Rusya, Suriye için bir siyasi çözüm planı hazırladı ama kimseye yaranamadı. Adı da pek güzeldi: “Suriyeliler Arasında Ulusal Diyalog Kongresi” diyorlardı. Bir tür, “Suriye’de Alternatif Siyasi Çözüm Girişimi” sayılırdı.
Belliydi ki Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, süreci hızlandırmak istiyordu. Bunun için de Suriye’yle şu ya da bu nedenle ilgili kim varsa, hangi grup, hangi ülke varsa, hepsinin siyasi çözüme odaklanmasıyla sonuca gidileceğine inanıyordu.
Türkiye ve İran’la birlikte Suriye’de çatışmaları azaltan bölgeler oluşturdukça umutlanıyordu Moskova ve bir sonraki aşamaya adım atılmasından yana tavır alıyordu.
*
O aşama ne olabilirdi? Tüm etnik, dinsel ve mezhepsel kesimlerin, muhaliflerin ve Suriye hükümetinin katılacağı “Suriye Halk Kongresi” oluşturulması olabilirdi.
Ancak bu planın önce Türkiye ve İran tarafından desteklenmesi gerekiyordu.
Eğer Türkiye ve İran, (ama özellikle Türkiye) destek verirse, Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölgenin büyük ülkeleri de katkı koyarsa, Suriye krizinin siyasi çözümü yönünde güçlü bir adım atılmış olacaktı.
Ne var ki, Putin’in evdeki hesabı çarşıya uymadı. Uymadı çünkü en başta “Riyad Grubu” olarak bilinen Suriyeli muhalifler ve “Yüksek Müzakere Komitesi” böyle bir kongreye katılmayacaklarını açıkladılar.
Bu durum, Suudi Arabistan’ın da Rusya’nın davetini kabul etmeyeceğinin göstergesiydi.
*
İtirazların düğümlendiği nokta BM himayesi dışında Şam’la görüşülmesi sorunundaydı. “Görüşmeyiz” diyorlardı, bir araya gelinecek tek yerin “Cenevre” olduğunu belirtiyorlardı. Oysa Rusya, Suriye Ulusal Kongresi’ni Soçi’de toplamak istiyordu.
Öte yandan kongreye davetli gruplar arasında PYD’nin bulunması da Türkiye’nin canını sıkmıştı. Tabii hiç bekletmeden Ankara tepkisini koydu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “PYD ve YPG, PKK terör örgütünün uzantısıdır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir” diyerek Moskova’ya uyarıda bulundu. Ancak Ankara’nın tepkisi PYD’yle sınırlıydı. Yoksa planın diğer bölümleri destekleniyordu.
Ve tabii, Rusya’nın önerisine toptan itiraz edenlerin arkasında ABD’nin olacağını da unutmamak gerekir. Örnekse Suudi Arabistan. Riyad suskun kaldı ama, şemsiyesi altındakileri konuşturdu.
Konuşanların tümü de Soçi davetini reddetti ve onun yerine Cenevre’yi gösterdi.
*
Washington’ın, Suriye’ye baskı için Han Şeyhun olayını canlı tutmaya çalışması, IŞİD’in Rakka’yı terk ederek kenti PYD’ye bırakması, İsrail’in füze atışlarıyla Suriye’nin askeri gücünü hedef alması, Irak sınırındaki stratejik bölge Elbu Kemal’in ele geçirilmesinde YPG’nin Suriye ordusuyla yarışa girmesi, Pentagon’un Suriye içinde birkaç yüz kişilik Amerikan askerinden söz ederken gerçek rakamın 4 bin olduğunun açığa çıkması ve de Kürt grupların tümünün Rakka çevresine konuşlandırılması…
Bu olgular, ABD’nin “Kuzey Suriye” planından umudunu kesmediğini gösteriyor.
“Irak’ın kuzeyini kaybettik, bari Suriye’nin kuzeyini elimizde tutalım” mı diyorlar, öyle mi düşünüyorlar?
Görüldü ki, ABD, Kuzey Irak’ta uzun yıllardan bu yana örgütlemeye çalıştığı devletleşme sürecinin sonunu getiremedi. Hem de tüm koşullar lehindeyken…
Oysa şimdi Suriye’nin kuzeyindeki koşullar ABD’nin aleyhine.
4 bin değil 40 bin asker de taşısa kazanma şansı yok. Hele Trump’ın başkanlığında hiç şansı yok.