Cumhuriyet tarihinde ilk kez 1927’de gerçekleştirilen nüfus sayımından geçen yıla kadar nüfus 5 kat arttı.
28 Ekim 1927’de gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk nüfus sayımının yıl dönümü nedeniyle Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve TÜBİTAK ULAKBİM’in belgelerinden yaptığı derlemeye göre, ilk çağlardan itibaren devletler veya topluluklar bazen asker niteliği taşıyan nüfusu ölçmek için bazen de ekonomik kaygılarla nüfus sayımına gitti.
Türk tarihinde nüfus sayımları ilk olarak Selçuklular ve İlhanlılar döneminde gerçekleştirilirken, Osmanlı İmparatorluğu’nda da sayım uygulaması sürdürüldü.
İmparatorluk döneminde modern nüfus sayımlarının öncüsü olma niteliğindeki ilk sayım II. Mahmut döneminde ‘1831 sayımı’ olarak kayıtlara geçti.
HER 5 YILDA BİR YAPILDI
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1965’e kadar ilgili otoriteler tarafından ‘nüfus artırıcı çoğalma politikası’ izlenirken, bu tarihten sonra nüfus artışının sınırlandırılması yönünde politikalara geçildi.
Son dönemde ise doğurganlık hızının giderek azalması nedeniyle nüfusun yenilenebilirliğinin korunması için politikalar uygulandı.
Cumhuriyet tarihinde ilk nüfus sayımı 28 Ekim 1927’de yapılırken, devam eden yıllarda her 5 senede bir bu uygulamaya gidildi. 2007 yılında ‘Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne geçilmesiyle yıllık bazda verilerin toplanması sağlandı. İlk sayımın yapıldığı 1927 yılında 13 milyon 554 bin kişi olarak tespit edilen toplam nüfus 2017 yılında 5 kat artışla 80 milyon 810 bin 525 kişiye çıktı. Söz konusu dönemde kadın nüfusu 7 milyondan 40,3 milyona, erkek nüfusu da 6,6 milyondan 40,5 milyona yükseldi.
1985’TE ŞEHİRLER KÖYLERİ GEÇTİ
Cumhuriyetin ilk yıllarında köy nüfusu şehirlilere göre yüksek iken göçler nedeniyle 1985 yılı itibarıyla şehirlerdeki kişi sayısı köy nüfusunu geçti. 1927’de 3,3 milyon kişi şehirde, 10,3 milyon kişi köyde yaşarken, geçen yıl itibarıyla il ve ilçelerde yaşayanların sayısı 74,8 milyon, belde ve köylerde yaşayanların sayısı da 6 milyon olarak tespit edildi.
TÜRKİYE’DE DEMOGRAFİK DEĞİŞİKLİKLER
Demografik (nüfussal) yaşlılığı tespit etme kriterlerinden ‘medyan (ortanca) yaş’, kaydın başladığı 1935 yılında 21,2 iken 2017 yılında 31,7’ye çıktı. Nüfus başına bir kadının yaşamı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısını ifade eden ‘toplam doğurganlık hızı’ da kayıtların başladığı 1980 tarihinde 3,41 iken, geçen yıl 2,07 çocuk olarak gerçekleşti. Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10’un altında kaldığını gösterdi. Aynı tarihler kıyaslandığında, bebek ölüm hızının da binde 126’dan binde 9,2’ye düştüğü görüldü.
İŞSİZLİK DE ARTIYOR
1975 yılında okuma yazma bilmeyenlerin sayısı 7,6 milyon iken, 2016’da bu rakam 2,5 milyona geriledi. 1980 yılında Türkiye’de işsiz sayısı 690 bin kişi, iş gücüne katılma oranı yüzde 62,9, işsizlik oranı yüzde 3,6 iken, Temmuz 2018 itibarıyla işsiz sayısı 3,5 milyon kişi, iş gücüne katılma oranı yüzde 54, işsizlik oranı da yüzde 12,9 oldu.
GELECEK PROJEKSİYONLARI
Demografik göstergelerdeki mevcut eğilimler devam ettiği takdirde, 2017 yılında 80 milyon 810 bin 525 kişi olan Türkiye nüfusunun, 2023 yılında 86 milyon 907 bin 367 kişiye çıkması, 2069 yılına kadar artarak 107 milyon 664 bin 79 kişiyle en yüksek değerine ulaşması, bu yıldan itibaren azalışa geçmesi ve 2080 yılında 107 milyon 100 bin 904 kişiye gerilemesi bekleniyor. Projeksiyonlara göre, Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresi artarken, nüfus yaşlanmaya devam edecek. Nüfusun yaş yapısının önemli bir göstergesi niteliğindeki ortanca yaşın 2080’de 45 olması öngörülüyor.