Bu yazımda kırk yıldır bilimsel makalelere konu olmuş bir basketbol fenomenine değineceğim: “sıcak el.”
Bu tabir gerçeklik payı taşıyor mu? Sokak basketbolunda bir şutör ritmini bulmaya başlayınca, gelen tepkiler “Isınmaya başladı…”, “Yanıyor…”, “Onu artık durduramazsın, ancak yavaşlatmayı umabilirsin…” bu kronolojide ilerler. Üst üste zor atışlarından isabet bulan oyuncunun, tanrı moduna geçtiği ve alev aldığı düşünülür. Ona artık dünya dışı bir varlıkmış gibi bakılır.
Matematik, istatistik ve insan psikolojisi gibi alanlarda ihtisas yapmış akademisyenler ise bu teoriyi oldukça ilkel buluyor, insanoğlunun rutin olayların gelişiminde belirli paternlere dayanarak buna inanmaya eğilimli olduğu iddiasını savunuyorlar.
Bir araştırmada: Philadelphia 76ers’ın 1980-81 sezonundaki tüm iç saha maçlarının istatistiklerini bizzat tutulup analize sokuldu. Sonuç bekledikleri gibiydi. Oyuncuların şut grafikleri çizildiğinde önceki şutunda başarılı olan bir oyuncunun isabet yüzdesi, önceki şutunda başarısız olan oyuncununkinden daha düşük çıkıyordu.
Julius Erving gibi ritmini bulduğunda durdurulamaz bir oyuncuya dönüştüğüne inanılan bir efsane bile bir istisna yaratamıyordu: Sezon boyunca %52 ile şut atan Dr. J, üst üste 3 isabet bulduğu durumlarda dördüncü şutunda ancak %48 oranıyla başarı kaydediyordu.
Doksanlarla birlikte daha sağlıklı verilere kavuşan NBA’de, incelemeye tabi tutulan örnek havuzu genişliyor ancak sonuçlar değişmiyordu. Taraftarlar bu fenomenin modern istatistiğin radarına giremese de var olduğuna hala inanıyor, akademisyenler ise burada bir bağlantı olmadığına gün geçtikçe daha fazla ikna oluyordu.
NBA’in uygulamaya koyduğu SportVU kameralarla oyuncu hareketleri her an takip edilebiliyor. Dolayısıyla şutun niteliğine dair yepyeni analizlere imkan açılıyor: Şutun tam olarak sahanın neresinden atıldığı, en yakın savunmacının nerede olduğu, bu savunmacının boyu ve sıçrama kabiliyeti.
Tüm bunlar şutların zorluğunu tespit edip, en başından beri akademisyenlerle taraftarları karşı karşıya getiren noktayı çözüme ulaştırabilir.
Sıcak el için yeni bir tanım yapan ve işin içine şutların zorluklarını da parametre olarak ekleyen araştırmacılara göre sıcak el diye bir şey var ve oyuncuların bir sonraki şutlarını duruma göre yüzde 1,2-2,4 aralığında bir oranla olumlu etkiliyor.
Sadece serbest atışların analiz edildiği ve ilk serbest atışı sokan oyuncuların ikinci serbest atış öncesinde %3 gibi bir avantaj elde ettiklerini gösteren çalışma da bu diğer çalışmayı destekler nitelikte.
Gençlik yıllarından beri bu fenomenin bilincinde olan profesyonel sporculardan bazıları, kendilerini bu “sıcak el” işine fazla kaptırıyorlar ve bu durum performanslarını kötü etkiliyor.
Zira bir oyuncu iki ya da üç şut üst üste soktuğunda, bir sonraki pozisyonda topu ele geçirdiğinde ne kadar zor durumda olursa olsun şut kullanma eğilimi taşıyor.
Bu durumda, oyuncu takımına sıcak elin sağladığı öngörülen 1.2-2.4 gibi bir yüzde desteğini önemsiz kılacak derecede zarar veriyor. Yani bu durumda akademisyenlerin oyunculara tavsiyesi kısaca şu: “Sıcak ele inanma, sıcak elsiz de kalma.”
Haftaya görüşmek üzere…