Erşan Solaklı
Erşan Solaklı
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Bursa’nın tarihi kimliğinin koruyucusu Kazım Baykal

Köşe Yazısını Dinle
“Bu Eser Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu Tarafından Tamir Ettirilmiştir.”

 

Bu yazının yazdığı mermerden kitabeleri çocukluğumun geçtiği Maksem, Pınarbaşı, Tahtakale, Alacahırka, Mollafenari gibi semtlerimizi arşınlarken birçok eski yapının bir köşesinde görürdüm. “Kimdir bu Bursa’daki eski eserleri seven insanlar? Ne zaman, hangi motivasyonla bir araya gelmişlerdir?” Yakın zamana kadar pek de kafamı kurcalamayan bu soruları, 32 yaşında bir Bursalı olarak soruşum neticesinde bugün sizlere Kazım BAYKAL’dan bahsetmek boynumun borcudur. Kazım BAYKAL’ın hayatını ve yaptıklarını öğrendikçe, oturduğum yerde heyecanlandım ve kendisine karşı büyük bir saygı ve minnetle doldum. Hatta öyle ki birkaç haftadır yakın çevremdeki insanlara Kazım BAYKAL anlatıp, övüyorum!

(Kazım Baykal Mısır’da)

Kazım BAYKAL, Bursa’nın Hoca Hasan Mahallesi’nde, Osmanlı’nın son dönemleriyle Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına tanıklık eden bir çocuk olarak dünyaya geliyor. (25 Aralık 1905) Bana kalırsa doğduğu yıllardaki bu geçiş süreci ve sonrasında alacağı hem medrese dersleri, hem de felsefe ve ilahiyat eğitimi kendisini Osmanlı ve Cumhuriyet sentezi bir aydın yapıyor.

Ne yazık ki henüz iki yaşındayken babasını kaybediyor. İlk öğrenimini medreseden mektebe geçiş sürecinde kullanılan Dârulhilâfe Medresesi’nde tamamlayan, ardından Öğretmen Okulu’ndan yeterlilik belgesi alıp, İstanbul’da İlahiyat ve Felsefe eğitimlerini bitiren Kazım BAYKAL, Anadolu’nun farklı şehirlerinde felsefe, tarih ve sosyoloji dersleriyle öğrencilerine yalnızca bilgi değil, tarih sevgisi de aşılıyor. 1936’da Diyarbakır’da öğretmenlik yaptığı sırada Diyarbakır Surları’ndan etkilenmesi neticesiyle tarihi eserlere olan ilgisini keşfedince, bu ilgisi onu tarihi eserleri araştırmaya itiyor ve bunun neticesinde Diyarbakır Şehri Broşürü dahi hazırlıyor. 1945’te Bursa Erkek Lisesi’nde 20 yıl boyunca sürecek olan öğretmenlik mesleğine devam etmek üzere Bursa’ya dönüyor.

İşte tam da bu süreçte, Bursa’nın korunması gerekirken yıkıma terk edilen tarihî yapılarına merhametli bir el uzatıyor. 1946’da çevresindeki arkadaşlarıyla birlikte Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu’nu kuruyor ve başkanlığını ömrünün sonuna kadar yürütüyor. Kuruma destek verenler arasında zamanla valiler, belediye başkanları, iş insanları olsa da, asıl sahiplenicisi halk oluyor. 1985 Yılı’nda İslam Mirası Koruma Konferası’nda yaptığı konuşmada kurumun kuruluş amacına yönelik şunları söylüyor:

“Osmanlı İmparatorluğu birinci Viyana kuşatmasından sonra duraklamış, sonra gerilemeye başlamış ve nihayet yıkılmıştır. Bu zamanlarda vakıf gelirlerinin kaynakları yurt dışında kaldığından bakımları zorlaşmış, bu durumu büyük depremler ve yangınlar da arttırmıştır. Cumhuriyet devrimize böyle bir miras kalmıştır. Yeni devletimiz kendini toparlamaya başlamış, yeni atılımlara koyulmuş, bu sebeple âbidelerimizin etrafı da düzensiz yapılarla dolmuştur. Bu durum karşında, 1946’da üzgün Bursalıların sinesinden, Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu doğmuş, 1947’de Bakanlar Kurulu kararı ile menafi umumiyeye hâdim dernekler arasına alınmış, dört elle milli-dini mirasımızı koruma ve kurtarma çabasına girmiştir”.

 

Kuruluşundan kısa süre sonra “kamu yararına çalışan dernek” statüsü kazanan kurum, 40 yılı aşkın sürede 150’den fazla anıtın onarımını başarıyla gerçekleştiriyor. 88 cami, 3 medrese, 7 mezar, 10 mezarlık, 10 türbe, 3 hamam, 1 muallimhane, 6 çeşme ve 1 köprünün dışında, Bursa’nın simgesi olmuş büyük anıtsal ağaçlar da bu onarım ve korumanın içinde yer alıyor.

 

 

Kazım BAYKAL’ın tüm bu koruma ve onarım serüveninde en çok arzu ettiği işlerden biri ise Irgandı Köprüsü’nün restore edilerek “Çarşılı Köprü” olarak hizmet vermesiydi. İlerleyen yaşına rağmen sahadaki araştırmalara katılıyor ve incelemeler yapıyordu. Budapeşte’de bir kongrede Irgandı’yı dünyaya tanıtan Prof. Dr. Yılmaz Önge’yi Bursa’ya davet ederek, projenin içinde yer almasını sağlarken bir yandan da, bütün eski belgeleri, kadı sicillerini, Irgandı’ya ait tüm belgeleri topluyor, çeviriyor ve paylaşıyordu. Kendisinin hızına ayak uyduramayan kamu kurumlarına bazen kızıyor, sonra çoğu öğrencisi olan, kentin üst düzey yöneticilerini bir araya toplayarak, Irgandı’nın hayata geçmesi için formül üretiyordu. Ne yazık ki hazırlanan restitüsyon projesi onaylanmayacak ve proje rafa kaldırılacaktı. Irgandı Köprüsü’nün restorasyonu, Kazım Hoca’nın vefatından 10 yıl kadar sonra 2003’te gerçekleşecek projeyi Osmangazi Belediyesi nihayete erdirecekti.

 

Kazım Baykal, Anadolu’nun farklı yerlerinde çalıştığı esnada Türkiye’yi gözlemleme fırsatı bulmuştu. Arkadaşlarıyla birlikte İran, Afganistan, Hindistan, Sudi Arabistan ve Mısır’ı seyahatini ettiği biliyoruz. Fransa’da bulunan oğlu ile 1970’lerde Fransa ve Belçika’da bazı şehirlere gittiğini, 1976’da trenle Viyana, Zürih, Roma ve Napoli’ye başka bir gezi yaptığını aktaran kaynaklarımız da var. Gittiği yerleri Bursa Hakimiyet gazetesinde diziler halinde yayınlıyor ve bu yazılar oldukça dikkat de çekiyor.

Yazdığı metinlere baktığımızdaysa Kazım Baykal, Bursa hakkında yazılan neredeyse tüm eserlerde ana kaynak niteliğinde. Bursa ve Anıtları kitabında, Bursa’da bulunan cami, mescit, medrese, mektep, han, tekke, zaviye, hamam, türbe, köprü, çeşme, kilise ve havraların yanı sıra sivil mimari örneği sayılabilecek ev, köşk gibi tarihi yapıları kayıt altına alıp, broşürler, kuruma ait yıllıklar ve albümler hazırlıyor. Hatta bu sayede 1992’de Uludağ Üniversitesi’nden Fahri Doktora ünvanı dahi alıyor, Erkek Lisesi’ne büstü dikiliyor.

 

“Bir millet, atalarını anıtlarıyla anar.” sözüyle neden bu işe kendini adadığını ve nasıl bir vatansever olduğunu anlıyoruz.
Kazım BAYKAL’ı hiç tanımadım. Zaten kendisi benim doğduğum yıl 1993’te hayata veda etmiş. Hayatını ve yaptıklarını okurken aklıma Ahmet İnam’ın bilge insan kimdir sorusuna verdiği şu cevap geliyor:
“Bilge dediğin, hayatın bütün hazlarının ardından koşar ama o hazların hiçbirinin dangalağı olmaz. Serserilerle konuşur, berduşlarla arkadaşlık eder, bir sürü dedikodunun farkındadır, magazinleri izler ama bulaşmaz. Günde on beş dakika televizyon izler ama sonra genellikle evleri iki katlı olduğundan yukarı çıkar, mevlana’yı farsçasından okur… Bilge adamda hem sokakta süren hayatı yaşayabilme yeteneği ve gücü vardır hem de o hayatın dışına çıkabilme cesareti. Yani bilge insan, hayatın içindedir. Leman’ı, Penguen’i okuduğu zaman esprileri anlar, mel mel bakmaz.

Yani ben bilgeyim, bu adamlar ne biçim espri yapıyor, çok ayıp demez. Son çıkan küfürleri bilir. Yeni küfürler üretir. Yaşamdan tat almayı bilir ama bunu hiçbir zaman ayağa düşürmez. Ayağıyla yaşadığı yaşamı, yukarı çeker. O küfür ettiği zaman, küfür onda besmele gibi bir şey olur. Bizde bilge, yerinden kalkmaz, aksakallı, yemek yemez, çişi gelmez biri olarak bilinir. Oysa bilge dediğin doğal gaz kuyruğuna girer, sırasını kapan olursa kavga eder, gerekirse karakolluk olur!”

Kazım Abi, senin hakkında bunları yazarken umarım haddimi aşmamışımdır. Yaptıklarını çok iyi anlıyor ve yaşadığım memlekete senden 32 yıl sonra ben de aynı perspektifle bakıyorum. Onarıp imar ettiklerin ve hassasiyetlerin için sana gönülden teşekkür ederim. Ardında bıraktıkların bize emanettir abi, eyvallah!

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X