21-30 yaş arasında başlıyor! Stres verici…

Takıntıyı hastalık boyutunda yaşayan kişi sayısı düşündüğümüzden daha fazla. Üstelik bu oran her geçen gün artıyor.

21-30 yaş arasında başlıyor! Stres verici…

Nesnelerin duruşu ve şekillerindeki bozukluklara karşı takıntılı bir düzeltme isteği duyuyor ya da kendinizi her yerin ve her şeyin mikroplu olduğunu düşüncesinden alıkoyamıyorsanız “Obsesif Kompulsif Bozukluk” ile karşı karşıya olabilirsiniz.

Habertürk’ten Ceyda Erenoğlu’nun haberine göre Obsesif Kompulsif Bozukluk; simetri hastalığı, temizlik veya kontrol takıntısı gibi türleri olan ve insan yaşamını giderek ele geçiren psikolojik bir rahatsızlık. Memorial Şişli Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Uzman Klinik Psikolog Gizem Mine Çölümlü, daha çok kadınları etkileyen bu sorunun belirtileri ve tedavisi hakkında önemli bilgiler veriyor.
 

HER 100 KİŞİDEN 2 – 3’ÜNDE GÖRÜLÜYOR

Günlük yaşamda, “takıntı” olarak nitelendirilen obsesyonlar, kişiyi rahatsız eden, zorlayıcı duygu, düşünce ve dürtüler olarak tanımlanıyor. Bu takıntıların verdiği huzursuzluk ve sıkıntıdan kurtulmak için yapılan tekrarlayıcı eylemlere ise “zorlantılı davranış” (kompulsiyon) adı veriliyor. Kişi tekrarlar nitelikteki davranışlarının gerçek dışı ve mantıksız olduğunun farkında olsa da kendini bunları yapmaktan alıkoyamıyor. Kompulsiyonlar, takıntılı düşüncenin yarattığı anksiyeteyi geçici olarak durduruyor ancak obsesif düşünceler tekrar oluştuğunda kişinin zorlantılı davranışları tekrar etmesi gerekiyor.

Obsesif ­­kompulsif bozukluk döngüsü mesleki ve sosyal işlevsellikte ciddi kayba yol açabiliyor. Yapılan araştırmalar bu sorunun görülme sıklığının son dönemde artış gösterdiğini ve her 100 kişiden 2 – 3 ‘ünde görüldüğünü gösteriyor. Kadınlarda görülme sıklığı daha yüksek olmasına rağmen erken başlangıç oranının erkeklerde daha fazla olduğuna dikkat çekiliyor. Obsesif Kompulsif Bozukluk çoğu zaman 21 – 30 yaş civarında başlıyor, alevlenme sürecinin yaşanan stres verici olaylarla (iş stresi, aile çatışması, hamilelik, doğum gibi) ilgili olabileceği belirtiliyor.
 

TAKINTI HANGİ DURUMLARDA HASTALIĞA DÖNÜŞMÜŞTÜR

Uzman Klinik Psikolog Gizem Mine Çölümlü, “Her takıntı bir hastalık değildir. Günlük hayatta kişilerin masum olarak nitelendirilen meşguliyetleri ya da hayalleri olabilir. Bu noktada, bu meşguliyet ve düşüncelerin takıntı mı yoksa olumsuz düşüncenin farklı bir türü mü olduğunu ayırt etmek çok önemlidir. Kişi takıntıları nedeniyle günlük hayatında, işyerinde ve sosyal çevresinde bir takım sorunlar yaşıyorsa ve hayat kalitesi bozulmaya başlamışsa “takıntı hastalığı” söz konusu demektir ve bu durum psikiyatrik tedavi gerektirir” diyor.
 

EN SIK RASTLANAN TAKINTILAR

* Temizlik takıntısı

* Kontrol takıntısı

* Simetri veya eksiksiz olma takıntısı

* Din takıntısı

* Zarar verme takıntısı

* Cinsellikle ilgili takıntı

* Hastalık takıntısı
 

EN SIK RASTLANAN TEKRARLAYICI EYLEMLER

* Tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya el yıkama

* El sıkışmayı veya kapı tokmağına dokunmayı reddetme

* Kilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etme

* Rutin işleri yaparken içinden veya yüksek sesle sürekli sayı sayma

* Sürekli bir şeyleri belli bir biçimde düzenleme

* Belirli bir sıraya göre yemek yeme

* Genellikle rahatsız edici olan, akıldan çıkmayan ve uykuyu bölen kelimelere, görüntülere veya düşüncelere takılıp kalma

* Belirli kelimeleri, cümleleri veya duaları tekrarlama

* İşleri belirli bir sayıda yapma ihtiyacı

* Değeri olmayan şeyleri toplama veya biriktirme

Not: Obsesyonların bu kadar rahatsız edici olmasının, kişinin bu düsüncelerin gerçekleşeceğine dair inancı olduğu belirtiliyor. Bu sorunda düşünceler sadece düşünce düzeyinde yer almıyor ve tehlike niteliği de taşıyor. Kişi rahatlamak için kompulsif davranışları sürdürdükçe, obsesyonlara karşı ‘kurban’ durumu daha da pekişip, güçleniyor.

TERAPİ VE İLAÇ TEDAVİSİ ÖNE ÇIKIYOR

Bu rahatsızlık genellikle kendiğinden geçmiyor. İlaç tedavisi ve psikoterapi kombinasyonu şeklinde bir  tedavi uygulanması kalıcı iyileşme için çok önemli görülüyor. İlaç tedavisi ve psikoterapinin beraber uygulandığı hastaların yüzde 90’a yakını iyi veya orta derece iyileşme gösterip yaşamlarına normal şekilde devam edebiliyor. Terapi sürecinde amacın kişiyi takıntılarıyla yüzleştirmek ve ilgili ritüelleri gerçekleştirmeden anksiyetenin azalmasına yardımcı olmak olduğu belirtiliyor. Yüzleşme seansından sonra stres az miktarda artıp çok hızlı şekilde azalmaya başlıyor. Düzenli tedavi sonucunda ise kişinin sağlıklı bir yaşam sürmesi mümkün olabiliyor.

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X