Avatar
Dilek Göral Kemankaş

Yeter ki insan olsun

İletişim uzmanı Şehzan Seçen, her insanın içinde iyilik ve kötülük barındırdığını, hangisini ortaya koyacağının ise tamamen kişinin kendisine bağlı olduğunu söylüyor: “Mesele kadın-erkek değil, insana değer vermek lazım, insan ya iyidir ya kötüdür, yeter ki insan olsun.
 
Hayat dediğiniz şey de bir parça satrançtır aslında. Ayakta kalabilmek için akıllı hamleler yapmanız gerekir. Fakat şaşırtıcı olan, mat ettim dediğiniz noktada etrafınızda bıkarın atı, fili, bir piyon bile olmayışıdır. Bu dünyadaki yaşam serüveniniz boyunca hep yalnız olduğunuzun bir kanıtıdır bir yanıyla fakat diğer yanıyla da kazanayım derken ne çok şeyi fedâ ettiğinizin göstergesi. Oysa kazandım dediğiniz yer altı üstü altmış dört karelik alandır; satranç tahtasının sathı kadar bir alan!
 
Tabii meseleye böyle bakınca; vicdan, duygu, ruh bunun neresinde, insan dediğiniz bir satranç taşı gibi yalnızca siyah veya beyazdan ibaret değildir diye bir karşı yanıt doğuyor kendiliğinden. Elbette.
 
Çünkü gerçek hayatı satrançtan farklı kılan grilerdir; filin canı istediğinde düz, kalenin çapraz, atın koşar adım gitme özgürlüğünün ve yeteneğinin olmasıdır. İşte bu özgürlük ve yeteneklerin ortaya konulması da sanırım insanın kendini ne kadar tanıdığı ve çevresine nasıl anlattığı ve anlattıklarının nasıl algılandığıyla ilgili. Belki de bu yüzden iş yaşamından özel yaşama insanoğlunun en büyük kavgası kendisiyle. Başkalarıylaymış gibi görünse de illa ki kendisiyle, kendi iç dengesini kurmayla.
 
Günümüzde kişisel gelişim, NLP denilen beynin sınırlarını kişinin kendisinin belirleyebileceğini anlatan yöntemler, bireyler arası iletişim kavramlarını popüler hale getiren de bu kavga. Kendini keşfetme, anlama, daha çok anlaşılma isteği ve böylece daha mutlu ve huzurlu bir yaşam.
 
İnsan kendi kendisiyle nasıl barışır, iş yaşamında başarılı olmanın yolları nelerdir, beden dili nasıl kullanılmalı, kadın-erkek ilişkilerinde etkili iletişim nasıl sağlanır… Bunlar gibi daha pek çok soruya bir uzmandan yanıt alayım istedim. “99 Eğitim ve Danışmanlık Şirketi”nin kurucusu Şehzan Seçen`i seçtim.
 
 
Az biraz iletişim uzmanı tanımışlığım vardır şu fâni dünyada. Fakat Şehzan Hanım`ı farklı kılanın doğallığı olduğunu söyleyebilirim. Sorularıma içine İngilizce sözcükler serpiştirilmiş kocaman kocaman yanıtlar beklerken, şaşırtıcı şekilde gayet naif yanıtlar veriyor. Hatta kendi yaşamından örneklerle anlatıyor. Aslında itiraf etmeliyim ki soracağım soruları da kendisi soruyor zaman zaman da sormaya gerek kalmadan yanıtı veriyor.
 
Her insanın içinde iyi ve kötüyü barındırdığını hangisiyle muhatap olmak istiyorsanız onu sizin ortaya çıkardığınızı söylüyor. İyi insanlarla iletişime geçenlerin daha iyi insan olduğunu vurguluyor ve bireyleri kadın erkek diye ayırmanın da yanlışlığına dikkat çekiyor: Mesele kadın-erkek değil, insana değer vermek lazım, insan ya iyidir ya kötüdür, yeter ki insan olsun, diyor.
 
Yetenek yönetimi eğitimi de veriyorsunuz şirketlerin çalışanlarına. Nedir yetenek yönetimi?
 
Yetenek yönetimi, ekibinizdeki yetkinliklerin olumlu yönlerini görebilme beceriniz aslında. Bence Türkiye`de her kurumun alması gereken bir eğitim. Çünkü yeteneğin tanımı yok bizde. Bir insanı değerlendirirken iş dünyasında; beğenirsiniz veya beğenmezsiniz. Beğenmediğinizde bile incelenirse, beğenilebilecek nitelikler ortaya çıkar.
 
Basit tanımıyla, her kötü insanın bir iyi yanı mutlaka vardır, görüşü gibi mi?
 
Veya her başarısız çalışanın mutlaka başarılı olabileceği bir alan vardır, gibi. Fakat yeteneği yönetenler dahî kolaya kaçıyor. Bakın yetenek yarışması var Türkiye`de kaç yıldır. İki-üç yıl evvel Türkiye yeteneğini seçti, yetenek bir köpek çıktı. O köpeğin ismini sorduğunuzda herkes ezbere biliyor ama onu eğiten kişi yok. Türkiye`de yetenekli sayılmak için çok olağanüstü bir şey yapması gerekiyor insanların. Yetenek o kadar yüksekte olunca insanlar yeteneksiz olmayı tercih ediyor. Bu çok büyük kaotik bir ortam aslına bakarsanız. İyi dinleyebilen, ekip içinde paylaşımı yüksek olabilen, bilgisini-becerisini işe tam olarak kanalize edebilen insanlar bence yetenekli insanlardır. İlla çok sesinin çıkmasına gerek yok. Sessizlik içerisinde de çığlıklar vardır aslına bakarsanız. Onu görebilmek önemli.
 
Genetik bir yanı var mıdır yeteneğin?
 
Yetenek hep tekil düşünülür ama ben anne-babadan geldiğini düşünüyorum. Her insanda yetenek vardır; bunu keşfedebilen insan, keşfedemeyen insan var. Ama sosyal statüler bile yetenek kazandırıyor insana. Bir davranış kazanıyorsunuz aslına bakarsanız. Bu yeteneklerin hepsi de bir davranıştır.
 
Rol model olmak en büyük miras
 
Yaşamda rol model belirlemenin bireyin gelişimine katkısı nedir?
 
Bir insanın en büyük hedefi geride bıraktığı bina, ev, eşya, para, statü, sıfat değil de onu örnek alan insanların sayısı olmalı. Rol modeli iyi seçmek ve herkesten almak lazım. Mülâkatlar yapıyorum. Ne üniversiteler, ne yurtdışı eğitimler, ne workshoplara katılmış insanlar var fakat onu aktaracak fikir ve zihniyet yok. Mesele CV meselesi değil, birazcık da ruh ve bakış açısı. İş dünyası içinde hiç tahmin edilmeyen insanlara sorumluluk veya yetki verildiğinde ne kadar büyük mucizelere imza attıklarına çok şahit oldum. Üniversiteyi çok önemsiyorum çünkü o hakikaten bir kültür, vizyon, innovatif bakış açısı kazandırıyor ama marka değil. Marka sizsiniz. Ankara Üniversitesi`nin bana ihtiyacı yok, o zaten bir marka. Şehzan`ın marka olması lazım. Değerler bu şekilde oturuyor, diye düşünüyorum.
 
48 bin “hayır”dan sonra “evet” diyemiyoruz
 
İyi bir iletişimin temel unsuru nedir?
 
İyi biri letişim için insanların en çok kendilerini tanıması, yetkinliklerinin farkında olması ve en önemlisi özgüven gerekiyor. Doğduğumuzdan kendi kararlarımızı alana kadar, on altı- on sekiz yaşına kadar kırk sekiz bin “hayır” ile büyüyoruz. Sonra üniversite sürecinde, haydi yavrum dışarıda aslan ol. Bu kadar “hayır”a alışınca, “evet” zaten üzerimizde durmuyor.
 
Sonra hatalar mı başlıyor?
 
Bakın hata yapılır da hata yapma korkusu hatanın kendisinden daha büyük bir şey. Bu sefer hiçbir şey yapmıyorsunuz. Yaptığım şey beğenilmez, takdir edilmez, olumsuzluk olur, diye bu sefer yapmıyorsunuz. İletişim kurmak gerekiyorsa iyi bir gözlemci olmanız lazım. Sonra “evet” cevabı alacağınız bir soru-cevap niteliği yaratmanız lazım. Çünkü “evet” demek insan için çok daha kolay bir şey. Gülümsemek, içten olmak, “evet”ler insan hayatında çok büyük şans ve farkındalık yaratıyor.
 
Kendi mutluluğunuz için mücadele edin
 
“Evet” yanıtı suiistimale çok müsait. Bu nasıl önlenebilir?
 
Suiistimal edileceğinizi var saydığınız insanlara “hayır” deyin. Şehzan`a, öbürüne, diğerine… Göze almak lazım. Risk analizi böyle bir şey! On tane suiistimal edilirsiniz, on birinci “evet” olur ve bütün hayatınız değişir ve bütün suiistimal edildiğiniz süreci örter. Diğer boyutuyla on birinciye hiçbir zaman ulaşamazsınız. Ben “evet”çi algılamaya, beden diline çok inanıyorum. Montesquieu`in çok güzel bir sözü var; bir insanda tüm insanlık halleri mevcuttur, diyor. Hakikaten bir insanda melek de var, şeytan da var. Hangisini kullanmak istiyorsunuz? Ben bir insanın içindeki iyi yanı değerlendirerek onun daha iyi bir insan olmasına gayret etmiyorum. Kendi mutluluğum için mücadele ediyorum aslına bakarsanız. İnsanları değiştirmekten bahsetmiyorum. Size olan davranışı kendinizin belirlemesinden bahsediyorum.
 
İnsanlara güzellik yaşatmak lazım
 
Türkiye özellikle son yıllarda toplumsal cinnet hâli içinde. İletişimde, neyi yanlış yapıyoruz?
 
Thomas More`un Ütopya diye bir kitabı var. Ütopya`da herkes mutlu bir hayat yaşıyor; herkes huzur içinde, istediği dine inanıyor, istediği ücrete kavuşuyor, kimse kapılarında anahtar kullanmıyor malını saklama ihtiyacı hissetmiyor. Bakıyorsunuz Cumhuriyet`in ilan edildiği yılların Türkiyesi. Kitabın derininde insanların mutluluğunu belirleyecek çok net kurallar var. Özgürlük tanımını doğru yapmak lazım! Çok net kurallar koyduğu için More; o kuralların dışına çıkan, ülkeden atılıyor ve insanlar o güzelliği bırakıp gitmek istemiyor. İnsanlara çok büyük bir güzellik yaratmak lazım! Bir fabrikada bin lira alan insan yine bin liralık maaşla çalışacağı başka bir yere neden gitsin? Burada kendinizi mutlu ve önemli hissediyorsanız, iki bin liraya bile gitmezsiniz. Çünkü insanlar her ne kadar para için hareket ettiklerini söyleseler de iç huzurları için hareket ederler. Kuralları koymak kadar uygulayabilmek de çok önemli. Hem iş dünyasında hem tüm süreçlerde kurallar olmadığı zaman kaos olur. O özgürlük olmaz.
 
Evdeki sabır dışarıdaki sabır eşiğini yükseltir
 
Aile içi iletişim açısından durum nedir? Orada yine kurallar mı öne geçiyor?
 
Sevgi tabii ki. Verdiğim eğitimlerde insanlar diyor ki gece ikiye- üçe kadar çalışıyorum, ona sabır göster, buna sabır göster. Soruyorum, evinize aynı sabrı gösterebiliyor musunuz? Nerdeee, diyorlar. Peki, diyorum, evde bu sabrı gösterseniz, dışarıdaki sabır eşiğiniz daha da yükselir, bunu biliyor musunuz? İş yerinizde çok büyük sabır göstermeniz gerekmiyor, çünkü sizsiniz kıymet. Aile içerisinde ise kıymeti nereye koyduğunuza bağlı! Kıymetler yerine oturuyorsa sorun yaşanmıyor. Ama bunların hepsinin temeli eğitim. Üniversite falan değil eğitim; ne kadar kitap, gazete okuduğunuz. Yüzde doksan dokuzumuz Müslüman; yüzde doksan dokuzumuz Kuranı Kerim`e ne kadar hâkimiz? Sadece dinliyoruz. Hep başkalarının bilgisinden öğrenmeye çalışıyoruz. Ama kitap ortada; oku! Hep kolaya kaçıyoruz, çünkü acelemiz var.
 
Hürrem Sultan gibi döndüm
 
Kişisel gelişim kitaplarında ne istiyorsan onu yap şeklindeki Amerikanvari dayatmalar Türkiye gerçekleri ile bu örtüşmüyor ve evrene mesaj göndermek ayakları yere basmayan bir söylem olarak kalıyor.
 
Katılıyorum size o kadar doğru şeyler söylediniz ki. Çok Amerikanvari gerçekten. Bir örnek vereyim. Karadeniz’de tatil yapıyoruz. Elimde NLP kitabı. Sen evrenden iste sana versin şeklinde. O sırada denizde bir yunus sürüsü balık kovalıyor. Saniyelerle görünüp yok oldular. Çocuklarda deniz fobisi oluşur mu diye göstermek istemedik ama yedi yaşındaki kızım koşarak geldi. Anlatınca görmek istediğini söyledi. Kitap da bana öğretti ya evrene emret, evren sana versin. Uygulamak için bundan iyi fırsat olamaz ama rezil olmamak için sakin bir ortama ihtiyacım var. Biraz uzak bir yere gittik kızımla. Açtım kollarımı: Ey evren sana emrediyorum yunusları kızıma göster! Kızım, tamam anne sorun değil, demeye başladı. O sırada oradan geçen iki üç kişi de durup izlemeye başladı. Bütün imaj zedelenecek. Bir daha seslendim, tık yok evrenden. İçimden dedim ki ey Allah’ım kızıma karşı olan bütün özgüvenimi yitireceğim, sadece kızım için sana yalvarırım bana yardım et. Gözümü açtığımda bir tane yunus gördük. İnsanlar beni alkışlıyor. Zannediyorlar ki evrenle yaptım bunu. Halbuki online bağlandım. Çünkü benim özüm bu. O NLP bana uymuyor ki, ben o değilim, çünkü onunla büyümedim, öbürüyle büyüdüm. Özümüz bu. Ondan sonra bir dönüşüm var ki Hürrem Sultan gibi. Ama bir daha böyle bir riske atmadım. Çok güzel dediğiniz kıyafetler sizde güzel durmayabilir. Sırf güzel diye üzerimde taşımamalıyım hem kimliği hem ruhu.
 
Yaşam koçları hayatı olumlu kılıyor
 
Bugünlerde herkes yaşam koçu. Herkes yeterince yetkin mi? Onlarla ilgili ne söyleyeceksiniz?
 
Hiç karşı değilim, aksine daha da çok olsunlar. Çünkü zaman içinde doğal seleksiyon sistemi işleyecek. Daha iyiler zaten eleğin üstünde kalacak. En acem olan bile insan hayatını olumlu kılmak için yapıyor. O yüzden ne kadar çok olurlarsa o kadar iyidir. Her biri, bütün eğitmenlik ve yaşam koçluğu süresince bir kişiye bile dokunabiliyorsa, o bir kişi için farkındalık yaratabiliyor, demektir. Bu işe hiç kimse birine kötülük yapmak için girmez. Zaten oldukça hümanist bir iş, özellikle yaşam koçluğu için konuşuyorum. Bu işi yapmak, param var, market açayım, param var kafe açayım diyebileceğiniz bir iş değil. Bu ruhunuzla yapabileceğiniz bir iş. En zayıf halka ile iyi niyetle yapıyor bu işi. O yüzden olumlu bakıyorum.
 
Şehzan Seçen kimdir?
 
1973 Aydın doğumlu. İzmir Özel Çamlaraltı Koleji`nin ardından Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi`nden mezun oldu. Yüksek lisansını Eskişehir Anadolu Üniversitesi`nde Kurumsal İletişim alanında halen sürdürüyor. Öğrencilik yıllarında Altındağ Belediye Tiyatrosu Gençlik Tiyatrosu`nda tiyatro eğitimi aldı. Kamuda yöneticilikle başladığı iş yaşamını Garanti Sigorta`da İç Anadolu, Çukurova ve Ankara Bölge Müdürlükleri ile sürdürdü. Sekiz yıllık sigorta sektörü deneyiminin ardından istifa ederek kendi şirketi “99 Eğitim ve Danışmanlık”ı kurdu. Hâlen iş dünyasına yönelik iletişim, liderlik, yetenek yönetimi, satış eğitimleri ve insan kaynakları hizmet veriyor.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X