Her şey Arjantinli sokak sanatçısı Sebollin‘in bana Bursa’da duvar boyamak istediğini yazması ile başladı.
Malumunuz üzere, Arjantinli bir sanatçının yolu her zaman Bursa’ya düşmez.
Bizim hikayemizin kahramanı Sebastian İsviçre’den sonra ziyaret etmek ve duvar boyamak umuduyla İstanbul’a geliyor. Orada izinli bir duvar boyayıp, Bursa’ya gitmek istediğini ve orada da bir duvar boyayabilmesinin mümkün olup olmadığını soruyor. Daha önce Lösev için gerçekleştirdiğimiz graffiti etkinliğinde tanıştığımız Görkem Bey, benim numaramı kendisine iletiyor ve hikayemiz böyle başlıyor!
Sebastian’ı Muradiye’de kaldığı otelin hemen yakınından alıyorum ve Graffiti Festivali’ni yaptığımız ve devamını da boyayabileceğimizi düşündüğüm Altınşehir’deki hipodrom duvarlarına gidiyoruz. Bir yandan da festivaldeki sanatçıları, geldikleri ülkeleri stillerini konuşuyoruz.

Bizim etkinliği haftasonu yapmada karar kıldıktan sonra haftaiçinde ne yapmayı planladığını soruyorum. “Söğüt’e gideceğim ”diyor Sebastian. “Söğüt mü? Ne işin var orada?” diyorum.
‘Ertuğrul Gazi’nin mezarını ziyaret edeceğim’ deyince şaşkınlıktan sırıtıyorum.
“Ertuğrul Gazi’yi nereden biliyorsun?” diyorum.
“Arjantin’de annem sürekli Diriliş Ertuğrul izliyor. Ondan göre göre, hepimiz izlemeye başladık.” diyor.
“Öyleyse, gel seni Ertuğrul Gazi’nin oğlu ve torununun türbelerine götüreyim.” diyorum ve şehir merkezine doğru yola koyuluyoruz. Giderken yolda İskender kebabını, pideli köfteyi anlatıyorum. Bir yandan da arabayı park edeceğim otoparkı ve nerede en rahat yemek yiyebiliriz diye düşünürken Sebastian’ın vegan olduğunu öğrenip, planlarım boşa düşüyor. Dümeni Abdal’a simit ve tahinli pide yemeğe kırıyoruz.

“Bana kısaca Sebo de lütfen.” diyor. Türkçe’de de Sebahattin diye bir isim olduğunu ve ona da kısaca Sebo dediğimizi söyleyince epey hoşuna gidiyor ve birkaç kez Sebahattin diye tekrarlayıp gülümsüyor kendi kendine!
Sonrasında tophaneye çıkıp türbeleri ziyaret ediyoruz. Kapıdaki güvenliğe arkadaşın hikayesinden bahsedip Diriliş Ertuğrul’dan etkilenip Bursa’ya geldiğini anlatıyorum. Böylelikle Osman Gazi’nin türbesinin önünde duran kostümlü askerlerle fotoğraf çekilsin diye güvenlik şeridi çözülüyor.

Sebo’nun haritasına şehir merkezinde gitmesi gereken en önemli yerleri işaretleyip ayrılırken, birkaç hafta kadar önce Nilüfer’deki Agora Çarşısı’nda kurulan antika pazarında şans eseri tanıştığımız hikayemizin ikinci kahramanının bana mesaj attığını görüyorum.
O gün pazarda yürürken yerde duran bir tablo gözüme ilişiyor. Soyut fırça darbelerinin yanı sıra, epey başarılı kaligrafik ve geometrik desenler dikkatimi çekince tezgaha bakıyorum. Tezgahtaki hanımefendiye “Bunları siz mi yapıyorsunuz?” diye soruyorum. “Hayır.” eşim diye cevap veriyor. “Kendisi Hintli bir sanatçı.”
“Öyle mi çok memnun oldum ben de bir graffiti sanatçısıyım diyorum.” İngilizce. Adının sonradan 1stroke olduğunu öğrendiğim arkadaşım tezgahın arkasından bana gülümseyip, “Ben de graffiti ile başladım ve hala çiziyorum.” diyor. Sonradan eşiyle Hindistan’da tanışıp, Bursa’ya taşındığını ve artık burada yaşadığını öğreniyorum. Bir ara bir şeyler çizelim diye sözleşip birbirimize telefonlarımızı veriyoruz.
Şimdi bu flashbackten çıkıp Sebo’dan ayrıldığım ana tekrardan geri dönüş yapıyorum ve dudaklarımdan “Güzel şeyler birdenbire olur.” cümlesi dökülüyor.
Belediyeden arkadaşlarla konuşup duvar meselesini hallediyoruz. Boyamak için uzun zamandır sözleştiğimiz İstanbul’dan arkadaşım Uğur Bastwo’yu ve Bursalı eski bir graffiti sanatçısı olan Gürkan Zenok’u arayıp etkinliğe davet ediyorum ve böylelikle ortaya Meeting of Cultures çıkmış oluyor.

Haftasonu 35-36 derece güneşin altında boyamak bizi zorlasa da imdadımıza çevre sakinleri ve yoldan geçen araçlar yetişiyor. İki gün içerisinde soğuk sular, sodalar, kolalar, incir ve hatta kavun dahi getiriyor insanlar. Sanatın birleştirici gücü bu olsa gerek!
Bu köşede defalarca yazdığım üzere, Karagöz benim için Türk ve Bursa kültürünün en önemli parçalarından biri. Bu vesileyle hafta boyunca karagöz tasarımları inceleyip, kendimce yeni bir version yorumlayıp duvara da Karagöz’ü çiziyorum. Arkaplana Türk halı ve kilimlerinde sıkça gördüğümüz sembollerden birini koyarak diğer eserlerle bir bütünlük yakalıyoruz.

Sebo kendi kültüründe önemli bir yer tutan elleri ve etnik bir deseni çiziyor ve arasına da festival alanında gördüğü lila renkli çiçekten etkilenip birkaç çiçek çiziyor. Gerçek bir sokak sanatçısı! Bursa’dan sonraki durağı, Yunanistan’da başka bir festival olacak. Oradan Arnavutluk ve Belgrad’a geçip yine farklı duvarlar boyayacak. İmrendiğimiz hayatı yaşayan Sebo’yu bırakıp, 1stroke’a geçtiğimizde Hindistan’da bolluk ve bereket tanrısı olan Ganpati’yi çizdiğini görürken, Uğur Bastwo muhteşem stiliyle kendi adını yazıyor ve Gürkan Zenok ise Zeus’u resmediyor.
Benzer etkinlikleri “Meeting of Cultures” adı altında başka şehir ve hatta başka ülkelerde yapma fikrimi burada bırakarak, festivalden kareleri beğeninize sunuyorum!



Flipboard