Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Hep aynı terane

Birinci Boğaz Köprüsü 30 Ekim 1973’te açıldı. 1960’ların sonunda köprü yapımı gündeme geldiğinde, medyada büyük gürültü koptu.

“Olmaz, olamaz” ya da “Yapamazsınız, yaptırmayız” kabilinden açıklamalar. Kimdi bunlar demeyin. Bugün de aynısını yapıyorlar.

3 Eylül 1968’de Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk, “Boğaz Köprüsü” başlıklı zehir zemberek bir yazı yazdı.

Önce “fakirlik edebiyatı” ile başlayan satırlar ve köprü hakkında yazdıkları:

“Boğaz Köprüsü, yalnız İstanbul’u ve İstanbulluları ilgilendiren bir konu değildir. Yoksul köylüleri fakir işçileri, Anadolu’nun tüm halkını yakından ilgilendiren bir sorundur.”

İlhan Selçuk bu kadarla kalmadı. O yazının ilerleyen bölümlerinde milleti tepki göstermeye davet etti.

Bugün Kanal İstanbul için ne deniyorsa, yazdığı o yazıda Boğaz Köprüsü için de benzer laflar edip insanları kışkırttı:

“Susup oturmak, konuşmaktan kaçınmak, milletin parasının çarçur edilmesine göz yummak demektir. Boğaz Köprüsü’nün “Anayasa’nın sosyal devlet ilkesine aykırı bir vurgun olduğunu” bile iddia edebildi. (Emin Pazarcı- Kara Kutu- Sahi Kitap)

Oysa o günlerde Harem’den karşıya geçmek için uzun kamyon kuyrukları oluşur, saatlerce bazen de günlerce arabalı vapur sırasını beklerlerdi.

Çıkarılan bütün gürültüye rağmen köprü yapıldı ve 1973 Ekim’inde açıldı. Yetmedi bu köprü, ihtiyacı karşılamadı.

İkinci Köprü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü de 3 Temmuz 1988’de açıldı.

Yani on beş yıl sonra. O dönemde de Turgut Özal’a söylenmedik laf kalmadı.

Yine engellemek için her türlü yol denendi.

Boğaz’da üçüncü köprünün açılışı 26 Ağustos 2016’da gerçekleşti.

Her üç köprünün açılışında medya büyük gürültüler kopardı.

Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan yıllarca her şeye itiraz eden medyadaki bu kafalarla uğraşmak zorunda kaldılar.

Bir örnek de “Bilge” dedikleri Burhan Felek’ten. 1960’lı yıllarda ilk yerli otomobil olan Devrim otomobilimiz için harekete geçildiğinde yazdığı yazı:

“Otomobil için montaj atölyeleri kurulacaksa, ona diyecek yoktur. Ama fabrika? Hadi canım, şaka mı ediyorsunuz?… Heveskârlığı, hüner satarlığı bir kenara bırakalım da harcıalem ve ucuz hizmet aletleri gibi geçer akçe mamüller yapmaya bakalım. Hem memlekete hem yapana faydalı olur. Otomobili de dışarıdan alırız. Ayıp değil.”

Bir de Çetin Altan’a bakalım ne yazmış:

“Rivayetlere göre, biz Türkiye’de otomobil yapabilirmişiz. Zaten otomobil yapmak öyle zor iş değildir. Alt tarafı dört tekerlek, dört zamanlı motor prensibine dayanıyor… Biz vaktiyle uçak da yapmaya başlamıştık. Ankara’da bir uçak fabrikası açmıştık. Bu bakımdan otomobili haydi haydi yaparız. Yalnız bizim uçak fabrikası nedense amacını sonradan şaşırdı. Pervane, kanat, motor yerine koltuk, kanepe, iskemle, masa yapmaya başladık. Doğrusu fevkalade iyi mal çıkarırdı. Gerçekten de otomobil yapmalıyız. Gazozda henüz İtalya ayarında değiliz ama musluk ve toplu iğne imalatında epey başarı gösterdik. El arabası ile at arabası da kusursuz şekilde yapıyoruz. Otomobil bunun bir adım ötesi. Uçak fabrikası gibi büyük bir fabrika kurarsın, otomobil yapmasan bile lehim, oluk, soba borusu gibi büyük şeylere faydası dokunur.”

Daha ne örnekler var.Üsluba bakın, ufka bakın!

Bugün yazılan, çizilen ve söylenenlere de bakın.

Bu zihniyetin örnekleri hâlâ ülkenin gelişmesine takoz koymak için harıl, harıl didiniyor.

Bunlar değişmeyecekler çünkü, değişmemek yemini etmişler.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X