Araştırmacı yazar Hakkı Öznur, tam bir Stalinist ve otoriter örgüt olan PKK’nın, kendi içinde de binlerce militanını “ajan, provokatör, önderliğe karşı gelme ve örgütten ayrılma” gibi suçlamalarla infaz ettiğini belirterek, “Eskiden Lolan’daki infazlar için talimatları Öcalan, Şam’dan veriyordu. Şimdilerde ise örgütün diğer yöneticileri Kandil’den veriyor.” dedi.
AA muhabirine konuşan Öznur, 15 Şubat 1999’da Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla PKK’nın yeni bir dönemece girdiğini belirterek, örgütte Öcalan’dan sonra ikinci isim olan Cemil Bayık ile Osman Öcalan arasında çekişmelerin ilk kez açığa çıktığını ve örgütün liderliği konusunda çekişmelerin başladığını söyledi.
Terör örgütü PKK’nın, 1998’de Washington Anlaşması’nı imzalayan KDP ve KYB’ye karşı saldırılarının başladığını anlatan Öznur, PKK’nın KDP gibi KYB’yi de “Ortadoğu’da emperyalistlerin iş birlikçisi” olmakla suçladığını kaydetti.
Abdullah Öcalan İmralı’dayken, PKK’nın 7. Kongresi’nde iç kavgaların başladığına dikkati çeken Öznur, “Öcalan ve örgüt liderliği, muhalifleri tarafından ‘teslimiyetçi’, ‘tasfiyeci’ ve ‘karşı-devrimci’ olmakla suçlanacaktı. Örgüt içerisindeki başkaldırı, Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği talimatlarla ve PKK Başkanlık Konseyi’nin muhalifleri örgütten uzaklaştırmasıyla sonuçlanacaktı.” diye konuştu.
“Hizipleşmeler PWD’nin ortaya çıkmasına neden oldu”
PKK’ya muhalif grubun, başta Öcalan olmak üzere PKK Başkanlık Konseyi tarafından “KYB ile işbirliği yapmak” ve “Talabani’nin ajanı” olmakla itham edildiklerine işaret eden Öznur, Öcalan’ın yakalanmasından sonra örgüt içinde başlayan tartışmaların ardından devam eden iç mücadelelerin, ortaya çıkan hizipleşmelerin, Yurtsever Demokratik Parti (PWD) adlı yeni bir örgütün ortaya çıkmasına neden olduğunu dile getirdi.
Öznur, PKK’dan ayrıldıktan sonra yeni örgütlenmeye giden isimlerden onlarca kişinin terör örgütü tarafından infaz edildiğini belirterek, PKK’dan ayrılarak PWD’yi kuran grubun PKK tarafından “ajan-provokatör örgüt”, “tasfiyeci çete” ve “Talabani’nin uşakları” şeklinde değerlendirildiğini söyledi.
Hakkı Öznur, “PWD’nin birçok mensubu PKK tarafından 2004-2014 yılları arasında Irak’ın kuzeyinde öldürüldü. İnfaz kararları, Cemil Bayık’ın başkanlığında Murat Karayılan, Duran Kalkan, Ali Haytar Kaytan gibi üst yönetimince alınmıştı.” ifadesini kullandı.
Öznur, terör örgütü PKK içindeki infazlara ilişkin şu bilgileri verdi:
“PKK içi infazlar hiç hızını kaybetmemiştir. 1981-2018 tarihleri arasında örgüt tarafından Bekaa’da, Kandil’de Lolan gibi kamplarda, dağlarda, kırsal alanlarda binlerce örgüt yöneticisi, üyesi, sempatizanları hep aynı gerekçelerle, önderliğe başkaldırı, ajan provokatör, hain, iş birlikçi gibi suçlamalarla infaz edilmişlerdir.
Muhalifler, Öcalan’ı, Saddam, Hafız Esad gibi zalim diktatörlere benzemekle, diktatörlükle PKK’yı cinayet şebekesine dönüştürmekle itham ediyorlardı. Tam bir Stalinist ve otoriter örgüt olan PKK, kendi içinde de binlerce militanını ajan, provokatör, önderliğe karşı gelme, karşı devrimci, hizipçi, bozguncu, örgüt kurallarını hiçe sayma, örgüt talimatlarına karşı gelme, eylem kararlarını uygulamama, burjuva hayata özlem duymak, küçük burjuva davranışlar göstermek, örgüt kadrolarını pasifize etmek ve yoldan çıkarmak gibi suçlamalarla infaz etmiştir.”
Bekaa vadisi ve Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’de, aralarında Merkez Komitesi üyeleri, kurucular, sempatizan veya militan olan binlerce kişinin “örgüte ihanet, önderliğe karşı gelme” gibi suçlamalarla, zalim ve korkunç yöntemlerle öldürüldüğünü anlatan Öznur, öldürülenler arasında İsmet Doğru, Abdullah Ekinci, Abdullah Kumral, Orhan Aydın, Şahin Baliç, Halil Kaya, Mehmet Şener, Saime Aşkın, Ali Ömürcan, Mustafa Ömürcan, Mustafa Çimen, Osman Tim, Zeki Yılmaz, Lamia Baksi, Şahin Dönmez, Leyla Wali ve Hasan Engin Sincer gibi isimlerin olduğunu belirtti.
Örgüt içinde istihbarat örgütü
Öznur, PKK’nın 1986’da örgüt içinde Tev-Sal adlı bir istihbarat örgütü kurduğunu da belirterek, “Bu örgütün görevi, Öcalan’a karşı gelenleri ve örgüt emirlerine uymayanları tespit etmek ve cezalandırmaktı.” dedi.
Terör örgütünün, 25-30 Ekim 1986’da yapılan 3. Kongre’den sonra yüzlerce militanını “hain ve ajan” suçlamasıyla Bekaa’da ve kırsal alanda infaz ettiğini kaydeden Öznur, PKK’dan canlarını zor kurtaran eski örgüt mensuplarının, kaçtıkları Avrupa ülkelerinde bu infazları anlattıklarını ifade etti.
Hakkı Öznur, şunları kaydetti:
“Bekaa Vadisi ve Irak’ın kuzeyindeki PKK kampları kazılsa altından herhalde yüzlerce ceset çıkar. Cezaevinden çıkıp Bekaa’ya giden bazı PKK’lılar karşılaştıkları tablo karşısında infaz edilmemek için Avrupa’ya kaçmışlardır. Ancak PKK bunları Avrupa’da da takip etmiş, rahat bırakmamıştır. Bazıları, PKK’yı ve Öcalan’ı diktatörlükle suçladıkları için infaz edilmekten kurtulamamışlardır. Halen bazıları, PKK korkusundan ülke ülke dolaşmaktalar, sokağa rahat çıkamamaktalar.”
“Terör örgütü üyeleri, Lolan ile tehdit ediliyorlar”
PKK kurucularından Sakine Cansız’ın önce örgüte isyan ettiğini sonra boyun eğdiğini, PKK içinde birlikte görev aldıkları Saime Aşkın’ın ise PKK totalitarizmine karşı çıktığını aktaran Öznur, Aşkın’ın Öcalan’ın talimatıyla, Irak’ın kuzeyindeki Lolan Kampı’na gönderildiğini ve burada uzun işkenceler gördüğünü söyledi.
Aşkın’dan sonra arkadaşı Bircan Yıldız’ın da Lolan’da kurşun sıkılarak öldürüldüğünü kaydeden Öznur, şöyle devam etti:
“Lolan süreci halen Irak ve Suriye’deki örgüt kamplarında devam ediyor. PKK’nın Irak’ın kuzeyinde ve Kandil’deki merkez üssünde örgütün tasfiye ettiği, cezalandırdığı militanların kalmakta olduğu bazı cezaevleri var. Eskiden Lolan’daki infazlar için talimatları Öcalan, Şam’dan veriyordu. Şimdilerde ise örgütün diğer yöneticileri Kandil’den veriyor. Lolan’ın sorumluluğunu yapan Cemil Bayık, Ali Haydar Kaytan, infaz talimatlarının birçoğunu verenlerdi. Bazı PKK’lıların ‘Lolan Cumhuriyeti’ olarak tabir ettiği yerin adı örgüt hiyerarşisinde Lolan Pratiği olarak geçiyor. Militanlara önce bu pratiğin ne olduğu öğretiliyor. ‘Seni Lolan’a gönderirim’ sözü örgüt içinde en büyük korku kaynağı olmuştur.”
Öznur, terör örgütüne ve Öcalan’a muhalif olan örgüt üyelerine, ajan suçlamasıyla bu kampta işkenceler yapıldığını ve örgüt üyelerinin insanlık dışı muamelelerle karşılaştıklarını, kaçanların canlarını kurtardıklarını, kaçamayanların ise ya kamplarda ya da dağlarda öldürüldüklerini belirtti.
Hakkı Öznur, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çok sayıda tanık, PKK’nın içinde işkence ve infazın son derece olağan olduğunu belirtir. PKK’nın diliyle söylersek, ‘uygulamaya alınmayan ve yapılan sorgulamanın sonucunda aslında kendisinin objektif ajan olduğunu kabul etmeyen’ PKK yöneticisi yok gibidir. PKK’nın yayın organlarında, ‘Kürdistan’da zorun rolü’ adı altında cinayetler ‘meşru teori’ haline getirildi. Terörü meşrulaştıran propagandalar, militanlar üzerinde yoğunlaştırıldı. PKK içindeki muhalifler, ‘PKK’ya evet, Apo’ya hayır’ sloganı adı altında, hizipçilik yaptıkları gerekçesiyle suçlanacaklardı.”