Dünkü yazımız ilgi gördü…
Kısaca hatırlayalım;
Hemşeri derneklerinin üzerinden
kültürü yaşatmak bahanesiyle, ticaret
yapmak.
Ve, yüksek kiralar ve vergi ödeyen
FSM Bulvarı esnafının mağduriyeti.
*
O çadır Bursa’ya yakışmıyor…
Veya amacına uygun hale
getirilmeli.
Amaç nedir?
Yani, diğer illerden göç eden
vatandaşlarımızın gerçek kültürlerini
yaşatacak etkinlikler olmalı.
*
Oysa çadır, bir rant kapısına
dönüşmüş…
Daha vahimi; satılan ürünler açıkta
ve her türlü hijyenden yoksun,
içeriğindeki katkı maddeleri kontrol
edilemeyen ürünler halinde satılıyor.
*
İşin başka bir boyutu ise Maliye
konusu…
Bulvar esnafı yüksek kira ve
vergisini öderken, kendilerine rakip
olan çadır esnafı ise ne fiş kesiyor ne
vergi ödüyor.
*
Tüm bunlar ne adına yapılıyor?
Söyleyelim…
Hemşeri derneklerinin etkinlikleri
bahanesiyle rant sağlamak…
*
Kültür nasıl yaşatılır…
Herhangi bir ilimizin şairi, kitabı,
müziği, tarihi, tanıtıcı konferansları ve
sosyal projeleri illerin kültürünü ortaya
çıkarır.
Peynir, döner, kayısı, nohut, fasulye
satarak para kazanmak, kurnazlıktır.
*
Sizi şimdi 17 – 20 Ocak tarihlerine
geri götürmek istiyorum…
Mustafa Özdal ve Selahattin
Adıgüzeller kardeşlerim köşelerinde
çok önemli olan bu konuya
değinmişler.
Ali Nur Aktaş’ın hemşeri
derneklerini Merinos’ta yer vermeme
kararından sonra nasıl tehdit edildiğini
yazmışlardı.
*
O zihniyet şöyle demiş…
“Bunun ön seçimi var, erken
seçimi var. Unutmayın ki 3
milyonluk Bursa’da yaşayan
Bursalı sayısı sadece 500 bindir.”
İşte o gün Bursalıları azınlık
konumuna düşüren zihniyet, o çadırda
Bursalılara ne idüğü belirsiz ürünleri
satarak para kazanıyor.
*
Bu oy tehditleri bazı derneklerin
hangi amaçlara hizmet ettiklerini
açıkça ortaya koyuyor…
Bizim gibi iyi niyetli düşünenler ise,
ötekileştirmedikleri tarafından
ötekileştiriliyor.
Bu da olayın “mikro
milliyetçilik” tarafı.
Vahim ama gerçek…