Bursa’daki bu müze çok farklı! Randevu ile ziyaret ediliyor

Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Zooloji Müzesi’nde, Türkiye’de bulunan 481 kuş türünden 80’i, 161 memeli türünden 30’u, 141 sürüngen ve amfibi türünün yüzde 90’ı sergileniyor. Zengin bir koleksiyona sahip olan müzedeki en dikkat çeken türler ise yabani hayvanlar. Trafik kazasında, doğada ve hayvanat bahçesinde ölen ayı, kurt, tilki, geyik gibi hayvanlar tahnit edilerek muhafaza ediliyor.

Bursa’daki bu müze çok farklı! Randevu ile ziyaret ediliyor

Fauna açısından, bulunduğu kuşak itibarıyla zengin ve kendine özel duruma sahip olan Türkiye’de, 481 kuş, 161 memeli, 141 sürüngen ve amfibi, 480 deniz balığı ve 236 tür tatlı su balığının yaşadığı tespit edilirken, Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü bünyesinde 2014 yılında kurulan Zooloji Müzesi’nde, 80 kuş türü, 30 memeli türü, 141 sürüngen ve amfibi türünün yüzde 90’ı ile Türkiye’de bulunan 50 binden fazla böcek türünden, Lepidoptera, Coleoptera, Hymenoptera, Odonata, Hemiptera ve Orthoptera takımlarına ait örnekler sergileniyor. Uludağ’ın simgelerinden olan Apollo Kelebeği’nin de kurutulmuş halde yer aldığı müzede, kurbağa, sürüngen, kuş ve memelilere ait iskelet koleksiyonu da bulunuyor.

‘LABORATUVARIMIZDAKİ ÖRNEK SAYISI ARTINCA KOLEKSİYONA DÖNDÜ’

Müzenin kuruluş amacının öğrenci laboratuvarı odaklı olduğunu, ancak zaman içerisinde artan örnek sayısıyla ziyarete de açılan bir koleksiyon haline geldiğini söyleyen BUÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Rahşen Kaya, “Bizim çıkış noktamız ilk etapta uzun yıllar öncesinde diyebileceğimiz öğrenci laboratuvarları odaklı ve öğrencilerin işte çeşitli dersleri kapsamında, özellikle Türkiye’nin çeşitliliğiyle ilgili, omurgalı, omurgasız hayvan çeşitliliğiyle ilgili ve sistematikleriyle ilgili derslere odaklı uygulamalarına destek olacak, materyal ve bizlerin çalışma materyalleri doğrultusunda oluşturulmuş bir koleksiyon burası aslında. Öncelikli olarak kendi çalışmalarımız, projelerimiz doğrultusunda incelenen, çünkü bizim ana bilim dalımızda işte amfibiler, sürüngenlerin parazitolojisi, artı ben de omurgasız hayvanlardan örümceklerin sistematiği üzerine çalışmalar yapıyoruz ve bu çalışmalar doğrultusunda doğadan edinilmiş örnekler. Ve zaman içerisinde de bu laboratuvarlar kapsamında, öğrencilere işte biyolojik çeşitlilik kavramı içerisinde ve sistematikleri bakımından verilmesi gereken türlerle ilgili edinilen materyalin değerlendirilmesiyle oluşturulmuş bir laboratuvardı aslında. Bizim çalışma alanımızdı. Zaman içerisinde tabii bu örnek sayısı o kadar çok arttı ve birikti ki bir miktar bir düzenleme ortamı olacak şekilde, böyle bir ortam oluşturduk. Ve bu ortamı oluştururken de tabii çıkış noktamız, öncelikle tabii ki kendi çalışmalarımız ve öğrencilerdi ama bir miktarda profesyonel anlamda işte tabiat tarihi müzeleri gibi ortamlarda, hayvanların yaşam alanlarına uygun bir alan oluşturmaya çalışmak, elimizde olan imkanlar doğrultusunda. Burası, yaklaşık 150 metrekarelik bir alan” diye konuştu.

‘YAŞAM ALANLARINA UYGUN DİYAROMA DOLAPLARI OLUŞTURDUK’

Koleksiyondaki hayvanların yaşam alanlarına uyarlanan özel dolaplarda sergilendiğine dikkat çeken Dr. Kaya, “Hayvanların yaşam alanlarına uygun bir şekilde diyaroma dolapları, canlandırma dolapları oluşturmaya çalıştık. Kuşlar için, memeli hayvanlar için böyle bir dolap organizasyonumuz var. Ama alanın darlığı dolayısıyla çok fazla değil gördüğünüz gibi. Ve örnek sayısı da fazla olduğu için bir kısmı açık alanda. Ama elimizden geldiğince, onları düzenli olarak ilaçlamak suretiyle muhafaza etmeye çalışıyoruz. Bir kısım örnek, özellikle omurgasız hayvanlardan, böceklerle ilgili koleksiyon kurutma olarak nitelendirebileceğimiz bir yöntemle hazırlandığı için, alanda onları da özel dolapların içerisinde görebilirsiniz. Dolaplar içerisinde yine çalışma örneklerimiz arasında olan, Türkiye’deki amfibiler, sürüngenlerle ilgili bir koleksiyon var. Dolayısıyla zaman içerisinde birikmiş örneklerin değerlendirilmesiyle oluşturulmuş bir zooloji koleksiyonu bu açıkçası” dedi.

‘BİREY VE TÜR İTİBARIYLA ÖRNEĞİMİZ ÇOK FAZLA’

Koleksiyonun, Türkiye genelindeki birey ve tür sayısı itibarıyla aynı alanda sergilenen geniş bir koleksiyon olduğunu belirten Kaya, şunları söyledi: “Birey sayısı ve tür sayısı itibarıyla değerlendirdiğimiz zaman çok fazla. Örneğin omurgalılar açısından değerlendirecek olursak, amfibilerdeki ülkemizde kuyruklu ve kuyruksuz amfibiler olmak üzere iki takım var. Bunlardan hemen hemen yüzde 99 gibi, Türkiye’de eğiliş gösteren türlerin büyük bir kısmını burada inceleyebilirsiniz. Sürüngenler açısından değerlendirdiğimiz zaman sürüngenlerde tüm kaplumbağa türlerini, kertenkele, yılan türlerinin de yaklaşık yüzde 85-90 gibi bir tür çeşitliliğini taşıyor buradaki koleksiyon, Anadolu’nun çeşitliliği açısından. Çok az sayıda da bu hayvanlara ait anatomik incelemeler yapılırken kullanılan karakterler doğrultusunda hazırlanmış, dolapların içerisinde görebilirsiniz, yine amfibilerden ve sürüngenlerden bir takım iskelet örnekleri de görebilirsiniz. Türkiye’deki kuşlar açısından eğer koleksiyonu değerlendirecek olursak, burada yaklaşık 80 tür oldu şu an, kuş türü var. Memeliler açısından da 30 civarında tür olduğunu söyleyebiliriz. Tabii işin içerisinde omurgasızları da dahil ettiğimiz zaman binlerce örnek var. Belki balıklar koleksiyonu biraz daha az sayıda diyebiliriz. Balıklardan da özellikle Bursa, Marmara civarında yayılışı olan türlerle ilgili küçük bir koleksiyonumuz var. Bunların büyük bir kısmı, öğrencilerin uygulamalarını da burada yaptığımız için onları düşünerek harekete çıkılmış bir çıkış noktası diyebiliriz.”

‘HİÇBİRİ TARAFIMIZDAN ÖLDÜRÜLMÜŞ ÖRNEKLER DEĞİL’

150 metrekarelik bir alandan oluşan müzenin en dikkat çeken parçaları ise trafik kazasında telef olan, arazi çalışmaları sırasında ölü bulunan ve hayvanat bahçelerinde herhangi bir nedenle ölen hayvanlar. Ayı, kurt, tilki, geyik, pelikanın da aralarında olduğu hayvanların tahnit edilerek muhafaza edildiğini ve düzenli olarak bakımlarının yapıldığını söyleyen Rahşen Kaya, şöyle konuştu: “Buradaki örneklerin hiçbiri tarafımızdan öldürülmüş örnekler değil. Bizim kendi çalışmalarımız sırasında, doğada ölü olarak bulduğumuz, örneğin trafik kazası, mesela şu alanda gördüğünüz hayvanların belki yüzde 90’ı trafik kazası sonucunda ölen hayvanlar. Mesela tilkilerin büyük bir kısmını, eğer sağlıklı bir şekildeyse tabii bir ön değerlendirilmesi yapılıyor, tarafımızdan getirilip, tahnit adını verdiğimiz işlemlerin yapılmasıyla elde edilmiş bir koleksiyon. Mesela alanda 2 farklı duruşta olan ayı görebilirsiniz. Geyikler, yabani kediler gibi, bunların tamamı dediğim gibi trafik kazası, araba çarpması sonucunda bize ulaştırılan veyahut da kendimizin bizzat bulduğu, bir zamanlar tabii bu anlamda Milli Parklar da bizi destekliyordu ama sonra onlar kendi bünyelerinde birtakım koleksiyon oluşturduğu için şu an çok fazla iletişim halinde değiliz ama işte civar köylerdeki vatandaş da bu anlamda destek oluyor. Veyahut da öğrencilerimiz ölü buldukları ve sağlık açısından sıkıntısız olan, otopsileri yapılmış hayvanlar, tahnit işlemine tabi tutulur. Tahnit işlemleri çok düzgün bir şekilde yapılması gerekiyor ki uzunca yıllar bu şekilde bozulmadan koruyabilesiniz. Derinin işlenmesi yöntemi gibi kısaca değerlendirebiliriz. Ve düzenli olarak da ilaçlamalarını yaptığınız sürece koleksiyonu kolay kolay kaybetmiyorsunuz. Dolaplarda etil alkol içerisinde muhafaza edilen amfibi türleri ve sürüngen türleri var. Biraz da omurgasız türleri var alanda. Bunların da alkollerini işte belirli aralıklarla değiştirdiğiniz zaman, düzenli olarak, yüzlerce yıl belki de bunları muhafaza etme şansına sahipsiniz ki biz kendi çalışmalarımızda da sıvı içerisinde muhafaza ettiğimiz için örnekleri, hiçbir şekilde kayıp yaşamadan, uzunca yıllar muhafaza edebiliyorsunuz.”

RANDEVU ALINARAK ZİYARET EDİLEBİLİYOR

Koleksiyonu görmek isteyenlerin randevu alarak müzeyi ziyaret edebileceğini de söyleyen Kaya, özellikle öğrenci gruplarının ilgisinin yoğun olduğunu belirtti. Müzede sergilenen örneklerle ilgili sağlıklı bilgi verilebilmesi için grup ziyaretlerinin tercih edilmesi gerektiğine dikkat çeken BUÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Rahşen Kaya, “Üniversite öğrencilerimiz, akademik personel, idari personel istediği şekilde ziyaret edebiliyorlar. Sadece kendi programlarımız doğrultusunda, belirli bir randevu sistemiyle çalışmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla onlar o belirlenen randevu sistemi doğrultusundaki bu dışarıya da açık, hem şehirden hem de Marmara Bölgesi’nden çok fazla ziyaretçi alıyoruz. Dolayısıyla tüm ilk orta, lise üniversite, hatta işte herkes dahil olmak üzere ziyaretçilerimiz var. Bireysel gelinmemesinde fayda var. Bizim bölümün ana sayfasında bu koleksiyonla ilgili bir randevu başvuru sistemi var. Oradan başvuruda bulunulduktan sonra uygun gün ve saat aralığı doğrultusunda randevu veriliyor. Anaokulundan da gelen talepler çok fazla, ilköğretim genellikle daha fazla. Özellikle 4’üncü, 5’inci sınıflar düşünecek olursak, biyoçeşitliliğe ilk konu olarak giriş yaptıkları dönemlerde, mutlaka burası daha yoğun bir şekilde ziyaretçi ağırlamış oluyor. Ki özellikle omurgalı hayvan kavramı nedir, omurga nedir, iskelet sistemi nedir. Onlar onlar için sadece görsel anlamda değil bilgilerini görerek öğrenme anlamında da gayet pekiştirici bilgiler olarak karşımıza çıkıyor. Mesela çok şaşırıyor öğrenciler, yılanın iskeletinin olduğunu gördükleri zaman. Veyahut hani bir sürüngen dedikleri zaman omurgayla çok bağdaştıramıyorlar gibi. Koleksiyonun öyle bir artısı da var. Dolayısıyla sistemdeki formu doldurarak herkes aslında başvuruda bulunabiliyor burayı ziyaret etmek için” dedi.

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X