Avatar
Can Pulak

Viyana’da birkaç gün

Berlin gözlemlerine ilaveler yapmam gerekiyor. Şehirde iki nehir, yüzlerce kanal var. Zaten kentin yüzde 70’i yeşil ve su, gerisi ise yol ve konut. Mükemmel bir düzene sahip, çiçekler içinde her yer…

Almanya’da 40 bin, Berlin’de ise 6500 civarında Suriyeli var. Hükümet Presidant Oteli kiralamış, 500 mülteciyi burada barındırıyor. Berlin Fuar İdaresi’ne ait kongre salonunda ise 2000’den fazla Suriyeli perişan bir durumda kalıyor. Bunların şehre çıkmaları yasak. Hepsi çaresiz, bakımsız ve kendilerine çok kötü davranan polisten şikâyetçiler. Gözünü sevdiğimin Türkiye’si, bebek gibi bakıyoruz onlara… 3 milyon insanın sağlığından eğitimine kadar her şeyleriyle ilgileniyoruz, bir dediklerini iki etmiyoruz. Bizim çocuklar üniversiteye imtihanla girmek için çırpınırken, onları imtihansız istedikleri üniversiteye kaydediyoruz. Bizim insanımız işsiz gezerken, onlara iş vermeye çalışıyoruz. 40 bin mülteciye bakamayan Almanya’nın kapılarına bizdeki 3 milyon dayansa ne yaparlar acaba? Doğrusu yeni mülteci dalgalarından çok korkuyorlar.

Berlin’de 175 müze var. Bergama müzesi ziyaretçi rekorları kırıyor. Padişah Zeus Altarını ve kıymetli eserleri Almanlara hediye etmiş. Ama Ruslar Berlin’i işgal edince bunları Moskova’ya götürmüşler.1958 yılında ise aynen geri almışlar Almanlar. O koca koca kütleler, o dev eserler nasıl gidip gelmiş Rusya’ya, neyle taşınmış, akıl alır gibi değil… Kültüre büyük para harcıyorlar. Sadece 5 müzenin bakım, onarım ve yeniden düzenlenmesi için 5 milyar Euro’yu gözden çıkarıyorlar. Tadilat nedeniyle 2023 yılına kadar kapalı tuttukları Zeus Altarı’na ve Bergama Müzesi’ne sarf edilecek ödeneğin miktarı ise 500 milyon Euro.

Berlin duvarı artık bir turizm merkezi haline gelmiş. Kamerayı ve makinayı kapan duvarın önünde fotoğraf ve film çektiriyor, duvara imzalar atıyor. Bir de Check point Charlie kapısı var ki, burada Amerikan ve Rus asker üniformasıyla temsili nöbet tutanlar, turistlerle 3 Euro karşılığında fotoğraf çektiriyorlar. Berlin hatırası olarak orijinal bir buluş…

Bir Türk işadamı anlattı, Almanlar karılarını biz Türklerden daha çok dövüyorlarmış.

Bu istatistiği nerden bulduğunu söylemedi ama örnek de verdi. Her 50 Türkten 4’ü, her 50 Alman’dan ise yarısı eşlerine basıyorlarmış tokadı. Onların aile kavgaları, bizimkilerden çok daha sert oluyormuş ve evi terk eden bir daha geriye dönmüyormuş. Çıkış o çıkış, yumuşama, af filan yokmuş Alman’larda. Ben de anlatanın yalancısıyım.Yalandan kim ölmüş ki?.. Eğer ölseydi, Ermeni soykırımı yalanından Alman nüfusunun büyük kısmı telef olurdu.

Gelelim Viyana’ya… Buradaki 3 önemli şey klasik müzik, parklar ve kafeler.. Heykellerle süslü, çiçekler içinde Viyana. Burada Straus çok seviliyor. Mozart ise Salzburg’lu. 35 yaşında ölen Mozart’ın cenazesini sadece 4 kişi kaldırmış ve onu kimsesizler mezarlığına gömmüşler. Biliyorsunuz, Türk marşı ve Figaro’nun Düğünü onun eseri. Hikâye bu ya, İbrahim Tatlıses, Perihan Savaş ile birlikteyken Viyana’ya geliyor. Bir ara Perihan Hanım Tatlıses’e (Akşama Figaro’nun düğününe gidelim mi)diye soruyor. Bunun üzerine Tatlıses,(gidelim ama, geline ne takacağız) esprisini patlatıyor. Artık espri mi, hikâye mi, gerçek mi, orasına siz karar verin.

Avusturya 8,5 milyon nüfuslu bir ülke. Viyana’nın nüfusu 1 milyon 800 bin. Avusturya’daki toplam 240 bin Türk nüfusunun yarısı Viyana’da yaşıyor. Ülkenin yönetimini orta direk belirliyor. Oysa bizde altsınıfın oyları iktidarı yaratıyor. Önemli bir fark bu… Emekli, Avusturya’da ortalama 800-1200 Euro arasında maaş alıyor. Bu rakam 1.800-2.000’e kadar da çıkıyor. Fert başına milli geliri 42 bin dolar civarında, enflasyon yok, işsizlik yüzde 5’i biraz aşmış, üretimdeki artış ise yüzde 1. Cumhurbaşkanlığı sarayı ve Parlamento binası halkın ziyaretine açık… Bahçeleri çiçekler içinde, hele Parlamento’daki Gül bahçesi muhteşemdi. Ortalıkta ne bir koruma, ne bir asker görülüyordu. Şehirde dolaşırken bir ara yanımızdan Cumhurbaşkanı geçti. Önde bir motosiklet, arkalı önlü birer araba, hepsi o. Üstelik trafik de kesilmiyor. Bizde öyle mi, koruma orduları,otomobil konvoyları,bir gösteriş bir fiyaka ki, sormayın gitsin. Üstelik trafiğin uzun süre kesilmesi ve kilitlenmesi de cabası…

Kente 80 kilometre uzaklıktaki Melk Manastırı’na gittik. 500 odası ve 1300 penceresi var. Rahip yetiştirmekle ünlü bu manastır, 100 bin kitap ve 1 milyon kaynağa sahip. Kilisesi altın ve altın suyu kullanılarak yapılmış. Gerçekten çok muhteşem bir görünümü vardı.

Ölmenin en pahalı olduğu yer Avusturya’ymış. Cenaze kaldırma tarifesinin en ucuzu 3000 Euro. Paran ve ailen yoksa, doğru kimsesizler mezarlığına. Ama eğer varsa, yakınlarının mal ve mülküne bile haciz koyup alıyorlarmış parayı. Gözünü sevdiğimin Türkiyesi… Ölmek bedava, törenleri belediyeler tek kuruş almadan yapıyor, yıkıyor, gömüyor. Üstelik dualar da belediye hocaları tarafından ücretsiz okunuyor. Yemek veriyorlar, lokma döküyorlar, helal olsun belediyelere. Türk olarak ölmek varmış. Ama yiğidi öldür hakkını ver, bu usulü AKP iktidarı kazandırdı Türkiye’ye.

Viyana’yı bize Türkiye-Almanya -Avusturya hava köprüsünü kuran, bir dönemin efsane THY Genel Müdür Muavini Uçal Dalgıç gezdirdi. Onu tanımak ve havayolu taşımacılığının bugüne gelişindeki büyük emeğini teslim etmek gerek. Havacılık kanına işlemiş. Babası THY’nin geçmişteki meşhur pilotu Antalyalı Ali Kaptan. Oğlu Uçal ise, THY’den emekli olduktan sonra uzun süre Pegasus’ta çalıştı. Şimdi ise Onur Air’in Avrupa koordinatörlüğünü yapıyor.Tam bir Türkiye sevdalısı, tam bir Türk beyefendisi. Nesli tükenmişlerden, günümüzde kalan nadir örneklerden biri yani. Eşi ve çocuklarıyla modern Türk ailesini çok iyi temsil ediyorlar.Tanıyanlar gurur duyuyorlar onlarla…

Almanya ve Avusturya’dan şimdilik bu kadar… Bir başka seyahatte görüşmek üzere…

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X