Biri Amerika’nın, diğeri İngiltere’nin sesi: VOA ve BBC… Birinde 26 Kasım’da, diğerinde 27 Kasım’da yayınlanan bir haber. İkisinde de, iki bölümden oluşan aynı haber: Birinci bölümde Suriye ordusunun başkent Şam’ın dış mahallelerine düzenlediği hava saldırısında 23 kişinin öldüğü ileri sürülüyor. İkinci bölümde de Rus uçaklarının Deyrizor’daki bir köyü bombaladıkları, olayda 21’i çocuk en az 53 sivilin yaşamını yitirdiği iddia ediliyor. Hem VOA’da, hem BBC’de kaynak olarak gösterilen adres aynı: İngiltere merkezli SOHR. Açılımını yazalım: Suriye İnsan Hakları Gözlemevi. Sabıkalı bir örgüt. Şam yönetimini canavarlaştırmak için Batılılar tarafından kurdurulan sözde insan hakları örgütlerinden biri.
*
BBC yönetimi, SOHR’un ne olduğunu biliyor aslında ama örtülü siyasi baskıdan kendini kurtaramıyor. Ne ki, yine de VOA’dan farklı olarak “Saldırılar SOHR dışındaki kaynaklarca doğrulanmadı” diyebiliyor: Yani, VOA’ya göre bu haber doğrudur, BBC’ye göre bu haber doğru olmayabilir. Öyle anlaşılıyor ki, Batılılar Suriye’deki yenilgilerine karşılık olarak Esad’a ve Rusya’ya yönelik propaganda savaşını güçlendirmeye çalışıyorlar. Tabii işin içinde İsrail’in olduğunu da unutmamak gerek. Belki de en başta İsrail sayılabilir.
*
Riyad’da toplanan İslam Ülkeleri Terörle Mücadele Koalisyonu düşüncesi İsrail’den çıkmışa benziyor. Terörü destekleyenler, besleyenler ve büyütenler terörle mücadeleye soyunuyorlar. Öncülük de Suudi Arabistan’a veriliyor. Şaka gibi… El Kaide’yi kimler doğurdu, IŞİD’i kimler besledi, tüm dünya biliyor artık. IŞİD Mısır’da camiye saldırıyor, 300’den fazla Müslümanın ölümüne yol açıyor, ertesi gün Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman başsağlığı mesajı yayınlıyor. Üzerine bir de “Mısır’daki törer saldırısı Suudi öncülüğündeki Müslüman askeri ittifakını güçlendirecektir” diyor. Dalga mı geçiyor yoksa?
*
Aslında Kahire saldırıdan Riyad’ı ve Tel Aviv’i sorumlu tutsa yeridir. Çünkü IŞİD’i kimin doğurduğu, Suriye’de ve Irak’ta kimler tarafından, nasıl desteklendiği de biliniyor. İki adres çok önemli: Biri Suudi Arabistan, diğeri İsrail. ABD’den ve koalisyondan yüz bularak bölgenin istikrarını bozmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.
*
Ne var ki, dengeler değişiyor. Eski havalar yok artık. Örneğin, şimdi Irak da Astana sürecinde yer almak istiyor. Irak’ın Ankara Büyükelçisi Hişam Ali Ekber el-Alevi, Türkiye dahil süreç içindeki ülkelere resmi başvuru yaptıklarını belirterek uluslararası toplumun Suriye görüşmelerindeki çözüm çabalarına ortak olmayı istediklerini ifade ediyor. İlginçtir, Irak “uluslararası toplum” derken en başta Rusya’yı, Türkiye’yi, İran’ı, kısacası IŞİD’le gerçekten mücadele eden ülkeleri sıralıyor. Daha önce kendilerini “uluslararası toplum” ilan eden Batılı ülkelerse giderek bölünüyorlar. AB üyelerinin ABD’den uzaklaşarak Avrupa ordusu kurma kararları, en son Hariri olayında Fransa ve Almanya’nın Riyad’a karşı aldıkları tavırlar, Rusya’ya yaptırımlar konusundaki görüş ayrılıkları… Ve tek başına Çin’in uluslararası ilişkilerdeki ağırlığı…
*
İsrail, eskiden olduğu gibi Lübnan hava sahasını sık sık ihlal etmeye başladı. Bir İsrail-Hizbullah çatışması yeniden gündeme gelebilir. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, tehlikenin ve İsrail tehdidinin farkında ki Netanyahu hükümetini uyardı. Lübnan’da IŞİD’i bitiren, Suriye’de de bitirilmesine büyük katkı sunan Hizbullah, İsrail’in hedefinde. Şimdi İsrail, Lübnan Hizbullahı’na saldırarak IŞİD’in intikamını almak ve İran’a gözdağı vermek isteyebilir. İyi de, Ortadoğu’da artık kimsenin eli armut toplamıyor…