Yılmaz’ın yazısındaki ifadeler şu şekilde:
Aslında… Toplumun genel değerlendirmeleri içinde hassas bir konu. Bu da, 12 Eylül öncesi dönemlerde tanıklık edilen görüntülerden kaynaklanıyor.
Ne var ki…
Toplumun bazı kesimlerinde iz bırakan duyarlılığa karşı, ortada bir de kullanılamayan yasal hak söz konusu.
O hakka…
Didim’deki 1. Yerel Medya Kurultayı açılış konuşmasında işaret eden Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, sohbetlerde de üzerinde durdu.
Dahası, kritik bir sorgulama yaptı:
“Bu ülkede sendikalaşma hakkı var mı? Var. Anayasal bir hak mı? Evet, anayasal bir hak. Peki, biz bu hakkımızı özgürce kullanabiliyor muyuz? Hayır, kullanamıyoruz.?”
Şu da kritik:
“Birileri işçileri sorgusuz sualsiz işten atıyor, tazminatını, hakkını vermiyor. Sonra da arabulucu adı altında birileri devreye girip, zaten ekmeksiz kalmış işçiyi üç kuruşa razı etmeye çalışıyor.”
Çıkardığı sonuç şu:
“Bu yasalar birilerine işlemiyor. Birileri bedel ödemiyor. Bedel ödeyen hep biz oluyoruz, emekçiler oluyor.”
Şunun da altını çizdi:
“Sendikaya üye olan işçi, Kod 29’la sorgusuz sualsiz işten atılıyor, ama işverene hiçbir şey olmuyor. Olan yine emekçilere oluyor.”
Ardından…
“İşte biz böyle bir kara düzenle baş etmeye çalışıyoruz” dedi ve şuna dikkat çekti:
“Bakın, grev hakkımız da Anayasa’da güvence altına alınmış bir haktır. Peki, bu hakkımızı özgürce kullanabiliyor muyuz? Ne yazık ki, hayır… Birkaç belediye grevi dışında son 20 yıldaki bütün grevler ertelendi.”
Sıkıntısını da söyledi:
“Biz Türk Metal olarak her sözleşme döneminde grev kararı alıyoruz, ama bir türlü grev yapamıyoruz. Çünkü yaptırmıyorlar.”
Sonra da şöyle seslendi:
“Oysa grev yapabilsek… Üç gün, beş gün bile greve çıkabilsek, belki metal işçisinin kaderi değişecek. Ama yaptırmıyorlar. Emekçilerin işverenlere karşı en etkili silahı olan grev hakkı resmen ellerinden alındı.”
Durum bu.