Doğu Guta, Türkiye, Rusya ve İran’ın düzenlediği Astana zirvesinde çatışmasızlık bölgesi olarak ilan edilmişti.
Ne var ki, ABD’nin kontrolündeki terör örgütleri (El Nusra Cephesi, Ceyşül İslam ve Ahrarül Şam) Astana kararını reddederek Guta’dan Şam’a yönelik havan topu ve roket saldırılarını sürdürdüler.
Söz konusu örgütlerin, bugün de, BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan ateşkes çağrısına ilişkin girişimlerin sonuçsuz kalmasında etkili oldukları görülüyor.
Konsey’de görüşmeler yapılırken Doğu Guta’daki teröristlerin havan topu ve roket saldırılarına devam etmesi de bunun kanıtı.
ABD ve koalisyon ülkeleri ses çıkarmıyorsa, BM Güvenlik Konseyi, Astana kararlarını ezmek, Rusya, Türkiye ve İran’ın öncelik almasını önlemek gibi oyunların sergilendiği bir tiyatro sahnesine dönüyorsa… Yapılacak bir şey kalmıyor.
Baksanıza, oturumda konuşulan ülke Suriye olmasına karşın, onun BM temsilcisine söz verilmiyor.
Oysa BM’de tarafsız davranmak gerekmez mi?
Haydi, diyelim ABD’nin taraf olmaktan başka çaresi yok. İngiltere’yi de ABD’nin yanına koyalım.
Peki Fransa yönetimi, o kadar atıp tutan Elize Sarayı, Suriye sorununda yalanları savunmaktan vazgeçip doğruları seslendiremez mi?
Aslında Suriye’nin içinden geçtiği kriz, emperyalist olarak nitelenmekten hiç hoşlanmayan Avrupa için bir fırsat.
Örneğin Macron, Afrika gezisinde “sömürgeci nesilden gelmiyorum” dememiş miydi?
Filistin lideri Mahmut Abbas’ı Paris’e davet ettiğinde Washington’ın Kudüs kararını eleştirirken “ABD’nin bu kararla kendini marjinalleştirdiğini” söylememiş miydi?
Görünen o ki, bugün Avrupa, Doğu Guta’daki terör örgütleriyle onların hamiliğini yapanların esiri durumunda.
Sondaj krizi AB’nin gizli amaçlarını canlandırdı
Doğu Akdeniz’deki sondaj krizi Türkiye’nin AB’yle ilişkilerini tehlikeye sokmuş. Öyle diyorlar. Pek bir ilişki kalmamıştı ama galiba Brüksel, martta Bulgaristan’da yapılacak zirveyi kastediyor.
Kıbrıs Rum Yönetimi, adanın tek sahibiymiş, tek sorumlusuymuş gibi davranınca haklı olarak Türkiye de önlem almak durumunda kalıyor.
Savaş gemilerimiz Kıbrıs açıklarında Rumlar adına sondaj yapan İtalyan gemisini bölgenin dışına çıkarıyor. Yani sondaj yapmasını engelliyor.
Bu duruma Rumlardan çok AB yönetimi öfkeleniyor.
İyi de Rum kesimi AB üyesi yapılınca Doğu Akdeniz AB’nin mi oluyor? Galiba öyle sanıyorlar. Oysa hem KKTC’nin hem de Türkiye’nin hakları var o sularda.
Kıbrıslı Rumlar, AB’ye ve İngiltere’ye güvenerek yola çıkıyorlarsa yanılırlar.
AB demek Doğu Akdeniz’e egemen olmak demek değildir. Ulusal egemenlikler, somut ulusal çıkarlar önemlidir. Buna da herkesin saygı göstermesi gerekir.
“Ben şu parselde sondaja başlıyorum, diğer parselde de doğalgaz arayacağım” demekle olacak iş değil Rumların yaptıkları.
Tabii ki, Rumların ulusal çıkarları vardır. Ama Rum kesimi bu çıkarlarını savunurken Türklerin çıkarlarına da saygı göstermek zorundadır.
AB’ninse araya girerek gerilimi artırması son derece yanlış olur.