Bursa`nın termal suyu ve yeşili azaldıkça, onların sayıları da giderek azalmıştı.
Bu yıl yeniden bir canlanma görüldü Arap turizminde…
Sanki Bursa`yı yeniden keşfediyorlar gibiler.
Otellerde, dağda, AVM`lerde, Kültürparkta, nereye baksak, bir Arap turist kafilesi ya da ailesi göze çarpıyor.
*
Bir zamanlar…
Çekirge, Kükürtlü, Alıtparmak, Çarşamba arap turistlerden geçilmezdi.
Bu semtlerde oturanların, Arap turizminden çok iyi paralar kazananların olduğu söylenir, gerçi kazanılan paranın çoğunun sezonluk kiraya verdikleri evin temizliğine, bakımına gittiğini ileri sürenler de var…
Gelen Arap ailelerin bazıları, “Bi dünya para veriyoruz nasılsa” diyerek evleri hor kullanıyor, kendi gelenek ve kültürlerine göre yaşıyorlarmış…
Artık günümüzde o tip Arap turist kalmamıştır diyecektim fakat geçtiğimiz günlerde duyduğum bir olay yüzünden diyemiyorum ne yazık ki…
Dinlerken şaşırdım, kulaklarıma inanamadım ama anlatılanlar birebir gerçek olmuş…
Hem de yakın zamanda…
*
Kalabalık bir Arap ailesi, Çekirge`deki bir apart otele geliyor…
En büyük odasını tutuyorlar, bir haftalığına…
Tutarken de resepsiyon görevlisinden özel bir istekte bulunuyorlar:
“Rahatsız edilmek istemiyoruz. Lütfen biz gidene kadar günlük temizlik için odamıza girilmesin!”
Kabul ediliyor istekleri…
Ne var ki, aradan iki üç gün geçince, odalarından ağır kokular gelmeye başlıyor.
Şüpheleniyor haliyle otel işletmecisi, kimse yokken girip kontrol ediyor odayı…
Gördüğü manzara karşısında şok oluyor!
*
Ne mi görüyor?
Salonun ortasındaki avize sökülmüş…
Onun tavandaki çengeline koca bir kızarmış kuzuyu asmışlar!
Kesip kesip yemişler, salonun tam orta yerinde sallanıyormuş kuzunun iskeleti!
Üzerinde sinekler, yerler yağ içinde!
O koca kuzuyu otele çaktırmadan nasıl soktunuz?
Avizeyi söküp, çengeline asmayı nereden akıl ettiniz be kardeşim, pes doğrusu!
Elektrik çarpsa döneceksin kuzu çevirmeye!
Düşmanla helalleşmek!
Bursa`nın düşman işgalinden kurtuluşunun 92.nci yıldönümüydü dün…
Törenlerle kutladık.
Her törende, ben de hiç göremediğim dedemi (annemin babasını) hatırlar, onu bir kez daha rahmetle anarım…
Atatürk`ün geldiğini duyan düşman askerleri panikle şehrimizi terk ederken, dedem almış eline koca bir sopayı, bir hışımla sokağa çıkmış…
Akşam döndüğünde, ninem sormuş:
“Ne yaptın o sopayla?”
“Beni, suçsuz yere döven o Yunan askerini aradım!”
“Buldun mu bari?”
“Yok bulamadım!”
“Ne yapacaktın bulsaydın?”
Dedem yorgun ama mutlu bir şekilde vermiş cevabı:
“Helalleşecektim!”
“İtaat et, rahat et!”
Yıldırım Belediyesi`nin toplu nikah töreninde, 29 Roman çiftinin nikah şahitliğini yapan Vali Münir Karaloğlu, çiftlere iki öğütte bulunmuş…
Önce;
“Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan`ın en az 3 çocuk diyor, sakın ola ki bu sayının altında kalmayın!” demiş…
Ardından da, damatlara mutlu evliliğin şifresini de vermiş:
“Eşine itaat et, rahat et!”
Valimizin, bu formülüne katılıyorum, yalnız bir noktada uyarayım…
İtaat ederken dozunu çok iyi ayarlamalı, bir tık ötesi kılıbıklığa giriyor!