaşıp altına, “Kızların şortları ayıp sınırını aşmış” diye yazdı.

Tepkiler gelince, “Yerine göre giyinmek lazım. Ölçü denge her şeyde olduğu gibi burada da çok önemli” diyerek de şahken şahpaz oldu.

Kim belirliyor o ölçüyü, dengeli ve ölçülü davranmanın ölçüsü şort boyundan mı geçiyor?

Gedik’in sözleri son derece tehlikeli.

Niye mi?

Kendisinin de şort giydiğini söyleyen ve her halinden seküler bir yaşam tarzını benimsediği belli olan bir kadının, hemcinslerinin şort boylarına kafayı takması ve onları teşhircilikle suçlaması, vatandaşların sokakta yürüyen şortlu kadınları taciz etmesini, hatta fiziksel saldırıda bulunmasını tetikler.

 

Kutlu olsun!

 

zdal5.jpgDüşündü birden bire kayalardaki adam

kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri

Kim bilir onlar ne kadar büyük

ne kadar uzundular?

Birçoğunun adını bilmiyordu

yalnız Yunan’dan önce ve seferberlikten evvel

geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek

 

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu

Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki

şayak kalpaklı adam

nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden

güzel, rahat günlere inanıyordu

ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerin yanında

birden bire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun sağındaydılar

O, saati sordu.

Paşalar, “Üç” dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar,

eğildi, durdu.

Bıraksalar

İnce, uzun bacakları arasında yaylanarak

ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.

Nazım Hikmet

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X