3 Nisan 1997 günü Türk basketbolu için büyük umutlarla ve tarihe geçecek bir gün olarak başlarken, kâğıt üzerindeki hesapların parkede tutmaması sonrası alınan yenilgiler nedeniyle “Kara Perşembe” olarak sona erdi. Bir önceki sezon Korac Kupası’nı kazandıktan sonra bu kez Final-Four hedefine doğru emin adımlarla yürüyen Efes Pilsen, Abdi İpekçi’de ASVEL’i yendiği takdirde bu hedefine ulaşacakken, TOFAŞ da bir önceki sezon Efes Pilsen’in kazandığı kupayı üst üste ikinci kez Türkiye’ye getirmek için, Selanik’te 77-66 yendiği Aris’le Bursa’da oynuyordu.
Efes Pilsen ASVEL’i İstanbul’daki ilk maçta farklı yenmiş, Fransa’daki maç sonlarda kaybedilmişti. İstanbul’da önüne geleni deviren ekibimiz, Abdi İpekçi’ye sığmayan taraftarıyla birlikte üçüncü maçın, haliyle de Final-Four’un favorisi idi. Fransız oyuncu Alain Digbeu: Maçtan önce koç gelmeden şaşkın şaşkın etrafa bakıp, Abdi İpekçi’de müthiş 12 bin taraftarı izliyorduk. Antrenörümüz Beugnot toplantı yaptı ve o atmosferde oksijen almamızı sağlayacak şu cümleleri sarf etti: “Bazen rüyaları gerçekleştirmek için hayal etmeniz lazım.” Koç Aydın Örs: Üçüncü maçın baskısını hissedeceğimizi tahmin ediyorduk. Düşünsenize, salonda 12 bin kişi var, dışarıda da binlerce insan içeriye girmeyi bekliyor. Herkesin gözünde biz çoktan Final Four’a gitmişiz. Başarılı oyuncumuz Ufuk Sarıca: Yani, küçümseme diyemem, ama son maça çok gereksiz bir stresle çıktık. Bu seviyelerde rakibi küçük görme gibi durumlar pek olmaz ama kendi evinde oynarken acaba soruları kafana girdiği an, gidişat tamamen rakip takımın lehine dönmeye başlıyor. Temsilcimiz devreye önde girse de salondaki gerginlik herkes tarafından hissedilmekte idi, ne olduysa ikinci yarıda oldu ve son dakikalarda Efes çemberi döverken, ASVEL 62-57 kazanarak turu geçiyordu.
Efes maçı büyük bir hüsranla bittiğinde Bursa’da Tofaş ile Aris arasındaki maç henüz yeni başlamaktaydı. Efes Pilsen’in elenmesinin yaşattığı şokun en azından Tofaş’ın sahasında büyük bir avantajla çıktığı maçta Korac Kupası’nı kazanmasıyla atlatılacağı düşünülüyordu. Bir gün önce yine Bursa’da futbolda Hollanda’yı 1-0 yendiğimiz maça ev sahipliği yapmış Bursalılar salonu hınca hınç doldurmuştu. Salonda şampanyalar, dışarıda havai fişekler hazır bekletiliyordu. Kaptanımız Tolga Öngören: A Milli futbol takımı ile Hollanda ile oynanacak maç için aynı otelde kamp yapıyoruz. Konuşmalar hep, “Biz Hollanda’yı geçeriz, siz zaten Yunanları yenmişsiniz” şeklinde. Herkes birbirini rahatlatıyor. Koç Atilla Çakmak: Devreye üç sayı geride girdik, tüm konuşmalar “biz bu maçı kazanacağız, orada kazandık, burada da kazanırız” şeklindeydi. Ama orada bize maçı getiren Rashard’ın hastalığının bu kadar kötü olduğunu tahmin edemedik. Daha 4. dakikada Samir Avdic’in sakatlanması ise çok büyük şanssızlıktı. Genel menajer Efe Aydan: Cinlik yaparak Aris üzerinde baskı kurmak şart diyerek maçın gününü değiştirdik. Aslında çarşamba günü oynasak biz maça daha çok odaklanacağız çünkü en azından İstanbul basınıyla, bizi gaza getirecek olan “Aferin, aslansın, kaplansın” kitlesiyle aynı otelde kalmayacağız. Aris koç’u Slobodan Subotic: Oyun planımız, içeriden oynayarak Tofaş’ı zorlamaktı. Maç başında Avdic’in sakatlanması çok işimize geldi. Onun eşleşme problem yaratabileceğini biliyordum. Savunmada oyun kurucularına baskı yaptık. Bu durum farkı yarattı. Sonlarda sahaya atılan yabancı maddeler yüzünden seyircisiz tamamlanan maçı 70-88 kaybeden temsilcimiz avuçlarının içindeki kupayı sahasında Aris’e hediye ederek Kara Perşembe’nin ikinci halkasını oluşturmuş oldu. Camekânlı bir bölümde sergilenen ve spot ışığının altında ısınan kupa elle tutulamadığı için altı bezle sarıldı, şampanyalar kupayı soğutmak için kullanıldı ve maçtan sonra patlatılacak komutunu alan havai fişek ekibi, karşılaşmanın sonucuna bakmadan fitili ateşleyince Aris Bursa’ya muhteşem bir şekilde veda etmiş oldu!
Tekrar görüşmek üzere…