Erzincan depremleri konusunda uzun yıllardır araştırma yapan Jeoloji Yüksek Mühendisi Selahattin Ayan, bölgenin önemli bir deprem kuşağı üzerinde yer aldığına dikkati çekti.
Elazığ ve çevresinde yaşanan depremlerin, Türkiye’nin deprem ülkesi olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlattığını kaydeden Jeoloji Yüksek Mühendisi Selahattin Ayan, “Ülkemiz deprem gerçeği ile yaşayan bir ülkedir. Önemli bir bölümü birinci derece risk taşıyan bir ülkede yaşıyoruz. Fay hatları ile sınırları belirlenmiş ve geçmişte çok acılar yaşamış bir ülkeyiz. Dolayısıyla bizim bilmemiz gereken şudur. Bizde Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fayı dediğimiz iki büyük fay hattı var. Buna bağlı olarak Ege bölgesinde oluşan horst ve graben sistemleri var. Ülkemizin büyük bir bölümü risk altında ve Kuzey Anadolu Fayı ile 1939’dan başlayan ve deprem gözü adını verdiğimiz gelişmeler sonucunda son depremin Marmara depremi ile vuku bulan bir süreç yaşadık. Yani Kuzey Anadolu Fayı’nda Erzincan’dan itibaren Marmara’ya kadar bu kırılma tamamlandı. Doğu Anadolu Fayı dediğimiz fayda Kızıldeniz’deki açılma sonucu başlayan İsrail Lut Gölü üzerinden Hatay’a gelen Hatay’dan Kahramanmaraş Türközü’ne oradan da Malatya Pütürge’ye, Pütürge’den Sivrice’ye, Sivrice’den Hazar Gölü’ne oradan da Bingöl Karlıova’ya kadar Kuzey Anadolu Fayı ile kesiştiği bir fay hattıdır. Bu fay hattı üzerinde yılda yaklaşık 18 milimetrelik bir hızla kayma söz konudur. Kuzey Anadolu Fayı’nda da 24 milimetrelik bir kayma söz konusudur” dedi.
“DOĞU ANADOLU FAYI UYANDI”
Jeoloji Yüksek Mühendisi Selahattin Ayan, 1880’li yıllardan beri Doğu Anadolu fayında bir hareketliliğin olmadığını ifade ederek, “Kuzey Anadolu Fay hattı kırılmalarını tamamlamış ama buna eşlik eden sistemin bir parçası olarak Doğu Anadolu Fayı’nda o tarihten beri ciddi depremler olmuyordu. Dolayısıyla artık Doğu Anadolu fayı üzerine dikkat çekilmesi gerektiği ve mutlaka bu bölgenin harekete geçeceği kaçınılmaz bir sondu. Sivrice’nin yer aldığı Hazar Gölü Doğu Anadolu Fayı’na bağlı olarak oluşmuş bir göl tehlikeli olan bölgelerden birisiydi ve maalesef kırılma geçekleşti. Deprem riski olarak artık Sivrice’de bir atıl meydana geldi mi. Yani yer kabuğunda kırılma öteleme meydana geldiyse artık en büyük tehlike Sivrice ile Karlıova arasındadır. Ya da Malatya ile Pütürge artık risk altındadır. Sivrice’nin sağı ve solu artık risk taşıyor” diye konuştu.
“ERZİNCAN’IN DOĞUSUYLA KARLIOVA ARASI TETİKTE”
Erzincan’ın doğusuyla Karlıova arasının tetikte olduğunu ifade eden Ayan, “Özellikle Karlıova’ya doğru ve Türkiye’de tanımlamak için Erzincan adını kullandıkları bir bölge var. Erzincan depremlerle anıldığı için özellikle Erzincan’ın doğusu diye tanımladıkları ve her Erzincan lafı geçtiğinde Erzincanlıları huzursuz ettikleri bir bölge var. Karlıova ile Yedisu civarı. Burada 7 ve üzerinde her an bir deprem olabilir. Şunu çok net söyleyeyim bu depremin merkez üssü doğu noktasında Yedisu bölgesinde bir yer olacaktır. Erzincan’a 120 kilometre civarında eğer deprem gerçekleşirse bizi ciddi anlamda korkutur. Ama bu deprem Erzincan’a hasar vermez. Tercan ve köylerinde yıkıcı olarak hasara yol açabilir. Bu bölgeye dikkat etmek gereklidir. Yedisu ve civarlarına dikkat etme lazım, çünkü orada ciddi anlamda bir risk var. Ayrıca Türkiye’de Marmara denizinde adaların altında risk var. Kuzey Anadolu Fayı Sakarya’dan itibaren ikiye ayrıldığı için orada deprem biraz izini kaybediyor. Depremin iki parçaya ayrılması arasında olduğundan bizim bölgelerde olduğu kadar korkutucu olmayacaktır.” şeklinde konuştu.
Jeoloji Yüksek Mühendisi Selahattin Ayan, Erzincan ovasının bu fay hatlarına bağlı olarak oluştuğunu kaydederek şöyle devam etti:
“Kuzeye doğru dağları ve güneye doğru açılmaların Gerçekleşmesiyle oluşmuş bir ovadır. Şu an için 1939 depreminde Erzincan’da 4,5 metrelik yata yatım meydana geliyor. 4,5 metrelik yan yatım Kuzey Anadolu Fayının 180 yıllık atımına denk geliyor. Bu harekatın yeniden başlaması için 180 yıllık bir sürenin geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun 80 yılı geride kaldı. Ama bir 100 yıllık avansa var gibi çünkü 39 depremi de uzun yıllar sonra meydana geldi. Zaten çok yıkıcı olmasının sebebi uzun bir suskunluk dönemi geçirmesiydi. Bu depreminde olabilmesi için öncelikle Yedisu ile Mut arasındaki kırılmanın gerçekleşip oradaki blokun Erzincan’ı sıkıştırması ve sıkıştırma sonucunda Erzincan’da biriken enerjinin fay hatlarındaki sürtünmeyi yenerek yeni bir sarsıntıya yol açması gerekir. Erzincan’daki Gar binası 1939 depreminden önce yapılmıştır. 1939 depreminde güney girişinde sadece bir buçuk santim taş üzerinde taş kaymış ve bu da 1,5 metre sonra sona ermiş. Bütün hasar 1,5 santim taş üzerinden taş kaymış 1,5 metre sonra durmuş. 39 depremini yaşan bir binadır. Sonraki depremleri de yaşamış bina halen sapasağlam ayakta duruyor. Bunun Türkçesi binalar öldürüyor. Deprem öldürmüyor. Biz zaten dünyada ikinci derece depremlerin olduğu bir kuşaktayız. Japonya’da, Şili’de, Amerika’nın batısında olan depremlerin artçıları bile 7,4 civarındadır. Biz binaları sağlam yaptığımız sürece depreme dayanaklı yapıldığı sürece ve tekniğine uygun yapıldığı sürece bizim bölgede binaların yıkılma derece yok denecek kadar azdır. Bizim binalar çürük olduğu için 92 yılında ki depremde yıkılmasının tek sebebi 83 yılında meydana gelen depremler binaların güçlendirilmesi yönünde yeterince tedbir almadığımız için 92 yılında birçok bina yerle bir oldu. Şu an Erzincan ovası diyelim bir fay hattı üzerinde ve bizzat ovadan kaynaklanan ekstra bir risk taşıdığı için depremin iki tane dalgası var P dalgası ve S dalgası, P dalgası dikey hareket S dalgası ise yatay hareket yaptırır. Ancak Erzincan gibi zemini alüvyon olan ince taneli zeminlerin olduğu bölgelerde S dalgaları ikiye yarılıyor. Lav ve raylı adını verdiğimiz iki çeşit dalgaya dönüşüyor. Bunlarda zemine vurma ve dalga yaptırma hareketi yaptırıyor. Bundan dolayı yıkıcı deprem olarak adlandırılıyor. Yani ovada yerleşim birimi doğru değildir. Doğru değil ama depreme dayanaklı binalar inşa ettiğimiz sürece bunlar depreme dayanacaktır. Tartışmasız dayanacaktır.”
İHA