Mustafa Özdal
Mustafa Özdal

Salgın boyunca 5 kuruş harcamadım

Salgın günleri bizi zoraki tasarrufa itti. NOSAB Başkanı sanayici Erol Gülmez, harcayacak bir yer bulamadığı için salgından  bu yana cebindeki paranın eksilmediğini söylüyor. Ancak Gülmez bu durumun geçici olduğunu belirterek, “ Kapitalizm, yeniden tüketim arzusunu yaratır. Çünkü kapatalizmin işi bu. Eğer bunu yapamazsa kendisinin sonu olur” diyor.

Gülmez, Bursa ekonomisinin salgınla birlikte yüzde 50 küçüldüğünü kaydederek, sanayicinin krizden etkilenmemesi için tüm ödemelerin 6 ay ötelenmesi gerektiğini belirtiyor. Gülmez, yarım bıraktığı il başkan adaylığı iddiasının devam ettiğini de söylüyor.

————————-

Pazar Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez.

 

Salgından dolayı insanlar evlerine kapanmış durumda. Sizin günleriniz nasıl geçiyor?

Benim 2 şirketim var. Büyük olan şirketim 15 gündür kapalı. Çünkü kapalı olan şirketim otomotiv  parçası üretiyor. Sıfır stok çalışan otomotiv şirketleri üretimlerini durdurunca biz de durduk. Onlarla birlikte start alacağız. Bir de işin Avrupa ayağı var. Biz ihracat da yapıyoruz. Avrupalı firmaların bazıları lokasyonlarını açtılar. Orada da iş hayatının 1 ya da 2 ay sonra normale döneceğini  umut ediyoruz.

 

“SALGINDAN HİÇ KORKMADIM”

Hastalığa yakalanma endişesi yaşadınız mı? Salgın yaşamınızı nasıl etkiledi?

Hiç hastalığa yakalanacağım endişesi yaşamadım. Ama kızım risk grubunda olan annesini alıp bahçeli evine götürdü. Yani uzun zamandır yalnız yaşıyorum. Dün eşim döndü. Kızım da yeni evli, malum kaynanalar pek istenmez. 2 gündür eşimle birlikteyiz. Endişe duymasam da dikkatli davrandım.

 

“ÇİN PAZARININ BİR KISMI BİZE KAYACAK”

Koronavirüsün ilk çıktığı günlerde Çin ekonomisi darbe yemişti. Çin’den ithalat yapan ülkeler siparişlerini aralarında Türkiye’nin de olduğu farklı pazarlara kaydırmıştı. Ancak virüs tüm dünyaya yayılınca Türkiye de etkilendi. Buna rağmen Türk sanayicileri Çin pazarından kazanımlar elde ettiler mi?

Bir tekstilden bir de metal sektöründen örnek vereceğim. Bizim 3 yıl önce kurduğumuz firma yüzde 60 ihracat yapıyor. İhracatta hedeflediğim büyük firmalar vardı ama bir türlü iletişim kuramamıştık. Bu kriz patlak verince apar topar hedeflediğim ve hedeflemediğim Avrupalı firmalar ziyaret ettiler bizi. Hatta bir günde 3 yabancı firma ağırladığımız zamanlar oldu. Hem Çin’den hem de İtalya’dan parça tedarik eden firmalardan hızla teklif ve onay sürecine girdik. Ama o firmalar da üretimlerini durdurdukları için iletişim mutlu sonlanmadı. Yine de iletişim kuruldu. Teklif veriyoruz ve numunelerini hazırlıyoruz. Yeniden üretim başlayınca sanırım ilk numunelerimiz onaylanacak. Krizin Türk sanayicisine böyle bir katkısı olacak. Tekstildeki firmalar da aynı şekilde çok hızlı talepler aldılar. Ama yine o taleplere dönemeden üretim durdu. Kriz bitince tekstilde de olumlu gelişmeler olacak.

 

Bu süreç Çin ile Türk mallarının kalite bakımından  kıyaslanması  için bir fırsat yarattı mı?

Zaten kalite ve lojistikte hep öndeydik. Çin’den 2, 3 ayda temin edilen ürünler Türkiye’den 3 günde gidiyor. Çin ile  sadece fiyat konusunda savaşamıyorudk. Ama bu virüs fiyatları da güncelledi. Avrupalı firmalar gelecekte tedarik zincirinin kopma riskine karşı az da olsa siparişlerini başta Türkiye olmak üzere farklı pazarlara kaydırıyorlar.

 

“VİRÜS BURSA EKONOMİSİNİ YÜZDE 50 ETKİLEDİ”

Virüs, tüm Türkiye ekonomisini etkiledi. Ancak Bursa, güçlü bir sanayi kenti. Diğer kentlere kıyasla salgın Bursa ekonomisini nasıl vurdu?

Zaten Bursa ekonomisi deyince akla ağırlıklı olarak otomotiv sektörü geliyor. Otomotiv sektörü de de NOSAB’da  yoğunlaşmış. Elimizdeki verilere baktığımızda NOSAB’da kriz öncesi elektrik tüketiminin yüzde 50, doğalgaz tüketimin de yüzde 70 oranında düştüğünü görüyoruz. Hava sıcaklıklarının artmasından dolayı doğalgaz ölçü olmayabilir ama firmaların tamamı elektrik kullanıyor. Bunlar net veriler. Kriz Bursa sanayisini yüzde 50 etkiledi. Ancak 4 Mayıs’tan itibaren enerji tüketimi yüzde 20’lere yüzde 30’lara düşebilir Yani geçici bir küçülmeyle karşı karşıyayız.

  

“KRİZ BİZİM İÇİN BU AYDAN SONRA BAŞLIYOR” 

Bu süreçten işveren kadar işçiler de etkilendi. Kısa çalışma ödeneğiyle birlikte işçilerin mağduriyetinin biraz da olsa önüne geçildi. Peki patronlar işçilerinin mağdur edilmemesi için neler yapıyor? Yani patronlar işçilerini düşündüler mi bu süreçte?

Biz aynı gemideyiz. Ben hiçbir patronun çalışanlarla ilgili yapısının bozulmasını isteyeceğini düşünmüyorum.  Ancak şartlar bazı şeyleri dayatıyor işverene. Bazen geminin batmaması için yükünüzü azaltmanız gerekebilir. Ben şirketlerimde hiçbir işçiyi çıkarmadım. Bazıları yıllık izinlerini kullandılar. Bu arada kısa çalışma ödeneğine başvurduk. Dün itibariyle de yıllık izni bitenleri ücretsiz izne çıkardık. Ama bu durum 4 Mayıs’a kadar sürecek. Kısa çalışma ödeneği yeterli mi? Asla değil. Ama bu süreçte patronun da 100 olan cirosu 30’a, 40’a düştü. İşverenin devletten aldığı destek  yeterli değil. Batı Avrupa ülkelerinde hibe ve cazip kredilerle işletmelere ciddi destekler verildi. Bizde ise vergiler 3 ay ötelendi. Ama biz imalalatçılar olarak zaten 90 gün vadeyle çalışıyoruz. 3 ay sonra her şeyi çift ödeyeceğiz. Ben ilk  ayı çok kolay atlattım. Çünkü 3 ay önce sattığım malın tahsilatıyla kendimi döndürdüm. Peki 3 ay sonra ne olacak? Yani işveren için kriz bu aydan sonra başlıyor.

 

“HER ŞEY 6 AY DONDURULSUN”

Tam da bu noktaya geliyordum. Hükümet, kısa çalışma ödeneğiyle üretimi yavaşlayan işletmeler için teşvikler sundu. Bu tedbir yeterli geldi mi? Daha başka hangi adımlar atılmalıydı? Sanayicinin beklentileri  nelerdir?

Sanayiciler de Türkiye gibi cari açıkla büyüyorlar. Yatırımlarımızı asla özsermayeyle yapmıyoruz. Çünkü özsarmeye biriktirecek paralar kazanmıyoruz. Üretim yaptığım iki binam da kiralık. Birine 50, diğerine 60 bin lira kira ödüyorum. Eğer ben kiraladığım binamı satın almaya kalkarsam, 25 yılda geri dönüşümünü sağlarım. Çünkü  param olmadığı için mecburen finans kurumundan temin edip 25 yıl ödemem lazım. Bu nedenle sanayiciler ağırlıklı olarak kiracı. KOBİ firmalarının sahipleri de çoğunlukla profesyonel iş hayatından çıkıp girişimci olmuşlar. Yani bizim aileden kalan mallarımız olmadığı için bir burjuva kültürümüz de yok. Ben 17 yıl önce bu bölgede çalışan beyaz yakalı bir yöneticiydim. Sonra müteşşebüs ruhum var diye ayrılıp kendi işimi kurdum. Aslında sermaye de gerekliydi ama sermayesiz girdik işe. Genel yapımız böyle. O nedenle hepimiz cari açıkla büyüyoruz. Benim bu dönem her ay ödemem gereken yüklü bir kredi borcum var. Bunların ötelenmesi gerekirdi. Eğer kredinizi ödemezseniz 3 ay işlem yapamıyorsunuz. Hiçbir sanayici bunu göze alamaz. Bir taksidinizi ödeyemezseniz, ömür boyu bankaların hafızasından silinmezsiniz. O yüzden yükümlülüklerinizi aksatmadan yerine getirmeye çalışıyoruz. Sanayiciler olarak taleplerimize gelince. Her şey 6 ay dondurulabilirdi. 6 ay boyunca vergiden tutun da çeklere ve banka kredilerine kadar ödememe kolaylığı getirilebilirdi. Yani bu 6 ayın yok kabul edilmesi gerekirdi.  6 ay sonra da diyelim 36 ay kredi taksidiniz var, 42 aya uzatılabilirdi. Bunlar yapılsaydı krizden etkilenmezdik. Ancak bu da ciddi bir şekilde devlet desteğiyle olabilecek bir şey.  Veya diğer devletlerin yaptığı gibi hibe destekleri sağlanabilirdi. Bugüne kadar açıklanan paketlerden yararlanabilen sanayici sayısı çok az. Çünkü devletin yeterli kaynağı yok.

  

“SOSYALİST KÖKENLİ SANAYİCİYİM”

Salgınla birlikte eski bir tartışma yeniden alevlendi. Dünyada liberalizmin krizler karşısında yetersiz kaldığı çarenin kamucu ekonomide olduğunu savunanların sesi daha çok çıkıyor bugünlerde. Hem siyasetçi hem de sanayici kimliğinizle bu konuda görüşünüzü merak ediyoruz.

Ben sosyalist kökenli bir sanayiciyim. Yani sorunuza muhatap olacak biriyim. İnsanlar genellikle bunu ifade etmeye çekinirler. Çünkü sosyalist kökenli bir insanın burjuva sınıfının yoğunlaştığı bir iş kolunda müteşebbis olması  genellikle çelişki olarak görünür ve bağdaştırılmaz. Ama ben böyle çelişkili  yaşamam zihimde. Ne yani ben sosyalistim diye başarılı olmamam mı gerekir yaşadığım koşullar içinde? Aksine bizim daha başarılı olmamız lazım. Bu kriz sürecinin bize yönetim şekilleriyle  ilgili verdiği mesaj, evet liberalizm parayı ve karı hedeflediğ için insan sağlığını veya değerini daha az dikkate alıyor. Daha devletçi ülkeler krizi nasıl aşıyor, Küba ne yapıyor, çok bilmiyorum. Ama bugün o karşı çıktığımız kamu iktisadi teşebbüsleri özelleştirilmemiş olsaydı, biz bu süreci daha rahat atlatırdık.  NOSAB Bölge Müdürlüğü olarak sanayide çalışanlara dağıtılmak üzere kar amacı gütmeden maske üretmeyi planlıyoruz. Pazartesiden itibaren maske dağıtımına başladık. NOSAB’da 20 bin kişi çalışıyor.  Haftada 5 maskeden 100 bin maske dağıtılacaktı. Ama öyle olmadı. Kişi başına sadece bir maske dağıtıldı. Neden? Çünkü maske temin edilemiyor.  Sümerbanklar, Merinoslar olsaydı daha kolay çözülürdü maske sorunu. O nedenle Atatürk’ün karma ekonomi modelinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.  Özellikle bazı stratejik iş kolları için.

 

Başta otomotiv firmaları olmak üzere üretime ara veren fabrikalar açılmaya başladı. NOSAB’daki tablo nasıl? NOSAB’da çarklar dönmeye başlayacak mı?

Çarklarımız yüzde 50 oranında dönüyor. Bazı firmalar tamamen kapalı. Bazı firmalar 2 veya 3 vardiyasının 1’ini, 2’sini eksiltti. Ama sonuçta enerji tüketimi net veridir. Yüzde 50 küçülmüş durumdayız. 4 Mayıs’ta üretimin artacağını düşünüyorum.

  

“SALGIN BİTİNCE SOSYAL YAŞAMDA PATLAMA OLACAK”

Salgın, bize tasarrufu öğretti. Aynı zamanda gereğinden fazla tükettiğimizi ve ihtiyaçlarımızın sandığımızdan daha az olduğunu gördük. Ancak bu durumun talep daralması yaratmak gibi bir de negatif tarafı var. Bu da üretimi olumsuz etkilemez mi?

Bir kere kapitalizm o sorununu çözer ve yeniden tüketim arzusunu yaratır. Çünkü kapatalizmin işi bu. Eğer bunu yapamazsa kendisinin sonu olur. Ben yaşadıklarımı anlatayım. Restoranların, kafelerin kapalı, toplu etkinliklerin yasaklandığı dönemden bu yana hiç para harcamadım.  Cebimdeki para duruyor, kesinlikle harcamadım. Sadece sigara için harcadım.  Zaten sigarayı da bırakıyorum. Evde alışverişi de eşim yaptığı içim para cebimde kaldı. İş yerim ile evimin mesafesi çok kısa. Arabayı boşa alsanız gider. Yani yakıt masrafım da olmadı. Ama para harcamamam asla bende alışkanlık yaratmaz. Çünkü bu sosyal izolasyon insanları öyle bir bunalıma soktu ki salgın bitince patlama olacak. Hiç kimseyle oturup sohbet edemedik, rakı ve şarap içemedik, siyaset yapamadık. Bunların hepsi harcamaydı. Ben sosyal izolasyon  bitince hızla eskiye döneceğimizi düşünüyorum.

 

Salgın krizinden ne gibi dersler çıkarmamız lazım?

Bu boyutta bir salgını ilk defa yaşıyourm. Artık salgınların 100 yılda bir değil de 15-20 yılda bir kapımızı çalacağı anlaşılıyor.  Salgınların yaygınlaşmasının önüne geçmek için daha dikkatli bir yaşam herkesin kafasına yerleşti. Biz çok öpüşen ve sarılan bir milletiz. Ama sanırım Avrupalılar gibi insani davranışlarımızı törpüleyeceğiz. Avrupalı meslektaşlarımızla bir araya geldiğmizde hello  Erol diyorlar ve  tokalaşmıyorlar. Galiba salgın bittikten sonra biz de merhaba deyip tokalaşmayacağız.

 

Salgın tam anlamıyla bittikten sonra ilk yapacağınız şey ne olacak?

Yarım bıraktığım işlerim var. Biliyorsunuz, il başkan adayıydım. Kongre öncesi delegeler belirlenmeden 17 ilçeyi ziyaret etmiştim. Delegeler seçildikten sonra ilçe yönetimleriyle 2. turu yapmıştım. Bir 3. tur borcum var örgüte. Teşekkür ziyareti yapmam gerekir. Kongreden sonra sağlık sorunlarım nedeniyle 15 gün evden çıkamadım ardından salgın oldu. Salgından önce yola çıktığım 80 kişilik ekiple sadece bir kez değerlendirme toplantısı yaptık. Planlamamız 15 günde bir araya gelip, varsa yeni katılımları aramıza alacak, ayrılmak isteyenler ayrılacaktı. Böylece bir dahaki kongreye kadar aktif durumuzu koruyacaktık. Bunu gerçekleştiremedik. Virüs belası bittikten sonra ilk işimiz yollara düşmek olacak. Bir de ertelediğim yurt dışı gezileri var. İhracat kotamdan dolayı yeşil pasaport hakkı elde ettim. Ama salgın nedeniyle yeşil pasaportumu hiç kullanamadım. Salgından sonra ertelediğim yurt dışı gezilerine çıkacağım.

 

“CHP’YE BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’Nİ KAZANDIRACAĞIM”

CHP’de il başkanlığı yarışını kaybettiniz. Siyasette yeni bir yol haritanız var mı?

Aslında kongreyi İsmet Karaca kazanmadı. Hüseyin Akkuş, Orhan Sarıbal ve ekibi kaybetti. Çünkü insanlar bu yapının Bursa’yı bir daha yönetmemesi için oy kullandılar. 3 dönem Osmangazi ilçesini yönetmiş, uzun yıllar gençlik kollarında siyaset yapmış ve partiye benden daha çok emeği olan İsmet Karaca daha şanslıydı. Bir önceki kongreyi hatırlarsanız Hüseyin Akkuş döneminin yaşanmışlığı yoktu. 2 isim yarıştılar ve Akkuş kazandı. O yüzden Karaca çok tercih edilen bir oyuncu değildi siyaset sahnesinde. Ama bu yaşanmışlıklar bir daha tekrar etmesin diye delegeler Karaca’yı seçti. O gün kongrede en az 50 delege bana ‘Abi kusura bakma gönlümüzün başkanı sendin ama biz tekrar Akkuş’un kazanmasını göze alamadık. Bu yüzden oyumuzu  Karaca’ya verdik” dediler. Bundan sonra ne yapacağım? Ben zaten 2 dönem için destek istemiştim. Bunun sebebi iyi bir ekiple büyükşehiri alacağıma inanmamdı. Hala bu inancımı koruyorum. Ama ilk dönem için söylediğim koşullardan dolayı bana ehliyet vermediler. Örgütün beni daha iyi tanıdığını, benim ne yapmak istediğimi daha iyi anladığını ve bundan sonraki süreçte kendimi daha iyi anlatacağımı düşündüğüm için bana yetki verileceğini düşünüyorum. Ben, büyükşehiri kazanan il başkanı olma hayalimi gerçekleştireceğim. Bunun dışında il başkanlığı gibi bir hedefim yok aslında.

 

FOTOĞRAFLAR: RIDVAN DEMİR

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X