Niyazi Pakyürek
Niyazi Pakyürek

Türkiye’nin yakın siyasi tarihi

Köşe Yazısını Dinle

Türkiye’nin yakın siyasi tarihi iki cepheden oluşur. Bir, yapacağım diyenler ve yapanlar. İki, yaptırmayacağım diyenler ve aynı yerde sayanların tarihidir. Bilhassa son elli yıl bu örneklerle doludur. Ülkede yapılan kara ,demir yolları, köprüler, tüneller, santraller, yaparım, yaptırmam çekişmesine sahne olmuş, günlerce, aylarca tartışılmış ülkenin enerjisi boşa harcanmış ve sonuçta yaparım diyenlerin dediği olmuş, ama hiç de kolay olmamıştır.

Genç kuşaklar bunları yaşamadıkları için bilmezler. Bunları yaşayarak gören yaştaki insanlar da iki kısımdır. Bir, gerçeği yaşayıp anlayanlar, iki, gerçeği yaşayıp da anlamayanlar.

Gerçeği yaşayarak görüp de anlamamak olur mu diyeceksiniz. Olur, oldu, oluyor ve hep olacak. Bunun birden çok sebepleri var bunlara değinmeyeceğim.

1960 Darbe önce ve sonrasında gazetelerde çarşaf çarşaf yazılan yalanları, iftiraları unutmak ne mümkün. Gençlerin kıyma makinalarında öğütüldüğünü, Başbakan Menderes’in uçaklar dolusu altınla yurtdışına kaçmaya çalışırken yakalandığını yazacak kadar sapıtmışlardı.

Sonra darbelerin ardı arkası kesilmedi. 1970, 1980, 28 Şubat, 15 Temmuz darbeleri. Bu darbelerin anası 1960 darbesidir ve uydurulan yalanlar, atılan iftiralar neredeyse aynıdır.  Bu yalan ve müfteri kadrosu bütün canlılığıyla görevlerini hala sürdürüyorlar.

Adnan Menderes, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Recep Tayyip Erdoğan bu yalan ve müfteri kadrolu korosunun en çok hedefinde olan siyasetçilerdir. Bu ülke için bir çivi çakmayanlar, her şeye itiraz eden, yaptırmayız diyenler ise alkışlanmışlardır.

Garip olan dünya mı, insanlar mı? Dünya insanlara yaşama imkanı sağlamıştır.İnsanların ihtirasları ise dengeyi bozuyor. Dünyanın yaratılışında insanların bütün ihtiyaçlarını karşılayacak imkânlar vardır, ama ihtirasları değil.

Dünyada bozulan bütün dengelerin müsebbibi insandır, çünkü insan hep aşırıya kaçmıştır. Hele ki sosyal medya marifetiyle doğrular öylesine çarpıtılıyor, doğruyla yanlışı öyle iç içe kaynaştırılıyor vah! Vah ki ne vah!

Buna çağın hastalığı deyip geçelim mi? Olabilir belki ama çare değil. Çare bu yalanlara, iftiralara kapılmamaktır.

Nasreddin Hoca’dan bir fıkrayla yazıyı bitireyim: bir gün camide vaaz veriyormuş. Cemaatten bir kısmının esnediğini ve bir kısmının da uyukladığını fark edince, konuşmasına şöyle devam etmiş: “Bir sabah Akşehir’den dışarı çıkmıştım. Çayın kenarında dört ayaklı ördekler sıralanmışlar su içiyorlardı.”

Dört ayaklı ördek sözünü işiten cemaat gözlerini açarak Hoca’yı dikkatle dinlemeye başlamış. Bunun üzerine Hoca: “ Yahu siz nasıl adamlarsınız? Deminden beri size hep doğrular üzerine ciddi ciddi vaaz ediyorum, uyukluyorsunuz da, kuyruklu bir yalan uydurunca hepinizin gözleri dört açılıyor” demiş.

Yalan üzere propaganda yapanlar kuyruklu yalanı sık sık tekrar ederler. Maalesef zaman içinde kuyruklu yalana inananlar, artık doğrunun peşine gitmezler.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X