Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), Başkan Donald Trump yanlılarının Kongre baskını ülke tarihinde benzeri görülmemiş bir olay olarak tarihe geçti. Düzenlenen bu baskınla, 2020 ABD Başkanlık Seçimlerinin galibi Joe Biden’ın başkanlığının resmen onaylanması o an için engellendi ve çıkan şiddet olaylarında beş kişi öldü.
Temsilciler Meclisindeki Demokratlar yaşanan bu kalkışmadan, destekçilerini kışkırttığını savundukları Trump’ı sorumlu tutuyor. Meclisteki bu Demokrat üyelerden biri olan David Cicilline’in kamuoyu ile de paylaştığı bir mektupta Demokratlar, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’den, Trump’ın yaşanan Kongre baskını nedeniyle, ABD Anayasasının 25’inci ek maddesi gereği görevinden azledilmesini talep ediyor.
Temsilciler Meclisinin Adalet Komisyonundaki Demokrat üyelerin kaleme aldığı söz konusu mektupta, Başkan Trump’ın yaşanan ayaklanmanın kışkırtıcısı olduğu ve “demokrasinin altını oymaya çalıştığı” dile getiriliyor. Başkan Trump’ın kendini destekleyen kitleyi isyana teşvik ettiği iddiaları asılsız da değil. Yaşanan Kongre baskını öncesinde taraftarlarına seslendiği bir konuşma yapan Donald Trump, “Senatörlerimizi (Cumhuriyetçi senatörler) desteklemek için hep beraber Kapitol’a (Kongre binası) yürüyoruz. Ben de sizinle olacağım demiş ve 2020 ABD Başkanlık Seçimlerinin, “Amerikan tarihinin en fazla hile karıştırılan seçimleri” olduğunu savunarak, taraftarlarının “asla pes etmemesini” istemişti.
Başkanlık görevine devam eden Trump’ı azletmenin hukuki temeli, Amerikan Anayasasının 4’üncü maddesinin 2’inci fıkrasında belirtiliyor. Buna göre “bir ABD Başkanı, ağır bir suç işlediğinde ya da yasaları ağır bir biçimde ihlal ettiğinde görevinden azledilebilir.” Böyle bir dava Temsilciler Meclisince başlatılıp, Kongre’nin diğer kanadı olan Senato tarafından karara başlanabilir.
Burada hukuki açıdan belirleyici olan soru, demokratik kurumlara karşı isyan çağrısı ağır bir suç kapsamına girer mi? Deutsche Welle’nin bu konuyla ilgili sorularını yanıtlayan California State Üniversitesi’nden Tarihçi Donal O’Sullivan’a göre, “Mevcut olayda bir kişinin demokrasiye zarar verme ve darbe teşebbüsü eyleminde bulunduğuna dair bir şüphe” var. O’Sullivan normal şartlar altında böyle bir hadisenin savcılık tarafından incelenmesi gerektiğini dile getiriyor ve ekliyor: “Ancak (Başkanı) görevden azletme, ABD’de siyasi olarak yürütülen bir dava ve bu ancak çoğunluk sağlandığında sonuçlandırılabilir.” O’Sullivan, böyle bir dava başlatabilmek için gerekli olan sebeplerin yeterince mevcut olduğunu ancak olası bir davanın başarılı olacağına inanmadığını ifade ediyor.
YAŞANAN OLAYLAR TRUMP İLE BAĞDAŞTIRILABİLİR Mİ?
Kongre baskınını doğrudan Trump ile ilişkilendiren bağlantılar açık bir şekilde ortada. Söz konusu olayın yaşandığı gün, baskından önce Trump, Beyaz Saray önünde destekçilerine seslenmiş ve kendini bir kez daha seçimlerin galibi ilan ederek, “Sarsıcı bir galibiyet elde ettik” demişti.
Yanlış: Resmi seçim sonuçları 306 delege kazanan Joe Biden’ı açık bir farkla Donald Trump’ın (232 delege) önünde gösteriyor. Trump ayrıca herhangi bir delil göstermeden bir kez daha, “seçim hilesinin tüm eyaletlerde yapıldığını” iddia etti. Ancak bunlarda yeterli derecede çürütülmüş durumda. ABD’de siber güvenlikten sorumlu kurum olan Amerikan Siber Güvenlik ve Altyapı Ajansı (CISA), 3 Kasım 2020 tarihinde yapılan seçimlerin, ABD tarihinin en güvenli seçimleri olduğunu belirtiyor.
İki iddia da, yani hem seçimi aslında kendinin kazandığı, hem de seçimlere hile karıştırıldığına yönelik söylemleri, taraftarlarından “güçlü” olmalarını isteyip Kapitol’a yönlendiren; onlardan “ülkeyi geri alabilmek için gerekli olan gururu ve cesareti” Cumhuriyetçi senatörlere vermelerini isteyen Başkanın, yaşananlara neden olan en önemli açıklamalarıydı.
Trump bunların yanında, Twitter tarafından mesajları silinene ve hesabı dondurulana dek yayınladığı mesajlarla tansiyonu daha da yukarı çekmişti.
Kısacası, Trump’ın Kongre baskınının hemen öncesinde verdiği mesajlar, Kapitol’a yürüyüş ve vekilleri etkileme çağrısı olarak nitelendirilebilir. Trump’ın daha sonra Twitter üzerinden yaptığı barışçıl kalma çağrısı da bu gerçeği değiştirmez.
Donald Trump’ın yaşanan olayların siyasi sorumluluğunu üzerine alması ve görevini kendiliğinden bırakması ise, bugüne dek sergilediği politik tarzı göz önünde bulundurulduğunda neredeyse imkansız olarak görülüyor. Bu açıdan, görev süresi tamamlanmadan koltuğundan kalkması ancak bir dava sonucu mümküm görünüyor.
TRUMP HUKUKEN HESAP VERMEK ZORUNDA KALABİLİR Mİ?
Hukuk uzmanlarına göre, Donald Trump halkı galeyana getirmekten sorumlu tutulabilir. Bu uzmanlardan biri olan Kenneth Manusama, “Yaşanan duruma en uygun suç türü ‘halkı kışkırtmak’tır. Zira bu ifade şiddete uygulamaya ve develete karşı tahrik suçunu da kapsıyor. Kongre’de olanlar da tam olarak buydu” diyor. ABD Federal Yasası’nın 115’inci maddesi, devlete karşı isyan tertiplemenin bir suç olduğuna ve bu suçu işleyen ya da devlet otoritesine karşı isyana katılan kişilerin “bu madde uyarınca cezalandırılmasına” hükmediyor. Bu madde kapsamında suçlu bulunan bir kişinin de herhangi bir kamu makamında görev yapması yasaklanıyor. ABD’de darbe teşebbüsünde bulunanların, ilgili yasalar gereği 20 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaları mümkün.
Ancak ABD Başkanı olması ve bu sayede cezai takibata karşı dokunulmazlığı bulunması nedeniyle, Trump hakkında şu an herhangi bir işlem yapılabilmesi söz konusu değil. Manusama, “Trump, Anayasanın 25’inci ek maddesi gereğince görevinden azledilese bile, hala hukuki açıdan Başkan sıfatı taşıyacağı için hesap vermeye zorlanamaz” diyor.
Kısacası Amerika Birleşik Devletleri’nin 45’inci Başkanı Donald Trump’a karşı, 6 Ocak’ta yaşanan Kongre baskını ile ilgili sorumluluğu hakkında, ancak görev süresi tamamlandığında hukuki süreç başlatılabilir.