Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Libya konulu Berlin zirvesi öncesi Batı medyası için ”Libya’da barışa giden yol Türkiye’den geçiyor” başlıklı makale kaleme aldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan makalesinde şu ifadelere yer verdi:
”Libya yaklaşık 10 yıldır kanlı bir iç savaşın pençesinde bulunuyor. Ancak uluslararası toplum, şimdiye kadar sorumluluklarını yerine getirmedi; şiddeti sonlandırıp, barış ve istikrarı tesis etmedi.
Bugün o duyarsızlığın sonuçlarıyla karşı karşıya bulunuyoruz.
Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Libya hükümeti, birkaç yıldır savaş baronu Halife Hafter’in saldırısı altında bulunuyor. Ülkede darbe yapmaya çalışan Hafter’in silahlı örgütü, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi anti-demokratik devletlerden destek alıyor.
2015 Suheyrat Anlaşması gibi siyasi çözümü sağlamaya yönelik çabalara rağmen, dünya Libya’daki diplomasi ve diyalog yanlısı aktörleri yeterince destekleyemedi.
Libya krizi, hâlâ bölgede ne yapacağına karar vermeye çalışan Avrupa kıtasında bölünmeye yol açmıştır. Libya’nın meşru hükümetini destekleyerek diplomasiyi savunan Almanya, Pazar günü Berlin’de bir barış konferansına ev sahipliği yapacak. Buna karşılık Fransa, Libya’nın meşru hükümetine karşı darbeci Hafter’in yanında yer almaktadır.
Bazıları dünyanın her yerinde savaşlar, çatışmalar ve insani krizler yaşanırken Avrupa’nın neden Libya ihtilafına müdahil olması gerektiğini sorabilir.
Öncelikle Avrupa Birliği’nin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne gereken desteği vermemesi ihtimali, Avrupa’nın kendi temel değerleri olan demokrasi ve insan haklarına ihanet etmek anlamına gelecektir. Libya’yı bir savaş baronunun insafına terk etmek, tarihi bir hata olacaktır.
İlaveten Libya’nın meşru hükümetinin düşürülmesi hâlinde Avrupa’nın yeni sorunlar ve tehditlerle karşı karşıya kalacağı unutulmamalıdır.
Suriye ve Irak’ta askeri yenilgi yaşayan DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütleri bu durumda Libya’da verimli bir ortam bularak yeniden ayağa kalkabilir. Nitekim Hafter’in saflarında, Medhaliler gibi, bu terör örgütlerinin ideolojisini büyük ölçüde paylaşan gruplar olduğu bilinmektedir. Çatışmalar devam ederse şiddet ve istikrarsızlığın Avrupa’ya yönelik düzensiz göçü besleyeceği de unutulmamalıdır.
Libya iç savaşı, Avrupa Birliği için bir turnusol kâğıdı niteliğindedir. Avrupalı liderler, yeni bir saldırıyla karşı karşıya bulunan liberal dünya düzenini savunacak mıdır? Yoksa Suriye’de yaptıkları gibi sorumluluklarından kaçıp, yaşanan krizi tribünlerden mi izleyeceklerdir?
Avrupalı dost ve müttefiklerimizin, sadece şikayet edip, endişeli olduklarını söyleyerek dünyayı değiştiremeyeceklerini idrak etmeleri lazımdır. Uluslararası hukuk, demokrasi ve insan haklarını elinizi taşın altına koymadan savunamazsınız.
Tarih bize sırtlarını diplomasiye dönüp, uluslararası toplumla alay edenleri ödüllendirmenin ancak daha büyük sorunlara sebebiyet vereceğini öğretiyor. Ancak Libya’da yaşanan son gelişmeler, bazı Avrupalı liderlerin bu dersleri hâlâ almadığını düşündürüyor.
Avrupa Birliği, dünyaya, uluslararası arenada kayda değer bir aktör olduğunu göstermek zorundadır. Berlin’de düzenlenecek barış konferansı bu hedefe doğru atılmış çok önemli bir adımdır. Öte yandan Avrupalı liderlerin daha az konuşup, daha çok somut adım atmalarını bekliyoruz.
Avrupa’nın Libya’ya askeri destek verme hususunda daha az istekli olabileceğini düşünürsek, zaten askeri destek sözü vermiş bulunan Türkiye’yle işbirliği yapmak en açık seçenektir.
Türkiye olarak Libya’nın Birleşmiş Milletler tarafından tanınan, meşru hükümetini tamamen destekliyoruz. İmzaladığımız son güvenlik ve askeri işbirliği anlaşmaları kapsamında Libya hükümetini darbecilerden koruma taahhüdünde bulunduk. Bu itibarla Libya’nın güvenlik güçlerini eğitecek; onların terörizm, insan kaçakçılığı ve uluslararası güvenliğe yönelik diğer ciddi tehditlerle mücadelesine katkı sunacağız.
Avrupa bugün bir kavşakta bulunmaktadır. Bu tarihi eşikte, barış için gayret edenler yürekli olmalı; şiddeti sonlandırmak için ellerinden gelen her şeyi yapmalıdır. Avrupa, bu hedefe ulaşmak için kadim dostu ve müttefiki Türkiye’ye güvenebilir.”