Geçenlerde bir kafede otururken fark ettim…
İçerisi tıklım tıklım insan dolu. Ama kimse birbirine bakmıyordu, herkesin gözü telefondaydı. Yazık ki ne yazık! Gerçek sohbetin yerini ekranlardaki içerikler almış.
Halbuki…
Eskiden sohbet etmek, konuşmak vardı. Şimdi ise hikaye atmak, “mekan story’lemek” ön planda. Gerçek anlar, filtrelerin ve beğeni arayışının arasında kayboluyor.
Sosyal medya hayatımızın bir parçası ama bu parça, bütünü ele geçiriyor.
İşi gereği veya ara sıra telefonla haşır neşir olanlara sözüm yok. Benim sitemim, telefona bağımlı hâle gelenlere, ekranı hayatının merkezine koyanlara…
Farkında mısınız?
Paylaşılanlarla gerçekler arasında da çoğu zaman büyük farklar var. Üzgün insanlar bile mutluymuş gibi poz veriyor. Çünkü algoritmalar gülümseyeni ödüllendiriyor da ondan…
Benzer durumu otobüs ve metrolarda da görmek mümkün.
Sanki herkes bir şey düşürmüş de yerde onu arıyor gibi…
Kafalar hep öne eğik!
Hatta birçoğumuzun evlerinde de durum böyle değil mi!
Maalesef…
Genci yaşlısı herkes ekranlara gömülmüş. Kimse kimseye bakmıyor, herkes yan yana ama bir o kadar da yalnız.
Aslında ne kadar çok kişiye ulaşsak da gerçek bağlarımız giderek zayıflıyor.
Bir fotoğrafın altına gelen onlarca beğeni, gerçek anlamda bir “Nasılsın?” sorusunun yerini tutuyor mu?
Hayır tabi ki…
Ama biz yine de telefonun ekranına sığınıyoruz. Belki orada bir anlam buluruz diye…
Yani sosyal medya bize sürekli bir şey sunuyor gibi görünse de, aslında zamanımızdan çalıyor, içimizde büyük bir boşluk bırakıyor.
Telefonu bırakın, hayata dokunun!

Flipboard