Aslında… 24 Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesiyle Türkiye ile Rusya arasında başlayan krizi sonlandırmak için harekete geçtiğinde, aklında yalnızca vatana hizmet düşüncesi vardı.
Çünkü…
Hem siyasette hem sanayide ve hem de ticarette önemli birikimlere sahip bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ülkenin çıkarı için Rusya ile yaşanan krizin aşılması gerektiğine inanıyordu.
Hatta…
İki ülkenin barış içinde birlikte hareket etmelerinin önemini savunuyordu.
Nitekim…
Devlet eski Bakanı Çağlar düşüncesini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın da katıldıkları toplantıda açık açık dile getirdi ve “Dilerseniz ben bu sorunu çözmeye çalışabilirim” dedi.
Bunu söylerken de…
Rusya’da yatırımları olan bir sanayici, alışverişi olan bir ticaret adamı ve siyasi döneminden gelen ilişkileriyle temasa geçebileceğini düşünüyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her şeyi görebilen ve pratik karar verebilen güçlü bir lider. Çağlar’ın sözleri üzerine “Barışmayı gerçekleştirmek için düşündüğün her şeyi yapabilirsin” dedi.
Bazen…
Ülkeler arasındaki diplomatik yollar tıkandığında, bireyler engelleri aşıp sıcak ortamı sağlayabilirler.
Çağlar işte bunu başardı.
Başarısız olabileceğini aklına bile getirmedi, ortak zemin inancını sonuna kadar sürdürdü. Sonuçta da, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in siyasi iradelerini buluşturdu ve iki ülke krizi aşıp yeniden yan yana geldi, hatta bölgesel anlamda birlikte hareket etmeye bile başladı.
Bütün bunları…
Yalnızca ülkesini seven bir vatandaş olarak yaptı. Medyaya bazı bilgiler sızdı, ama Çağlar kendisini belli edecek açıklamalardan hep kaçındı, hatta barış mektubundan sonraki gelişmelerde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ı adres göstermekle yetindi. Kendini geri planda tutmayı sürdürdü.
Ta ki…
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin sürpriz yapıp, Cavit Çağlar’a Özel Dostluk Ödülü verilmesi için kararnameyi imzalayıncaya kadar.
Çağlar sonuca ulaşan özel çabasıyla ilk kez bir Türk’e verilecek olan bu nişanı almayı hak etti, ama onuru hepimizin.
Görevden almaya itiraz eden yok, yeni atamaya tepki çok!
Veli Sarıkaya yaklaşık 2.5 yıl önce, dönemin siyasi otoritesi olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından Bursa İl Milli Eğitim Müdürü olarak getirilmişti.
Nedendir bilinmez…
Geldiği günden bu yana Bursa ile temas kurma gereğini hiç duymadı, hatta odasından da pek çıkmadı.
Dikkatimizi çeken şu:
2.5 yıldır görevde olmasına karşın kimse tanışamadığı ve Bursa’nın eğitim sorunlarının çözümü yolunda da hissedilir adımlar atamadığı için olsa gerek, görevden alındığı duyulduğunda kimseden itiraz gelmedi.
Kamuoyunun ilgisini çeken ve siyasetin zirvesinde de sorgulanan kimi operasyonların etkisi olduğu yolundaki spekülasyonlar da sessizlikte etkili oldu.
Buna karşın…
Sarıkaya’nın yerine Asım Sultanoğlu’nun atandığı haberi eğitim camiasını ayağa kaldıran etkilere yol açtı.
Geçmişte Karaman’da eğitim müdürlüğü yapan Sultanoğlu’nun görevden alındıktan sonra Kahramanmaraş’a atandığı, ancak kabul edilmemesi nedeniyle bu atamanın gerçekleşmediği söylentisi dün çok ilgimizi çekti.
Gördüğümüz kadarıyla…
Asım Sultanoğlu’nun sürpriz bir şekilde Bursa İl Milli Eğitim Müdürü olarak atanmasına en başta, eğitim işkolunda yetkili sendika olan Eğitim-Bir-Sen tepki gösteriyor.
Üstelik…
İktidar partisinin kimi etkili siyasetçilerinin de bu atamaya karşı oldukları konuşuluyor.
En duyarlı taksici: Şehit ve gazi ailelerinden ücret almıyor
Fotoğrafı… 2002-2007 yılları arasında AK Parti Bursa Milletvekili olarak parlamentoda görev yapan Faruk Anbarcıoğlu çekti. Aynı zamanda şair ve oyun yazarı olan Anbarcıoğlu’nun yazdığı Çanakkale adlı tiyatro oyunu onlarca kentte sahnelendi.
Milli duygulara duyarlılığı her zaman ön planda olan Anbarcıoğlu, telefonda heyecanlıydı. Heyecanlanmasına neden olansa, Dikkaldırım Taksi Durağı’nda tesadüfen önüne çıkan bir taksinin arka camında yer alan yazıydı.
Arka camdaki…
“Bu araçta şehit ve gazi ailelerine ücretsiz hizmet verilmektedir” yazısının fotoğrafını çeken Faruk Hoca, taksiciyle yaptığı konuşmayı aktardıktan sonra şunu söyledi:
“Yazıyı görünce çok etkilendim. İşte bizim insanımız bu. Şehidine ve gazisine sahip çıkan, değer veren taksicilerimizin sayısının çok olduğunu da biliyorum. Çok gurur duydum.”
İlahileri dillerde, ama kabri binaların arasına sıkışıp kalmış!
Genellikle Yunus Emre ile onu karıştırıyorlar. Örneğin, herkesin bildiği ve söylediği “Şol cennetin ırmakları” ve “Sordum sarıçiçeğe” gibi ilahilerle “Dertli dolap” gibi şiirlerin Yunus Emre’ye ait olduğu sanılıyor.
Oysa…
Bu ilahiler ve şiirler, 1240-1321 yıllarında yaşayan Yunus Emre’ye değil, ondan 1 asır sonra Bursa’da yaşayıp 1439 yılında Bursa’da vefat eden ve kabri de Bursa’da olan, sufi şair Aşık Yunus’a ait.
Ne var ki…
İlahileri dillerde olsa da, Aşık Yunus’un kabri gözlerden uzakta. Çünkü, Şible Mahallesi Karamazak Sokak’taki 12 ve 14 numaralı apartmanların arasında bulunan havalandırma boşluğu gibi bir boşluğa sıkışıp kalmış.
O bakımdan…
İki bina arasından yarım metrelik geçitle ulaşılan, dört yanı apartmanlarla çevrili Aşık Yunus’un kabri birazcık ilgi istiyor.
Hem de…
Mübarek ramazan ayının ilk gününde, camilerden ilahileri yükselirken Bursalı bir sufi şair olarak dua da bekliyor.