Sivas maçındaki tek gerginlik tribünde değilmiş meğerse; soyunma odası da karışmış bir ara…
Hem de maç sonu…
Bu kez işin içinde futbolcular yok anlatılanlara göre…
Tartışmanın çıkma sebebi bir futbolcu ama “Patronluk” taslayanlar başka…
Rivayete göre; Sivas maçı bittikten sonra Agu gözyaşlarına boğulmuştu saha içinde… Bunu gören bir yönetici de soyunma odasına giderek, “Arkadaşlar, Agu geliyor… Çok duygusal anlar yaşıyor, alkışlayarak ona moral verelim” diyor…
Tabii, biraz zaman geçtikten sonra Paul Le Guen, o yöneticiyi yanına çağırarak, “Hayırdır, geçen hafta (Osmanlı maçı öncesi) Agu’yu oynatmamam için baskı yapıyordunuz. Şimdi, ne değişti?” demeye getiriyor…
Bunun üzerine, ikili teknik direktör odasında tartışmaya başlıyor… İş dönüp dolaşıp kimin daha yetkili olduğuna kadar gidiyor… Biri diyor, “Ben yöneticiyim istediğimi yaparım”, diğeri de “Takımın hocası benim istediğimi yaparım.”
Sonunda hoca patlıyor; “Buranın tek patronu var o da başkan… Lütfen buraya çağırır mısınız”
(Yönetici ve hoca arasında geçen cümleler tam olarak oturmayabilir ama anlamları hemen hemen aynı çıkar)
Tabii, başkanı kimse çağırmıyor…
Tartışma tesiste de devam etmiş mi bilemiyorum ama, bu rivayete çeşitli yorumlar getirebilirsiniz…
Benim düşüncem; bu tip tartışmaların, kavgaların, gerginliklerin, stresli ortamlarda fayda getireceği yönünde…
Belki de, ne idmanda futbolcular arasında, ne kadro yaparken teknik heyet arasında yüksek sesle tartışma yaşanmadığı için takım böyle tepkisiz kalıyordur…
Yıllar, yıllar önce şöyle başlıklar atardık; “Vakıf’ta kemik sesleri.”
Şimdi hatırlayanınız var mı? Benim yok…
Neden? Çünkü, idmanlar çatır çatır geçer, forma için futbolcular en yakın arkadaşının bacağına kramponun vidasından hatıra bırakırdı…
Şimdi baksanıza, en ufacık tartışmayı bile umut verici olarak görüyoruz…. Yani en azından ben öyle düşünmek istiyorum..
İşin bir de şu boyutu var; bir yöneticiyle, teknik direktörün futbolcuların göreceği, duyacağı bir ortamda “Yetki” yarışına girmesi ne kadar doğru?