Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “(Rahip Brunson) Bizim bu kişiden ne çıkarımız olacak? Son zamanlarda atılan adımlar. Biz şunu söylüyoruz; kimse Türkiye’den baskıyla, dayatmayla, yaptırımla netice alamaz. Var olan sorunlar var. Halkbank konusu var, Hakan Atilla konusu var.” dedi.
Çavuşoğlu, Alanya ilçesinde partisinin ilçe danışma toplantısında, ilçede yol, hastane yapımı çalışmalarının sürdüğünü bildirdi.
Vaat ettikleri her şeyi takip edeceklerini aktaran Çavuşoğlu, 16 yıldır Antalya’yı TBMM’de temsil etmenin onurunu yaşadığını ifade etti.
Alanya ve Antalya’da bazen kendisinin ismini kullanarak çıkar elde etmeye çalışanlar olduğuna işaret eden Çavuşoğlu, bu kişilerden birkaçının hapiste olduğunu dile getirdi.
“Yaptırım yaparsan karşı yaptırım görürsün”
Konuşmasında son zamanlarda Amerika ile yaşanan sıkıntılara değinen Çavuşoğlu, Amerika ile kötü bir sürecin yaşandığını vurguladı. Daha önce de ilişkilerin gerildiği ve kopma noktasına geldiği bir sürecin var olduğunu aktaran Çavuşoğlu, “Amerika’nın FETÖ’yü sahiplenmesi, Türkiye’ye iade etmesi ve Amerika’da yaşaması, aynı zamanda ABD’nin YPG/PKK’ya silah vermesi. Benim düşmanıma silah veriyor.” diye konuştu.
Bu konuları daha önceki dışişleri bakanını ile görüştüklerini onun değişmesinden sonra da yeni ABD Dışişleri Bakanıyla sürdürdükleri bir sürecin bulunduğunu belirten Çavuoğlu, “Münbiç ile başlayan bir yol haritası, konsolosluk işlerini götürecek bir çalışma grubu. Bir de PKK’ya yönelik Irak’ta atabileceğimiz adımlar konusunda bir yol haritası… Şimdi Münbiç’te yol haritası işliyor. Demek ki sorunlar çözülebiliyor ama bu FETÖ’den vazgeçtiğimiz anlamına gelmez.” ifadesini kullandı.
Bakan Çavuşoğlu, çalışma grubunun amacının da bu olduğuna vurgu yaptı. Şimdi ise Rahip Brunson ile ilgili sıkıntıların yaşandığına dikkati çeken Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
“(Yok bizim vatandaşımız suçsuz. Bizim vatandaşımız…) Biz o Brunson’un kim olduğunu bile bilmiyorduk. ABD Büyükelçiliğinden konsolosluk erişimi için yardım istedikleri güne kadar böyle bir kişinin tutuklandığını bile bilmiyorduk. Kendi tercümanı ve bazı kişiler suç duyurusunda bulunduğu için başlayan bir süreç. Bizim bu kişiden ne çıkarımız olacak? Son zamanlarda atılan adımlar. Biz şunu söylüyoruz kimse Türkiye’den baskıyla, dayatmayla, yaptırımla, netice alamaz. Var olan sorunlar var. Halkbank konusu var, Hakan Atilla konusu var. Hep bunları gündeme getiriyoruz. FETÖ meselesi ve diğer konular var. İki müttefik olarak bu konuların üstesinden gelmeye var mısınız? O zaman oturalım iki eşit ortak gibi konuşalım. Ne yapacağız, sorunlarımızı nasıl çözeceğiz? Biraz önce söylediğim çalışma gruplarını nasıl işleteceğiz? Bu şekilde çözebiliriz. Dayatmayla, yaptırımla olmaz. Yaptırım yaparsan karşı yaptırım görürsün. Tehdit diliyle nereye varacaksın? Türk milleti tehdide boyun eğer mi? ‘Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır’ diye bir söz vardır. Sonuçta şimdi ne oldu? Tehdit diliyle bir sonuç elde edilebildi mi? Yaptırım ne oldu, şimdi karşı yaptırım.”
Singapur’da ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile yaptıkları görüşmenin son derece yapıcı geçtiğini aktaran Çavuşoğlu, bu durumun açıklamalara da yansıdığını belirtti. Böyle de olması gerektiğine işaret eden Çavuşoğlu, “Ortada sorunlar var. Kimse inkar edemez. O sebepten bu sebepten var mı sorun? Var. Çözmek istiyor musunuz? Çözelim. Nasıl çözeceğimizi, oturup konuşalım. Mutabakat sağlarız. Yol haritası belirleriz. Diplomasi işler, sorunları çözeriz sonra işimize bakarız. Daha pozitif bir gündeme odaklanırız. Dünyanın da bölgemizin de pozitif gündeme ihtiyacı var. Bana göre en çok Amerika’nın kendisinin pozitif gündeme ihtiyacı var. Bu anlayışla inşallah bu sorunları da çözeriz. Dayatma, tehdit diliyle değil uzlaşı, diplomasi, müzakere ve iyi niyetle bunları çözeceğimizi düşünüyorum.” dedi.
“Irkçılık, İslam ve Türkiye düşmanlığı var”
Konuşmasında Türkiye’ye seçimin ardından ülkelerden büyük bir ilgi olduğuna dikkati çeken Çavuşoğlu, seçim zamanında olumsuz konuşanların bile Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek, yatırım yapmak, iş birliğini güçlendirmek için çaba sarf ettiğini bildirdi.
Bakan Çavuşoğlu, kendilerinin de aynı şeyi arzu ettiğini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bizim herhangi bir ülkeyle neden problemimiz olsun? Herhangi bir milletle neden problemimiz olsun? Seçim zamanında herhangi bir ülkeyi seçim malzemesi yapıyor muyuz onlardan bir şey gelmediği sürece. Neden bizim seçimlerde tüm siyasi partiler ‘Avusturya, Avusturya’ demiyor da siz neden Türkiye diyorsunuz? Sebebi ne? Bir sebep olması lazım. Bu işler çocuk oyuncağı değil. Bu işler ciddi işler. Şimdi bir hastalık var. Bir ırkçılık, İslam, Türkiye düşmanlığı var ki buradan prim elde etmeye çalışıyorlar. Bunun sorumlusu ben miyim, Avusturya’da, Almanya’da, Hollanda’da yaşayan Türkler mi? Soruyorum bir tane radikalleşen Türk yok. Terör örgütlerine katılan Türk yok. Mesele onlardaki ırkçılık, nefret hastalığının, kibrin, kendisinden olmayan her şeye karşı hoşgörüsüzlük ve nefretin tekrar nüksettiği bir hastalık. Geçmişte bu hastalıktan dolayı Avrupa birbirini kırdı. Yüzyıl din savaşları yaptılar. Yetmedi 30 yıl daha savaştılar, birinci dünya savaşı, ikinci dünya savaşı…Sonra bu ülkeyi bir araya getirmek için Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi kuruldu. ‘Ekonomik çıkarlar, ortak değerler etrafında birleşelim, bir daha savaş olmasın.’ Tüm bunları aşındıran bir hastalık var.”
“Türkiye iş birliği için aranan bir ülke”
Her şeye rağmen Avrupa ülkeleriyle ilişkileri sağlıklı yürütmek için çalıştıklarını anlatan Çavuşoğlu, hiç kimsenin Türkiye’den tek taraflı, tek boyutlu, yüzünü bir tarafa dönen bir dış politika beklememesini istedi.
Türkiye’den beklentinin fazla olduğuna vurgulayan Çavuşoğlu, “Dolayısıyla 360 derece anlayışıyla, girişimci ve insani dış politikamızı hayata geçirmek için bundan sonra daha fazla, daha güçlü çalışacağız. O nedenle Türk Konseyini hayata geçirdik. Şimdi Özbekistan da dahil oluyor.” dedi.
Çavuşoğlu, Türkiye’nin iş birliği için aranan bir ülke olduğunu belirterek, şu görüşlere yer verdi:
“Türkiye olarak bir anlaşmanın, yol haritasının altına imza atıyorsak bunu uygularız. Biz söz verirsek yerine getiririz. Laf olsun diye bir yerde olmayız. Şimdi bazı ülkelerle de sorun yaşıyoruz. Esasen geçmişten bu yana son 10 yıldır yaşadığımız sorunların analizini yaptığımız zaman güncel olaylardan sorun çıkabilir, buna bir şey diyemezsiniz ama sistematik sorunlara baktığımız zaman analizlerini yapıyoruz. Esas mesele ne biliyor musunuz? Değişen Türkiye’yi hazmedememe var. Değişen Türkiye’yi, ekonomisi büyüyen Türkiye’yi kıskanmasından bahsetmiyorum. O da var. Türkiye’nin olaylar karşısında ve ülkelerin tutumları karşısındaki aldığı tavrı kabullenemeyen, alışamayan ülkelerden bahsediyorum. Yani eski Türkiye’ye bir davranış modeli, biçimi vardı. Bu bir gelenek haline gelmiş. Ne söylenilirse kabul eden bir Türkiye. Şimdi ise yanlışa ‘yanlış’ diyen, ‘Hayır sizin söylediğiniz doğru değil. Katılmıyorum, aldığın karara katılmak zorunda değilim. Doğrusu bu’ diyen, hatta yeri geldiği zaman diklenmeden dik durup sesinin tonunu yükseltebilen bir Türkiye ve bu dik duruşun timsali olan bir lider Cumhurbaşkanımız Erdoğan…Oysa biz hep şunu söylüyoruz. Sorun varsa oturulup, konuşulur. Sebebi ne? Ondan sonra nasıl çözebiliriz? Hangi adımları atmamız lazım. Müzakere mi? Varız. Uzlaşı kültürü mü? Varız.”
“Dünyanın en küçük ülkeleriyle de müzakere yapıyorum”
“Uzlaşı kültürü olmadan ve bazı fedakarlıklar karşılıklı atılmadan yapılmadan bir anlaşma olmaz.” diyen Çavuşoğlu, tek tarafın dayatmasının uzlaşı olmadığını bildirdi. Bu kültürün dayatma, ders verme, yüksekten konuşma ve kibir olduğuna dikkati çeken Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
“Diplomasiyse varız, her türlü müzakereye açığız. Sonuçta olur ya da olmaz ama bir şartla karşı tarafı da eşit ortak olarak göreceksin. Türkiye olarak dünyanın en küçük ülkeleriyle de müzakere yapıyorum. Çünkü BM’de herkesin bir oyu var. Onlarla da ticaret yapıyorum. Bir konuda uzlaşıyorum. O ülkelere tepeden bakmıyorum ki. ‘Sen küçüksün. Ben ne dersem onu yap’ demiyorum ki. ‘Gel arkadaş gel. Afrika’nın çözümlerine Afrika’nın çözümünü bulalım’ diyorum. IMF gibi standart bir politika dayatmıyorum. Ben o ülkeleri küçük görmüyorum. Bana karşı tepeden bakma anlayışını da benim kabul etmem mümkün değil. Bakıyoruz herkesin vatandaşı suçsuz. Yurt dışında herhangi bir suça karışan, kamyon şoförümüz oluyor, başka bir şey oluyor, organize suç da olur. Her ülkenin vatandaşı suça karışır. Türkiye’de de farklı ülkelerin vatandaşları suça karışıyor öyle ya da böyle. Bazıları da ajan. Hele hele gazetecileri ajan olarak kullanıyorlar. Yakalandığı zaman ‘Türkiye’ye baskı yapıyor. Gazetecileri içeri atıyorsun’ diye baskı yaparak kurtarmaya çalış. Bakıyoruz o ülkelerin vatandaşlarının hepsi suçsuz. Sanki sütten çıkmış ak kaşık, annesinden yeni doğan bir bebek gibi suçsuz. Kardeşim her insan suç işleyebilir. Burada nedir hukuk vardır, yasa vardır bu işler. Herkes kendi vatandaşından dolayı başka ülkeyle kavga etmeye başlarsa o zaman uluslararası hukuk da kalmaz. O zaman bazı ülkelere savaş da açmamız lazım. Bu anlayışla. Bunları, bu anlayışları değiştirmeye çalışıyoruz. Türkiye içinde de dünyada da en çok zorlandığımız şey nedir biliyor musunuz? Mantalite değişikliğini gerçekleştirmek. Alışkanlıklar. Bu yargıda da yürütmede de bürokraside de var. Vatandaş gerçekten bizden önde gidiyor. Aynı şeyleri uluslararası örgütlerde de görüyoruz. Benim bakanlığım bana göre dünyanın en iyi bakanlıklarından bir tanesi. Kendi bakanlıklarımızda da 40 yıldır devam eden alışkanlıklar var. Anlattığım zaman ‘Bunu hiç düşünemedik’ diyorlar. Onları suçlamıyorum ama bunu değişimi gerçekleştirmemiz lazım. Yeni sistemin amacı bu.”