Muhammet Fatih Şahin
Muhammet Fatih Şahin

Mesele hostes meselesi değil

Türkiye’de son yıllarda büyük bir millileşme hamlesi yapıldı. Her nerede olursa olsun mevcut olan vesayetlere karşı mücadele başlatıldı. İşte bu mücadelenin en son kısmı da sanat camiasında yaşandı. Sanat dünyasında kendi vesayetini oluşturan birtakım insanlar oralarda kendi diktatörlüklerini ilan ettiler. Mutaassıp yaşayan insanların sanat alanında yükselmesini engellediler. Ortaya çıkardıkları yapıtlarla Türkiye’nin kökenlerine dinamit koydular. Yani bizim için bizimle savaştılar.

Yeni dizilerde bazen aldatma ve ihtiras içeren konuları ele aldılar. Bizim milletimiz eskiden törelere aykırı sahneler yayınlanmadan bir dakika önce o kanalı değiştiren bir milletti. Ancak millete rağmen her dizide, her filmde ısrarla bu konuları işlemek istediler. Bunun neticesinde bunları yaygınlaştırmak istediler.

Bazı dizi ve filmlerde gayri meşru hayat tarzlarını işlediler. ‘Güzel ve mutlu bir aile hayatını ele alan diziler izlenmiyor’ bahanesi ile yapılan işleri millet nezdinde meşrulaştırmak istediler.

Dizilerin bazılarında Ayşe, Fatma gibi isimleri gariban Anadolu kadınlarına verilirken güzel bir anlamı olmayan, İslamla bağdaşmayan isimler ise popüler olan karakterlere verildi. Bu da subliminal bir mesajdı.

Dizilerin bir kısmında aynı kişinin aynı arkadaş grubundan birçok kişiyle ilişki yaşadığı gösterildi. Bu da çok normalmiş gibi ‘aşk’ ile ifade edildi.

Bazı dizilerde ise akraba içi sapıklıklar gösterilirken bazı dizilerde aynı kişinin iki kız kardeşle ilişki yaşadığı anlatıldı.

Dizilerin bazılarında entrika, kuyu kazma, açık arama ve ihanet etme gibi kişiler ele alındı.

Şarkılara geldiğimizde ise birtakım şarkılarda cinsi konuları ele alan sözler yazıldı. Hatta bu durumun öylesine artmış olduğu dönemler oldu ki, normal konuları ele alan şarkılar dinlenilmeyecek zannediliyordu.

Bazı klipler çekiliyor uygunsuz kareler gösteriliyor. İnsanımızın gözüne istemese bile bazı şeyler sokulmak isteniyor.

Artık sanat dünyasında toplumun kökenlerine dinamit koyan bu anlayışa karşı mücadele başlatıldı. Diriliş Ertuğrul bunun en güçlü temsilcisidir. Ancak bu hazmedilemedi.

Geçtiğimiz günlerde Altın Kelebek Ödül töreni düzenlendi. Altın Kelebek, belli bir jüri tarafından Türkiye’de televizyonculuk adına hemen hemen her konuda o yılın en başarılı kişilerinin ödül aldığı bir tören. Bu törendeki ödüllere çok önem veriliyor, bir yıl boyunca verilen emeğin karşılığı bu törende alınıyor gibi bir algı oluşuyor.

Altın Kelebek’te bu sene en iyi dizi ödülünü TRT’de yayınlanan ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisi kazandı. En iyi dizi ödülünü milletin oylarıyla kazanan Diriliş Ertuğrul ödül alan herkesin yaptığı teşekkür konuşmasını yapamadan salondan uzaklaştırıldı. Buna yönelik tepkiler üzerine Okan Bayülgen sazı eline alıp Diriliş Ertuğrul’u hiç izlemediğini ancak bundan sonra izleyeceğini söyleyerek özür diledi. Ancak hatasını telafi etmek için söz hakkını yine vermedi.

Diriliş Ertuğrul’un böylesi bir muameleye  maruz bırakılması sanat camiasında verilen mücadelenin yansımadır. Olay olarak küçük bir olaydır ancak temsil ettiği anlam itibarıyla büyük bir olaydır. Bir dakikalık bir konuşma için bu haftaki köşe yazımı buna ayırmayı doğru bulmam lakin mesele hostes meselesi değildir.

Söz hakkı verilmeyen Diriliş Ertuğrul değildi. Liderlik ettiği mücadelenin bizatihi kendisiydi. Bu dizi ve devamında gelecek yapıtlarla birlikte sanat dünyasındaki vesayetin sona ereceğini bildikleri için böylesi küçük işlere giriştiler. Tepinmeleri bu yüzden. Ancak milletimiz kendisiyle özdeşleşen sanat yapıtlarını kendi bağrına bastı bir kere. Bu saatten sonra da kervan eskisi gibi gitmeyecek.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X