Hasan Ali Çavuş
Hasan Ali Çavuş
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Sadık Ahmet filmi ve İstanbul’daki galada yaşananlar…

Köşe Yazısını Dinle

Sadık Ahmet filminin ilk gösterimini, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) gerçekleştirilen galada izledik.

Binlerce kişinin nefesini tuttuğu anda, yaklaşık 6 asrı aşkın süredir Batı Trakya’da bulunan Türklerin yaşadıklarının üç cümleli en net özeti aktarıldı…

‘Yüzyıllardır yaşadıkları topraklarda birden bire azınlığa dönüştüler. Yunan devleti, buradaki nüfusu hakları güvence altına alınması gereken bir toplum olarak değil, ortadan kaldırılması gereken bir güvenlik tehdidi olarak gördü. Bu yüzden Batı Trakya açıkta kalmış bir yara gibi yıllarca kanadı.’

İşte bu kanayan yarayı kapatabilmek için canını veren Sadık Ahmet’in büyük mücadelesi beyaz perdedeydi.

O dönemin bizzat şahidi olan biri olarak dikkat kesildim.

1984 yılından başlayan bir yolculuğa çıktık.

Sadık Ahmet, eşi Işık Hanım, oğlu Levent ve kızı Funda ile birlikte gittiği toplu sünnet törenindeydi.

Kendisi bir doktor olarak, azınlığa bu konuda da yıllardır yardımcı oluyordu.

O dönemin zorlukları içerisinde en uzak köylere kadar gidiyor, çocukları sünnet ediyordu.

Aynı zamanda halkın sorunlarını da dinliyordu.

Onların dertleri ile dertleniyor, sevinçlerine ortak oluyordu.

Türklerin tarlalarındaki ürünü kül etmek için çıkarılan yangınlar yüreğini dağlıyor, vatandaşlıktan atılan soydaşın ailesinin üzüntüsüne ortak oluyor, tarlası elinden alınan hemşehrisini görmezden gelmek yerine, ‘Bugün tarlamızı alan yarın neyimizi almaz diyerek’ halkın sesi oluyordu.

Yunanistan’ın baskılarından bunalan halk onu kurtarıcı olarak görmeye başlamıştı.

Atina’nın artık açıktan Türk Azınlığın etnik kimliğini inkâr etmesi üzerine bir volkan gibi patlıyordu Sadık Ahmet…

***

Yol arkadaşları ile yaptığı değerlendirmelerin ardından Türk azınlığın yaşadığı zulmü Avrupa’nın duymasını sağlayacak adımı atıyordu.

İmza kampanyası…

Avrupa ziyaretleri.

Bir gazete haberinden öğrendiği Selanik’teki insan hakları üyelerinin toplantısına giderek, her türlü zorluğa rağmen dağıtmayı başardığı broşür…

Gazete haberi ile gittiği bir uluslararası toplantıdan, gazetelere manşet olmuş biri olarak dönmesi onu gerçek bir lider yapıyordu.

Bu büyük adımları Sadık Ahmet’i Batı Trakya’da ilk Türk bağımsız milletvekili olarak Yunanistan Meclisi’ne taşıyordu.

Kur’an-ı Kerim’e el basarak ettiği yemin ve ardından hükümetin kurulmasını sağlayan ‘güvenoyu’, onu Yunanistan’da gündemin en önemli ismi haline getiriyordu.

İyi niyetli hamleleri ve çağrıları hep azınlık fertlerinin eşit yurttaşlığı içindi…

Maalesef…

‘Yunan devleti’ ve kurumları ile fanatik Yunan gruplardan aldığı karşılık; tutuklamalar, ölüm tehditleri ve hakkında açılan davalar oluyordu.

Sonunda…

Türk azınlığa ‘Türk’ dediği için hapse atılıyordu.

Bu durum karşısındaki üzüntüsünü de, Atina yönetimine ve mahkeme salonlarını bir tiyatro sahnesine çeviren hâkimlere şu sözlerle dile getiriyordu…

‘Suçum Türk olmak, Türke Türk demek. Irk değişmez. Siz beni değiştiremeyeceğim bir şey için mahkûm ettiniz. Benim ırkımı inkâr edecek biri yok…’

***

Sadık Ahmet, dava arkadaşı İbrahim Şerif ile birlikte ölüm tehditleri eşliğinde girdiği demir parmaklıklar ardında da, bir insan hakları savunucusu oluyordu.

Yunan mahkûmların da kahramanıydı artık…

Sadık Ahmet, Selanik’te dağıttığı broşürü aklından çıkaramayan Danimarkalı insan hakları savunucusuna, kendisini ziyaretinde Batı Trakya’nın sorunlarının yanı sıra, Yunanistan genelindeki hapishanelerdeki kötü şartları da aktarıyor ve kısa sürede koşulları iyileştiren bir yasanın çıkmasına vesile oluyordu.

Hapishanede bazen bağlamasını da eline alıyordu…

O anlardan birinde…

‘Karadır kaşların ferman yazdırır. Bu dert beni diyar diyar gezdirir…’ diyerek, aynı zamanda dava arkadaşı olan çok sevdiği Işık’ına ve evlatlarına özlemini ifade ediyor…

Ardından…

‘Kırarım demiri…’ diyerek Milli davadaki kararlılığını dile getiriyordu.

Bu kararlılık da, onu bir kez daha Yunan meclisine taşıyordu…

Hem de rekor oyla…

***

Sadece demokratik yollarla devam eden bu hak arama mücadelesi, artık Yunan devletini çok rahatsız etmeye başlamıştı.

Sadık Ahmet ev telefonundan aranarak ve gönderilen mektuplarla açık açık ölümle tehdit ediliyordu.

Bu süreçte en büyük destekçilerinden biri, ‘kendisi gibi geri adımı olmayan’ dönemin Türkiye Cumhuriyeti Gümülcine Başkonsolosu Kemal Gür’dü.

Türkiye’den gelen heyetler de, ana vatanın gücünü hissetmesini sağlıyordu.

Kemal Gür bir süre sonra Yunanistan tarafından ‘istenmeyen adam’ ilan ediliyor ve bölgedeki görevi zorunlu olarak sona eriyordu.

***

Yorucu sürecin sonunda bir gün ailesiyle denize giden Dr. Sadık Ahmet, oğlu Levent ve kızı Funda’nın karşılarında duran karavana dikkatle bakmaları üzerine, malın mülkün çok önemli olmadığını belirterek şöyle diyordu…

‘En büyük miras onurlu, tertemiz bir isimdir…’

Ve…

Azınlık haklarının güvence altına alındığı Lozan Antlaşması’nın yıl dönümünde, Susurköy yakınlarında aniden önlerine çıkarak korkunç kazaya neden olan traktör ve kaçan sürücüsü…

Devamında…

Herkesi gözyaşlarına boğan sahne…

Hapisteki ziyaretinde her zamankinden farklı olarak kahvesinin son yudumu yerine dolu bir bardağı uzatarak, ‘Sen artık büyüdün’ diyerek küçük yaşta ailesini emanet ettiği oğlu Levent’in kollarında verilen son nefes…

Işık Sadık Ahmet’in Türk dünyasını yasa boğan acı çığlığı…

Sonrasında…

Dev salonda yankılanan Selanik Türküsü…

‘Çalın davulları çaydan aşağıya aman aman. Mezarımı kazın bre dostlar belden aşağıya. Suyumu da dökün boydan aşağıya aman aman. Aman ölüm zalim ölüm…’

Salonda tarifsiz bir duygu seli…

***

Büyük alkışlar eşliğinde sahneye davet edilen oyuncular, yapımcılar ve devlet yetkilileri…

Sadık Ahmet ailesini temsilen mikrofonun uzatıldığı işinsanı Levent Sadık Ahmet’in anlam yüklü konuşması…

“Hayatımın en gururlu, en anlamlı gününde beni ve ailemi yalnız bırakmadığınızdan dolayı çok teşekkür ederim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünya genelindeki her Türke her zaman sahip çıkmıştır ama Batı Trakya mütekabiliyet ve Lozan Antlaşması altında olduğundan dolayı biz bunu çok daha güçlü hissetmişizdir. Türkiye Cumhuriyeti var olsun. Emeği geçenlere cani gönülden çok teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki, Sadık Ahmet’in filmi tüm Türk dünyasında kıvılcım bekleyen o Türk kalplerine bir kıvılcım olacaktır. Ne mutlu Türküm diyene.”

***

Ben sizler için bir şeyler karaladım ama yarın vizyona girecek bu film anlatılmaz, izlenir..

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X