İsmail Salar
İsmail Salar
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Dijital yorgunluk: Ekran karşısında kaybolan zihinler

Köşe Yazısını Dinle

Güne gözlerimizi açar açmaz elimiz telefona gidiyor.

Henüz uyanmadan parmaklarımız ekranın soğuk yüzeyinde geziniyor. Birkaç saniyelik “bildirim kontrolü” ile başlayan bu rutin, farkında olmadan tüm günümüzü şekillendiriyor. Kahvaltı masasında, toplu taşımada, iş arasında, hatta dinlenmeye çalışırken bile ekran elimizde.

Artık günümüzü saatlerle değil, ekran süreleriyle ölçüyoruz.

Ve farkında olmadan yeni bir yorgunluk türüyle tanıştık: Dijital yorgunluk.

Eskiden yorgunluk denince aklımıza fiziksel emek gelirdi. Şimdi bedenimiz değil, sürekli uyarılmışlık altında kalan zihnimiz tükeniyor. Bunun nedeni sadece yoğun çalışma temposu değil; sürekli maruz kaldığımız dijital uyarılar, bilgi akışı ve ekran ışığı. Zihin, bir saniye bile dinlenmeden bildirimden mesaja, e-postadan sosyal medya akışına savruluyor. Sonuç: Konsantrasyon kaybı, unutkanlık, tahammülsüzlük ve tükenmişlik hissi.

Ekran süresi arttıkça dikkat süresi azalıyor

Global Digital Report 2025 verilerine göre, Türkiye’de bir yetişkin günde ortalama 7 saat 12 dakika ekran karşısında vakit geçiriyor. Yani bir anlamda, her günümüzün üçte biri dijital evrende geçiyor.

Uzmanlara göre ekran başında geçirilen bu uzun süre, beynin “odaklanma kaslarını” zayıflatıyor.

Stanford Üniversitesi’nin bir araştırması, uzun süreli dijital maruziyetin dikkat dağınıklığı, kısa süreli hafıza kaybı ve duygusal dengesizlik riskini artırdığını ortaya koyuyor. Bir başka deyişle; ekranlar bizi bilgilendirirken aynı zamanda zihnimizi yavaş yavaş köreltiyor.

Sürekli çevrimiçi olmak, sürekli uyarılmak demek

Telefonumuza gelen her bildirim küçük bir haz ve anlık doyum yaratıyor. Beynimiz bunu ödül olarak algılıyor, bu da bizi sürekli yeni bir uyarı arayışına itiyor. Bu döngü, tıpkı bir bağımlılık mekanizması gibi işliyor.

Yani ekran başında geçirdiğimiz her dakika, beynimizin “sessizlik” kapasitesini biraz daha azaltıyor.

Bu yüzden akşam olduğunda fiziksel olarak dinç olsak bile zihinsel olarak tükenmiş hissediyoruz. Konsantre olamıyoruz, üretkenliğimiz düşüyor, hatta keyif aldığımız şeylere karşı bile ilgimiz azalıyor. Psikologlar bu duruma “dijital tükenmişlik sendromu” adını veriyor.

Dijital detoks: Zihnin yeniden şarj olma süreci

Artık dijital detoks bir trend değil, ruhsal bir ihtiyaç.

Uzmanlar, her gün en az 1-2 saatlik “ekransız zaman” dilimleri oluşturmanın, beynin bilişsel yükünü ciddi ölçüde azalttığını söylüyor. Yani kısa bir yürüyüş, kitap okumak, sessizlikte oturmak, hatta sadece gökyüzüne bakmak bile zihnimizi resetlemeye yetiyor.

Küçük alışkanlıklar büyük fark yaratıyor:

  • Bildirimleri sessize almak,
  • Akşam saatlerinde telefonu başka bir odada bırakmak,
  • Günün ilk 30 dakikasını internetsiz geçirmek,
  • Haftada bir günü tamamen dijitalden uzak tutmak.

Bu basit değişiklikler bile, odaklanmayı artırıyor, uykuyu düzenliyor ve ruh halini dengeliyor.

Gerçek dünyayı unutmamak

Dijital çağ bize sınırsız bilgi ve bağlantı sundu; ancak bunun bedeli gerçek dünyadan kopmak oldu. Birçok kişi artık doğayı, sohbeti, sessizliği “vakit kaybı” olarak görüyor. Oysa asıl kaybettiğimiz şey, kendi iç sesimizi duyma fırsatı.

Bazen en doğru karar, telefonu bir kenara bırakıp sessizliğe izin vermektir. Zihnimiz, tıpkı kaslarımız gibi, dinlenmeye ihtiyaç duyar.

Bir gün ekranlarımızdan uzaklaşıp aynaya baktığımızda, karşımızda sadece yüzümüzü değil, kaybolan dikkatimizi, sabrımızı ve huzurumuzu da göreceğiz.

Unutmayalım:

Bağlanmak için bazen kopmak gerekir.

Ekranlardan değil, kendimizden uzaklaşmayalım.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X