Türkiye’nin yanı sıra Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna’nın bir araya gelerek oluşturduğu “Karadeniz Stratejik Eylem Planı” anlaşması doğrultusunda hazırlanan “Karadeniz Nasıl Kurtulur?” konulu çalışma raporunda, Karadeniz’in ekolojik dengesinin çökme aşamasında olduğuna dikkat çekildi.
Uzmanlar, 17 ülkenin ev, tarım ve sanayi atıklarını bıraktığı bir çöplük haline gelen Karadeniz’in ciddi biçimde hasta olduğunu belirterek, Karadeniz’in hacminin yüzde 87’sinde deniz yaşamının tamamen yok olduğunu açıkladı.
Özellikle petrol ve kimyevi atıkların her geçen yıl artması, bilinçsiz balıkçılık, kıyıların ve iç bölgelerin doğal dengesinin korunmamasının Karadeniz’i çöküşe doğru götürdüğü belirtilen raporda, ülkelerin bunu durdurmak için gerçekçi politikalar uygulamadığı belirtilerek, “Çoğu ülke sırf kısa vadeli masraflarını ve borçlarını karşılamak için ‘çevre sermayelerini’ (ormanlar, doğal peyzajlar, biyolojik çeşitlilik, deniz ekosistemleri) yok pahasına sattılar” deniliyor.
Çalışma raporunda, ana başlıklar halinde şu görüşlere yer verildi:
– “Karadeniz, kıta Avrupa’sının yüzölçümünün üçte birine eşit olan 1 milyon 874 bin 904 kilometrelik bir havzadan su alır. Her yıl kıta Avrupa’sının yaklaşık üçte birine eşit ve içlerinde 17 ülkenin de bulunduğu bu bölgeden Karadeniz’e yaklaşık 350 kilometre küp nehir suyu akar. Bu ülkeler Avusturya, Beyaz Rusya, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Gürcistan, Almanya, Macaristan, Moldova, Slovakya, Slovenya, Romanya, Rusya, Türkiye, Ukrayna ve Sırbistan’dır. Avrupa’nın ikinci, üçüncü ve dördüncü nehirleri olan Tuna, Dinyeper ve Don Karadeniz’e akar.”
“Atıkların yüzde 70’i Karadeniz ülkelerinden kaynaklanıyor”
– “Karadeniz’e dökülen ve insan faaliyetlerinden kaynaklanan bu atıkların yüzde 70’inin Karadeniz ülkelerinden kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Geriye kalan yüzde 30’luk kısmının neredeyse tamamı Tuna Nehri vasıtasıyla gelmektedir. Karadeniz kıyı bölgesinde yaklaşık 11 milyon kişiden kaynaklanan atıklar, kanalizasyon sistemlerine gitmektedir. Yılda 571 milyon 175 bin metreküp miktardaki atık Karadeniz’e veya nehirlerin denize dökülen kollarına ve oradan da Karadeniz’e boşaltılmaktadır.”
-“Her yıl 30 bin ton petrol evsel atık tesislerinden, 15 bin 500 ton sanayiden (petrol sanayi dahil olmak üzere) ve 53 bin ton Tuna Nehri’nden denize boşalmaktadır. Geri kazanılması mümkün olmayan 95 bin ton petrol atığı her yıl Karadeniz’e boşaltılmaktadır.
– Petrol atıklarının liman sularını ve sahilleri kirlettiğini görmek her gün mümkündür. Bazı durumlarda, kirlenmiş limanlardaki dip tortunun yüzde 1’i kadar yüksek bir miktarı petrol olarak ölçülmüştür. Karadeniz ülkelerinde. petrol ya da kimyevi madde dökülmesi ile baş etmek için muhtemel durum planları, teçhizat ve eğitim elemanı bulunmamaktadır. Her yıl binlerce ton petrol, kullanılan motor yağının yasalara aykırı biçimde elden çıkarılması, ekseriya insanların bunu kanalizasyona boşaltmaları yoluyla denize dökülür. Bir araba motorundan çıkan yağ, 56 bin ton deniz suyunu kirletmeye yeter.
– Mnemiopsis Leidyi isimli deniz anasına benzer bir organizma 15 santimetreye kadar büyümekte ve deniz besin zincirinde önemli bir halka teşkil eden balık ve larvalarını içeren zooplankton olarak bilinen ufak deniz canlılarının neredeyse tamamını tüketebilmektedir. Söz konusu organizmanın Karadeniz’de doğal düşmanı olmadığından, bütün ekosistemi kısa sürede kaplamıştır. Bugün itibariyle Karadeniz’deki mnemiopsis miktarı 1 milyar tona ulaşmıştır ve bu rakam dünyadaki tüm balıkların miktarından daha fazladır. Söz konusu organizma ekosistemin yapısını dramatik şekilde değiştirmiş ve Karadeniz balıkçılığının çökmesine yol açmıştır.”
Kimyevi ilaçlar faunayı öldürdü
-“1960’lı yılların sonundan itibaren yüksek miktarda mahsul alabilmek için aşırı gübre ve tarım ilacı kullanıldı. Ucuz et kaynağı sağlamak amacıyla yoğun hayvan çiftlikleri kuruldu. (Örneğin; Romanya’daki bir çiftlikte bir milyonun üzerinde domuz bulunuyordu) Karadeniz havzasının bir ucundan diğerine, tarımsal faaliyetler ile konut ve sanayi tesislerinden atılan besleyici özellikli atıklar önce nehir ve çaylara karıştılar, sonra da Karadeniz’e ulaştılar. Kuzey batı sahanlığının ot ve yosun yatakları bu kadar büyük miktarda besleyici maddeyi ememediler ve büyük miktarda fitoplankton (küçük bitkiler) büyümeye başladı. Aşağıdaki daha büyük bitkilere giden ışığı kestiler. Işıktan yoksun kalan dip çayırlar ölmeye başladı. Deniz tabanında çürüyen çok miktardaki ilave organik madde ve ortaya çıkan bakteriler, eriyik oksijeni tüketti ve böylece dipte yaşayan tüm faunanın havasız kaldığı bir ölü bölge ortaya çıktı.”
– “Son 30 yılda Karadeniz’de balıkçılığın dramatik biçimde bozulduğu hususunda hiç şüphe bulunmamaktadır. Satılmak için yakalanan balıkların çeşitliliği bu dönemde yaklaşık 26’da 6 türe inmiştir. 1990’da son anda ucundan dönülen çöküşe rağmen, yakalanan balık miktarı fiilen artış göstermiştir. Ancak bu, Türkiye’deki büyük miktarda hamsi avlama olayından dolayıdır. Gerçekte besin kaybı vardır. 1980 yılına gelindiğinde, Romanya sahili açıklarındaki sularda, dipte yaşayan hayvanların metrekare başına düşen ortalama ağırlığı, 1977’de kaydedilen ağırlığın sadece on üçte birine inmişti. Balık türleri ciddi biçimde azalmaya devam etmektedir.”
Karadeniz manzarası kayboluyor
– “Eskinin bozulmamış kıyı yerleşim alanlarının çoğunun yerini, çirkin apartman inşaatları, kaotik sanayi tesisleri, yıkık dökük rıhtım ve dalgakıranlar ile monoton hatlar halinde bir araya sıkıştırılmış yazlık evler almıştır. 1950’ler ve 60’ların hızlı kalkınma projelerinin kalıntıları çürümeye yüz tutmuş ve inşaatçılar inşaat yapılmamış topraklar üzerine daha modern binalar yapmaya girişiyorlar. Karadeniz manzarası, bitki ve hayvanlar için çok önemli olan habitatlarla birlikte, yavaş yavaş ortadan kayboluyor. Manzara ve biyolojik çeşitlilik, güzellik ve ekoloji birbirleri ile yakından bağlantılıdır.
– Tüm Karadeniz ülkelerinin kıyı bölgesini etkileyen ciddi bir sorun da erozyon ve toprağın bozulmasıdır. Plajlardaki kum ve çakıl, nehirlerden doğal olarak gelir ancak bir çok nehir üzerine kurulan barajlar kum ve çakılların plajlara ulaşmasını azaltmıştır. Öte yandan, ormanların yok edilmesi toprak erozyonuna neden olmuş ve bazı yerlerde toprağın suya akarak heba edilmesini artırmıştır. Kıyı bölgesi, bir ülkenin hudutları ile sınırlı değildir ve yönetim planlarında sınır ötesi sorunlar da dikkate alınmalıdır.”
– “Çevre koruması olmadan atık boşaltma ‘bedavacılıktır’. Sorun şudur: Çevreden faydalanan çoğu kişi, daha önce bedava olan bir şey için para ödemeleri gerektiği fikri karşısında şaşırmaktadır. Aslına bakarsanız, çevre hiçbir zaman gerçek anlamda bedava değildi. Çünkü, çevre bozulmasından kaynaklanan mevcut ekonomik kayıplar, geçmişteki ve şimdiki kötü uygulamaların bedelidir.”