Muhammet Fatih Şahin
Muhammet Fatih Şahin

Kınamıyoruz

Bütün Ortadoğu’yu kasıp kavuran Arap Baharı telafisi mümkün olmayan zararlara yol açtı. Birçok ülkenin yönetimi değişti, birçok ülkenin toprakları terör yuvası haline geldi. Ancak sonradan baktığımızda hangi ülkelerin terör yuvası haline geldiğini, hangi ülkelerinse sadece idari yapısının değiştiğini ibretle izliyoruz. Hiçbirinin bir tesadüf sonucu olmadığını, yüzyıl önce cetvelle çizilen hudutların bugün de çok ince bir cetvelle tasarlanmak istendiğini görüyoruz.

Tunus’la başlayan Arap Baharı birçok ülkede kalıcı değişikliklere yol açtı. Libya, Ürdün, Bahreyn, Yemen gibi ülkelerde fırtına gibi esen, geçtiği yerleri enkaz haline getiren ayaklanmalara rağmen bu olayların asıl gayesi bu ülkeler değildi. Önemli olan iki ülke vardı. Mısır ve Suriye…

Mısır’ın da, Suriye’nin de önemi bünyesinde barındırdıkları zenginliklerden ötürü değildir. Bu ülkeler elbette kendi başına da değerli birer ülkedir ancak asıl zenginlikleri komşusu oldukları ülkelerdir. Bu iki ülke Ortadoğu’daki politikalara yön verebilecek iki büyük devlete komşu vaziyetteler. Mısır İsrail’e, Suriye ise hem İsrail’e hem de Türkiye’ye komşudur.
Bir ülkenin dış politikada etkin bir duruma gelebilmesi için kendi iç huzurunu güvenceye alması gerekir. Bunun için de hudutlarını kontrol altına alması gerekir. Hudutları kontrol altına almak için de komşusundaki devletle ilişkilerinin iyi olması gerekir.

İsrail bölgede kendi güvenliğini sağlamak için Mısır’ın da güvenliğini sağlamak istedi. Bunun için Hüsnü Mübarek’ten sonra işbaşına gelen Mursi’yi de güçlü bir lider olarak işbaşına getirdi. Mursi İsrail’in aleyhine bir dış politika takip edince de onu görevden indirdi ve Sisi’yi güçlü bir lider olarak işbaşına getirdi. Yani Mısır’da hiçbir zaman yönetim zafiyeti oluşmasına izin vermedi.

Suriye’ye baktığımız zaman ise Esad’ın halkına katliam yapan bir diktatör olduğunu, bunun da Amerika ve müttefikleri tarafından kabul edildiğini görüyoruz. Ancak Esad’ın yerine başka birinin işbaşına gelmesine de fırsat verilmediğini görüyoruz. Bunun yerine Esad’a muhalif örgütler oluşturuldu. Meşruiyetini Esad’ı devirmekten alan bu gruplar Suriye üzerinde sürekli olarak güçlendi. Gün geçtikçe gücüne güç katan bu örgütler en sonunda bütün dünyaya kendi varlığını kabul ettiren terör örgütleri haline geldi. Suriye’de yönetimsel bir zafiyet oluştuğu için PYD ve DEAŞ bu topraklarında filizlendi ve sınır komşusu olarak Türkiye’ye ciddi birer tehdit haline geldi.

Mısır’da her zaman güçlü liderler işbaşına getirilirken Suriye’de bu yapılmadı. Çünkü Mısır’da terör örgütleri kendini göstermeye başlasaydı bir süre sonra bu örgütler kontrol edilemez ve İsrail için birer tehdit haline gelirdi.

Suriye ise kendi içerisinde de birkaç parçaya ayrıldı. Rejime bağlı güçler, DEAŞ, PYD ve Özgür Suriye Ordusu’na ait güçler kendi bünyesinde kontrolü ele geçirdi. Çatışmaların çoğu Türkiye sınırında yaşanırken İsrail sınırındaki Şam, Lazkiye gibi bölgelerde ise en ufak bir terör olayı bile meydana gelmedi.

Türkiye son yıllarda üzerine oynanan oyunları bozan bir ülke olarak dünya tarihine geçti. Ancak topraklarımız üzerinde planlar yapan, sınırlarımızı terör yuvası haline getiren emellere karşı atağa geçmenin vakti gelmişti. Sizin planınız varsa bizim de bir planımız var demek artık bir zaruri ihtiyaçtı.

Bu saatten sonra savunmada değil hücumda bir Türkiye dış politikası kendini göstermeye başladı. Binali Yıldırım’ın Artık taarruzdayız, açıklaması bu düşüncenin tezahürüdür. Bu saatten sonra yapılan hiçbir şeyi kınamıyoruz, lanetlemiyoruz. Gereken neyse onu yapıyoruz.

Demirtaş gibi insanların ‘Kırmızıçizginizi geçeceğiz siz de mal mal bakacaksınız’ sözüne pabuç bırakmıyoruz. Bizi test etmeye kalkmayın diyerek, kınayarak, lanetleyerek yerimizde beklemiyoruz. Ülkede herhangi bir zafiyet tablosu oluşmasına izin vermiyoruz.

Söylenen sözlerin akabinde gelmeyen eylemler bizi çok zor durumlara düşürdü. Ancak 15 Temmuz sonrası yapılan ayıklanma neticesinde devletin esas gücü ortaya çıktı, biz varız ve buradayız mesajı dosta düşmana çok net biçimde verildi. Suriye’de kendi planımızı uygulamak için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kahredici gücünü kullanmak son yıllarda verilmiş en doğru kararlardan birisidir. Rabbim ordumuzun ve devletimizin yardımcısı olsun.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X