‘Ya benimsin ya toprağın’ işi nereye kadar?

Gün geçmiyor ki; bir kadın kocası ya da üzerinde hak iddia eden bir erkek tarafından katledilmesin. Ve gün geçmiyor ki biz yeni bir kadın cinayeti haberini sayfalarımıza koymak zorunda kalmayalım.

‘Ya benimsin ya toprağın’ işi nereye kadar?

Son haber Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’nden.

İsimlerin artık hiç bir önemi yok.

Genç kadın, kocası tarafından katledilmiş.

Cinayetin nasıl işlendiğini merak ediyorsanız haberde okursunuz, linki aşağıda. Çünkü isimlerin önemi olmadığı gibi; bir kadın daha öldükten sonra, bir cinayet daha önlenemedikten sonra ayrıntıların da pek önemi yok.

Oysa o katil öldürdüğü karısıyla evlenirken usulen  de olsa, iyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, her zaman her koşulda hayat arkadaşının yanında olacağına söz vermişti.

Zaten karısına şiddet uygulayan bütün erkekler aynı sözü vermiyor mu?

Artık kimseden verdiği sözün arkasında olmasını beklemiyoruz. Çünkü artık çağ değişti. Sözünde durmanın erdemi üzerine söylenmiş bütün sözlerin modası geçti.
Ama konu bu değil.

Konu; şiddetin, özellikle de kadına ve çocuğa yönelik şiddetin önünün nasıl alınacağı.

Eskiden popüler kültüre yön veren arabesk sinema filmlerinde sevdiği kadın tarafından reddedilen erkeklerin kaderine küsüp, aşkını kalbine gömüp, onurluca ortamdan uzaklaştıklarını seyrederdik.

Bu erkekler sonradan nasıl bir evrim geçirdiyse, “ya benimsin ya toprağın” deme noktasına geldiler. Acaba bunlar bir kadının sevgisinin zorla elde edilemeyeceği gerçeğini neden kabullenemiyorlar?

Oysa sevdikleri ünlü abilerinin eski filmlerine baksalar, onların şarkılarına kulak kabartsalar oradan kendilerine, “zorla güzellik olmaz” diye bağırıldığını duyacaklar.

Ama galiba şimdinin zorbaları o eski naif arabesk filmleri, o eski şarkıları değil de televizyonlarda, internetlerde bol bol karşılarına çıkan silahlı külahlı adamları örnek almayı, önlerine paket paket sunulan vahşeti, dehşeti içselleştirmeyi yeğliyorlar. Sonra da vahşi ormana dalıp gücü gücüne yetene artık Allah ne verdiyse…

İnsan tıpkı su gibi bulunduğu kabın şeklini alabilen bir varlıktır arkadaşlar. İçine bir miktar adalet duygusu, bir tutam merhamet, ve yeter dozda vicdan yerleştirilip önüne de iyi örnekler konulmuş insan tadından yenmez bir varlık olur çıkar.

İşte bu yüzden önce annelere ve adalet duygusuna sahip vicdanlı ve merhametli babalara, sonra da gençlerin örnek aldığı sanatçılara büyük görev düşüyor.

Onların gördükleri her adaletsizlik, her vicdansızlık karşısında, her kadın dövüldüğünde, her çocuk ya da hayvan şiddet mağduru olduğunda seslerini yükseltmeleri gerekiyor.

Kısacası vuran, kıran, döven, öldüren modellerin yerini bunları yapanları ayıplayan, yargılayan ve mahkum eden modellerin alması gerekiyor.

Tabii bugünden yarına hallolacak mesele değil ama insanların içindeki ‘iyi’ harekete geçirilebilirse zorbalar kendini yalnız ve sahipsiz hissederse belki bir gün yine anlayış, merhamet ve vicdanın yükseldiği bir toplum haline gelebiliriz?

olay.com.tr
 

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X