İnsan kendi milletinin özelliklerini taşır. Milletin özellikleri de yüzyıllar boyunca süregelen olayların sentezi olarak ortaya çıkar. Bir milletin kendi içerisinde barındırdığı özellikler kısa zaman içerisinde değişmez. Milletin kendisiyle özdeşleşen kişiliği onunla birlikte ilelebet devam eder. Türklerin özelliği de cesur, kararlı ve korumacı olmasıdır.

Tarihe baktığımız zaman Türklerin sürekli olarak at üstünde savaştığını görürüz. Bu da Türklerin mücadeleci yapısından kaynaklanır. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığı gibi Türklerin de devamlı olarak mücadele etmesi tesadüfi değildir.

Türklerin İslamiyet’e girmesiyle beraber İslam’a liderlik eden millet Türk Milleti olmuştur. Bu da Türklerin uzunca yıldan beri süregelen cesur ve kararlı tavrının bir ürünüdür. Araplar da uzun yıllar boyunca edebiyata önem verdiği için Arapça zenginleşmiş, anlam derinliği fazlasıyla artmıştır. Kur’an-ı Kerim’in Arapça olması da bunun bir ürünüdür.

Türklerin İslam’ın lider ülkesi olması da onun korumacı yönünü fazlasıyla artırmıştır. Ne zaman bir mazlum Türklerden yardım istese Türk Milleti kendisini savaşın ortasında bulmuştur. Selçuklu Devleti’nde Sultan Alparslan bunu birçok sefer yaptığı için dönemin halifesi kendisine ‘Doğu’nun ve Batı’nın Hükümdarı’ unvanını vermiştir. Osmanlı Devleti ise yaşamı boyunca Fransızlar, Museviler, İranlılar, Gürcüler olmak üzere sayısız millete kucak açmış, onlar için mücadelede bulunmuştur.

Türkiye ise mevcut yapısı ile kendi gücü ölçüsünde mazlumların sesi olmaya çalışıyor, İslam’a liderlik ediyor. İslam dünyasını ilgilendiren bir konuda elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor, mücadeleden geri durmuyor.

Şu anda Suriye’de devam eden savaşta Türkiye’nin bölgede kurtarıcı ülke olarak Suriye’ye girmesi bunun bir ürünüdür. Korkusuz olmayan hiçbir millet Suriye gibi her an her şeyin olabileceği topraklarda kara gücüyle savaşmaya cesaret edemez. Türkiye ise gerek bölgedeki Türkmenleri korumak için gerekse Suriye’deki katliamlara biraz olsun dur diyebilmek için kendini riske atıyor, savaşı göze alıyor.

15 Temmuz’da tankların altına yatan, F-16’lara meydan okuyan milletimizin gösterdiği cesaret ecdadından kendisine miras kalan cesaretin ufak bir parçasıdır. Bu millet bağımsızlığı için canını vermekten dahi bir an bile tereddüt etmeyen bir millettir. Bir yere yardım götürülmesi gerektiğinde gönüllü olarak koşmaya başlayan millettir. Bu mücadeleyi yapması için de sadece uğrunda mücadele edecek bir şeyin olması yeterlidir. Menfaat beklemez, ayrıcalık istemez.

Bundan bir yıl öncesine gidersek ‘Bir ekonomik kriz çıktığında her şey daha başka olabilir’ denirdi. Ancak şu an anlaşıldı ki durum zannedildiği gibi değil. Dünya üzerinde hiçbir millet yoktur ki ekonomik parametreler kötüye gitmeye başladığında millet olarak bütünleşme yaşansın. Paranın değer kaybetmesi Milli Şuuru daha da bütünleştirsin.

Ülkede darbe girişimi oluyor kardeşlik kat be kat artıyor. Suriye’de askerlerimiz pusuya düşürülüyor eller semada buluşuyor. Ekonomi kötüye gidiyor, millet üstüne düşen ne varsa yapıyor; kendi idarecilerine karşı sevgisini artırıyor.

Bu yaşanan her olay başka devletlerde kriz çıkarır belki de iç savaşın çıkmasına vesile olurdu. Biz, Türk Milleti olarak bir medeniyetin temsilcisiyiz, lideriyiz. Milletimiz liderliğin getirdiği sorumluluğu yapmamız gerektiğini iyi sezinledi. Mazlumlar için, inandığı davası için her şeyini ortaya koyabileceğini tüm dünyaya gösterdi.

Milletimizde bu şuur olduğu için bizi birbirimize düşüremediler. Bizim aklımıza giremediler. Tercihlerimizle oynayamadılar. Bundan sonra yapabilecekleri çok az hamle kaldı. Ancak her seferinde daha güçlü, daha sinsi geliyorlar. Türkiye’ye müdahale edilmeli konulu yazılar yazıyorlar. Günü geldiğince çok daha radikal hamleler üretmek isteyebilirler. Lider milletler asla rahat bırakılmaz. Bu yüzden uğraşmaya devam edecekler. Biz de cesaretli ve kararlı kişiliğimizle onları püskürtmeye devam edeceğiz.