Yılmaz, köşesinde şu ifadeleri aktardı:
Şimdilerde… Dünya siyaseti, ya da küresel düzen yeni koşullar nedeniyle ciddi siyasal dönüşüm yaşıyor. Bu da, yeniden yapılanma sürecine yol açtı.
İşte…
Böyle bir süreçte, yeni dünya düzeni aranırken Türkiye’nin yerini ve jeopolitik özelliklerinden kaynaklanan avantajları ya da risklerini işin uzmanına sorduk.
Bursa Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi ve kısa adıyla SETA Kıdemli Araştırmacısı Prof. Dr. Ferhat Pirinççi önce şu uyarıyı yaptı:
“Dönüşüm sürecinde Türkiye’nin nasıl bir tavır gösterdiğini ele alırken üç farklı dönemi göz önüne almak gerekiyor.”
Sonra da o süreçleri anımsattı:
“Birincisi 2012-2016 dönemini kapsayan algılama/farkındalık, ikincisi 2016-2020’yi kapsayan adaptasyon, üçüncüsü ise 2021 ile başladığını iddia ettiğim yeniden konumlanma dönemi.”
Şunu vurguladı:
“Dönüşümün ne zaman başladığına ilişkin net tarih mümkün değilse de Türkiye’de farkına varılması büyük ölçüde 2012-2016 arasında oldu.”
Devam etti:
“Bu döneme kadar Türkiye başta BM, ABD ve AB olmak üzere sistemin başat aktörleriyle uyumlu ilişkiler içindeydi. Ticari ve siyasi ilişkileriyle göreceli istikrar alanı oluşturmaya çalışıyordu. Bazen risk ve meydan okumalarla karşılaşılsa da Türkiye açısından tolere edilebiliyordu.”
Kritik bir noktaya dikkat çekti:
“Bu dönemle beraber Ortadoğu’daki halk hareketleri ve Suriye krizi kaynaklı olanlar başta olmak üzere Türkiye’nin etrafındaki riskler belirgin hale geldi. Bu dönemde mevcut düzenin sürece liderlik eden aktörlerinden ne BM, ne ABD, ne de AB Türkiye’nin risklerinin dengelenmesine yardımcı oldu. Tam aksine; hareketsizlikleri veya farklı politikalara girmeleri, Türkiye’nin algıladığı tehditleri derinleştirdi.”
Ardından…
“Türkiye karar süreçleriyle adaptasyonu sağlayıp yeni dönemde kendini yeniden konumlama aşamasına geçti” dedi ve o yeni dönemi tanımladı:
“Türkiye için artık ‘tek eksen’ var. O da Türkiye merkezli.”