Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (KLİMUD), Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti (TMC) ve Halk Sağlığı Uzmanlığı Derneği’nin (HASUDER) ortak çalışmasıyla küresel Covid-19 salgınında gerçekleşen mutasyonların ortaya çıkışı ve hastalık riskiyle ilgili değerlendirme yapıldı.
Mutasyonlu virüslere (varyant virüsler) ilişkin başlıca riskin bulaşıcılığın artması olduğuna dikkat çekilen değerlendirmede, ortaya ilk çıktıkları yerlerde hızla baskın hale gelen üç varyantın da kısa süre içinde tüm dünyaya yayılabileceği uyarısı yapıldı.
Değerlendirmede yer alan bilgiye göre, İngiltere’de kent bölgesinde 2020 Aralık ayında dikkatleri çeken ve VOC (variant of concern) 202012/01 olarak isimlendirilen bu varyant, 2020 yılının Eylül ayının ikinci yarısında ortaya çıktı.
Söz konusu varyant, özellikle aralık ayında İngiltere’nin güneyinde “sıkı kapanma” önlemlerine rağmen hızla yayılarak baskın hale geldi.
Bağışıklık yanıtlarında etkinlik kaybı olasılığı düşük
Şu ana kadar yapılan incelemelerden elde edilen veriler, mutasyonlu virüsün bulaşma hızının ve ölüm oranının daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Araştırmalar, tüm yaş gruplarını etkilediği, aşı ve doğal enfeksiyonlardan sonra edinilen bağışıklık yanıtlarında etkinlik kaybı olasılığının da düşük olduğunu gösterdi.
Bulaşıcılığın ve yayılma hızının artmış olması nedeniyle yükselen vaka sayıları, ağır hasta ve ölüm sayılarının artmasına yol açarak sağlık sistemi üzerinde baskı oluşturdu.
Pek çok ülkeye yayılan mutasyonlu virüs, özellikle İrlanda ve Portekiz’in yanı sıra İsviçre ve Danimarka’da da toplum içi bulaşmalardaki payını artırdı. Şubat ayı ortalarında baskın köken haline gelebileceğinden endişe edilen mutasyonlu virüse, Türkiye’de şu anda çoğu yurt dışı seyahatle ilişkili 17 ilde, 114’ü İngiltere varyantı olmak üzere 128 kişide rastlandı.
“Güney Afrika’da görülen varyant 31 ülkede saptandı”
Değerlendirmelere göre, “B.1.351” olarak isimlendirilen ikinci varyant, 2020 yılı Aralık ayında Güney Afrika’da yaz aylarına rağmen yaşanan ikinci dalga sırasında görüldü.
İlk çalışmalar, bu varyantın doğal enfeksiyon ve aşılama sonrası gelişen antikorlar tarafından nötralizasyona karşı dirençli olabileceğini gösterdi, bu mutasyonların tedavi amaçlı kullanılan bazı antikorların etkinliklerini de azalttığı belirlendi.
Şu anda Güney Afrika’da baskın hale gelen bu varyantın bulaşıcılığının arttığı belirlendi ancak hastalığın seyriyle ilgili bir değişikliğe yol açıp açmadığı henüz tespit edilemedi.
Birçok ülkede “seyahatle ilişkili vakalar” şeklinde görülen bu varyant, şu ana kadar 31 ülkede saptandı. Bunların bazılarında başta İngiltere, Fransa ve İsrail olmak üzere seyahat öyküsü olmayan vaka kümelenmelerine neden olduğu belirlendi.
“Brezilya varyantı, Japonya ve Güney Kore’de de görüldü”
“P1” olarak kodlanan Brezilya varyantı da Amazon eyaletinde yaygın halde bulunduğu öğrenildi.
Değerlendirmelere göre, bu bölgede daha önce yaygın enfeksiyon nedeniyle COVID-19 için toplumsal bağışıklığa erişilmiş olmasının 2020 yılının sonunda başlayan ani vaka artışlarının ve COVID-19’u atlatan kişinin iyileştikten sonra yeniden hastalanması olarak tanımlanan “re-enfeksiyon”lar açısından ciddi tedirginliğe yol açtığına değinildi.
Bu varyantın, enfeksiyonu daha önce geçirmiş kişiler arasında yayılabilme olasılığından dolayı yüksek riskli göründüğü ve diğer iki varyant gibi dikkatle izlendiği ifade edildi.
Brezilya varyantının hastalığın seyri ve ölüm oranları üzerindeki etkileri henüz belli olmadı, söz konusu varyantın Japonya ve Güney Kore’de Brezilya seyahatinden dönenlerde de saptandığı kaydedildi.
AA