ABD’nin Suriye’de PYD-YPG ve diğer terörist unsurları silahlandırıp organize etmesinin arka planında uydu bir devlet kurdurma isteği vardır. Bu devlet İsrail uydusu bir devlet olacaktır. Bütün entrikalar bunun içindir.
Artık dağdaki bir çoban bile bilir ki o coğrafyadaki bütün hesaplar İsrail’in hedeflerine göre ABD tarafından yürütülür.
İsrail’in” kutsal toprak” haritasının Nil ve Fırat nehirleri arasında uzandığını biliyoruz. Yahudi devletinin bu kutsal harita vizyonuna paralel olarak, bir de su vizyonu vardır. Nil, Fırat ve bu ikilinin arasındaki su kaynakları, Siyonist hareketin başından bu yana İsrail liderlerinin başlıca hedefleri arasında yer almıştır.
Dışişleri Bakanı Şimon Peres’in Ortadoğu’yu tanımlarken , oily lands (petrollü topraklar) holy lands (kutsal topraklar) ve gatery lands (sulu topraklar) üçlüsünden oluşan coğrafi bir bütünlük olarak yorumlanması oldukça anlamlıdır.
İsrail için bir önemli ayak da Nil Nehri’dir. Bazıları, İsrail’in 1967’de işgal ettiği Sina Yarımadası’nı, 1978 yıllarındaki Camp David barışı ile Mısır’a verdiğini, dolayısıyla Nil Nehri’nde bir iddiasının olmadığını düşünebilirler. Oysa gerçek daha farklıdır.
İsrail’in Etiyopya ile su merkezli bir yakınlaşma içerisine girmesi, Camp David barşından sonra olmuştur. İsraill, Camp David’de Sina yarımadasını Mısıra iade ederken , Enver Sedat’tan yılda 800 milyon metreküp Nil suyunu Necef Çölü’ne aktarmasını istemişti. Sedat önce bu teklife sıcak bakmış ancak muhalefetin de etkisiyle, İsrail’in bu isteği gerçekleşmemişti. İsrail bundan sonra “Nil’i köklerinden” kontrol altına almaya karar verdi ve birden bire İsrailli mühendisler, Nil’in akışının % 83’ünü denetleyen Etiyopya’ya baraj yapımı için destek oldular.
Etiyopya, İsrail’in tarım ve sulama konularındaki yardım teklifini kabul etmişti. İsrailliler, Etiyopya’ya yaptırılan barajla mısır ve Sudan’a giden suyun musluğunu ellerine aldılar. Yani İsrail, gerektiği hallerde Mısır ve Sudan’ı susuz bırakabilir.
Kısacası İsrail, Nil’den Fırat’a uzanan kutsal haritası üzerinde su kartı çok yakından ilgilidir. Ortadoğu’yu sulayan en önemli iki nehir, Fırat ve Dicle’nin doğduğu ülke Türkiye’dir. Bu da İsrail’in Türkiye ile ilgilenmesini gerektiren bir durumdur. Türkiye’nin 40 yılı aşkın mücadele ettiği terörün destekleyicisi de İsrail’dir.
Suriye’nin kuzeyinde ABD tarafından silahlandırılan terör unsurları sadece ve sadece Türkiye’nin bitişiğinde İsrail’e uydu bir devlet kurdurma çabalarından başka bir şey değildir.
Türkiye, bütün bunların farkında olan bir yönetime sahiptir, bu oyuna müsaade etmeyecektir.