İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi, 3 Mart 2021 tarihli duruşmada, eski emniyet müdürleri Yurt Atayün ve Ali Fuat Yılmazer’in de aralarında bulunduğu 10 sanığa, “hükümete yönelik darbeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, eski polis olan 4 sanığa “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan 7 yıl 6’şar ay ve gazeteci Mustafa Gökkılıç’a da “silahlı terör örgütü üyeliği, soruşturmanın gizliliğini ihlal” suçlarından 8 yıl 4 ay hapis cezaları, 2 sanığa tüm suçlardan beraat ve 1 sanığa da “davanın reddi”ne yönelik hüküm kurmasına ilişkin gerekçesini açıkladı.
Sanık ve taraf avukatlarına tebliğ edilen 1005 sayfalı gerekçeli kararda, iddianamenin özeti, sanıklar hakkında tespit edilen deliller, alınan ifadeler, açık kaynak araştırması, sanıkların eylemleri, sanık savunmaları, müşteki, müdahil ve tanık beyanları ile esas hakkındaki mütalaaya yer verildi.
“Delillerin değerlendirilmesi ve kabul” başlıklı bölümde, FETÖ’nün kuruluşu, eleman kaynağı, amacı, ideolojisi, örgüt üyelerinin zihin yapısı, kadrolaşması, kamuda hareket stratejisi, istihbarat toplama faaliyetleri ve örgütün nitelendirilmesi anlatılan gerekçeli kararda, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün örgüt tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin deliller de sıralandı.
“MİT’e nüfuz etme girişimleri 1990’da başladı”
Gerekçeli kararın “FETÖ’nün MİT’e yönelik amaç ve hedefi” başlığıyla verilen bölümünde ise örgütün MİT’teki mahrem yapılanmasından bahsedildi.
FETÖ’nün, MİT’in 1990’lı yılların başından itibaren ilan yoluyla personel alımına yönelmesiyle birlikte kuruma nüfuz etme girişimlerine hız verdiği ve “tedbir” olarak tabir edilen gizlenme yöntemlerini kullanarak MİT’e ilk sızmayı 1994 yılında gerçekleştirdiği kaydedilen kararda, “Bu gelişme paralelinde ilk etapta örgüt tarafından 1995 yılında MİT imamlığına Murat Karabulut atanmış, bilahare ilerleyen süreçte de MİT’in merkez yerleşkesi, eğitim merkezi, doğu üniteleri ve İstanbul ünitesini hedef alacak çalışmalar yapmak üzere mahrem abiler tefrik edilmiştir” denildi.
Örgütün 2010 yılına gelindiğinde kamuya giriş sınav sorularını çaldığı, KPSS ve KPDS puanlarıyla başvuru kabul eden MİT’e çok sayıda mensubunu yönlendirdiği vurgulanan kararda, bu süreçte MİT mahrem yapılanması gerçekleştiği, 7 coğrafi bölgede faaliyet yürüten MİT ünitelerinden sorumlu 7 temsilci ve bunlara bağlı öğretmen seviyesinde örgüt mensupları görevlendirildiği, 2010-2015 döneminde FETÖ tarafından gerçekleştirilen ancak başarısızlıkla neticelenen bazı kurgu operasyonlarda görev alan mahrem yapı üyelerinde değişiklikler yapıldığı ve bu kapsamda dönemin MİT imamının görevini devrederek 2014 yılı sonlarında Türkiye’den kaçtığı bilgisi verildi.
“MİT’e tekrardan sızma girişimlerine ivme kazandırma amacındalar”
MİT mahrem yapılanmasının 15 Temmuz sonrasındaki süreçte büyük ölçüde dağıldığı, bir kısmı yurt dışına kaçan MİT mahrem yapılanması mensupları ve örgüt üyesi kurum çalışanlarının faaliyetlerini Avrupa ülkeleri ve ABD’de sürdürmeye gayretinde oldukları aktarılan kararda, şu değerlendirme yapıldı:
“2018 başlarında FETÖ MİT mahrem yapılanmasının hiyerarşik kodlaması, Alp (temsilci) -Alper (öğretmen) -Alperen (öğrenci) olarak değiştirilmiştir. 2019 itibarıyla ABD’de mukim Bülent Bişer, MİT imamlığı görevine devam etmekte ve internet tabanlı uygulamalar üzerinden yurt dışındaki ve Türkiye içerisindeki firari unsurlarla temasını sürdürmektedir. MİT mahrem yapısı halihazırda, FETÖ ile mücadelenin zayıflaması veya yerli-yabancı kurum ve kuruluşların siyasi-maddi desteklerinin artması durumunda öğrenci vasatı içerisinde organize olmak ve MİT’e tekrardan sızma girişimlerine ivme kazandırmak amacındadır.
Diğer taraftan, örgüt elebaşı Fetullah Gülen’in istihbarat birimlerine özel ilgisinin olduğu bilinmektedir. Gülen, MİT’e yönelik planlamaları bizzat iştirak ederek yönetmiş (imamlarla bizzat mülakat yapması), bu konuda motivasyon artırıcı söylemlere (elimizdeki bir asker 10 okul, bir MİT mensubu 10 asker kıymetindedir) ve dini ritüellere (MİT yerleşkeleri etrafında dua ederek tur atmak, örgüt mensubu MİT mensuplarının kimliklerini kutsama şeklinde dua okuyup üflemek) sıklıkla başvurmuştur.”
Örgütün mahrem yapılanmasındaki “whitelist”
FETÖ MİT mahreminin, hücre sistemine sadık kalarak çalışmayı benimsediği, her bir öğretmen ve görüşülen öğrencinin bir hücre olarak kabul edildiği, yapıdaki tüm unsurların kod isim kullandığı ve temsilcilerin kod isimlerinin Fetullah Gülen tarafından belirlendiği belirtilen kararda, yapıdaki tüm örgüt üyelerine, dini hassasiyetleri gözetmeyen bir yaşam tarzı benimsenmesi talimatı verildiği, MİT mahremi içerisindeki imam, temsilciler ve öğretmenlerin ailelerini de kapsayacak şekilde kimlik numaralarının, FETÖ emniyet mahrem yapılanmasıyla paylaşıldığı, istihbari-adli takibat olup olmadığının kontrol edildiği ve bu çalışmanın “whitelist” olarak adlandırıldığına dikkat çekildi.
MİT mensubu öğrencilerin iş ortamında amirleri ve arkadaşlarıyla iyi geçinmeleri, sorumluluk üstlenme konusunda ve diğer çalışanların yerine getirmek istemediği işleri yapma konusunda talepkar olmaları, yüksek lisans ve doktora yapmaları konusunda talimatlandırıldıkları kaydedilen kararda, bu sayede bilgiye erişimde kolaylık ve iş ortamında öğrenci hakkında müspet algı sağlanmasının amaçlandığı, ayrıca öğrencilerin işe başlama aşamasında, birbirlerini kontrol etmeleri için aynı oda veya evde kalmalarının teşvik edildiği ifade edildi.
MİT mahrem yapılanmasında öğrenci ile öğretmen-temsilci arasındaki temasların, başlangıç yıllarında yüz yüze kurulduğu, bir sonraki buluşma tarihi ve yerinin alternatifli şekilde tespit edilmesi şeklinde irtibatların devam ettiği vurgulanan kararda, “İlerleyen yıllarda genişleyen yapıyla birlikte öğrenci-öğretmen-temsilci arasındaki görüşmeler-buluşma organizasyonları operasyonel hat vasıtasıyla yapılanmaya başlanmıştır. Operasyonel hat kullanımına 2014 içerisinde son verilmiştir. Bu süreçte emniyet İstihbarat mahrem yapılanmasının MİT mahremine, ‘hatların MİT tarafından tespit edilmeye başlandığı’ yönünde bilgi verdiği istihbar olunmuştur. Ayrıca büfe-ankesör de, aramada kullanılan diğer iletişim yöntemlerindendir. Operasyonel hatların kullanmadan kalkması üzerine iletişim, akıllı telefonlar ve tablet bilgisayarlar üzerinden internet tabanlı uygulamalara kaydırılmıştır” denildi.
MİT mahremine yurt dışından “hawala” yöntemiyle aktarılan para
MİT mahrem yapılanmasındaki öğrencilerin, örgüte yönelik operasyonların başlamasıyla birlikte iletişim araçlarını kullanmaktan imtina ettikleri, mecbur kalınan durumlarda Signal, 2048, Falcon ve Groundwire gibi uygulamaları kullandıkları anlatılan kararda, MİT mahremine paranın yurt dışından gönderildiği, paranın güvene dayalı havale sistemi olarak bilinen “hawala” yöntemi ile yurt içine sokularak MİT mahrem yapı temsilcileri ile lojistik faaliyetlerden sorumlu şahıslara ulaştırıldığı da kaydedildi.
MİT içerisinde FETÖ mensuplarının görev özelliklerine göre çeşitli sızdırma yöntemlerini benimsediği aktarılan kararda, şu bilgiler paylaşıldı:
“Teknik alanda görevli örgüt mensupları sistemsel yetkilerini kullanmak suretiyle elektronik arşivden veri kopyalayarak bir kısım devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerde tehlike yaratabilecek, bu nedenlerle niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgi ve belgeleri sistem dışına çıkarmış, sistemde oluşan log kayıtlarını ise silmeye çalışmışlardır.”
Sahada görevli FETÖ mensuplarının ise elde ettikleri istihbari bilgileri sıklıkla sözlü veya kısa notlar halinde öğretmenlerine iletmeyi tercih ettikleri vurgulanan kararda, bu kapsamda örgüt mensuplarınca, istihbarat eğitimlerinin verildiği lokasyonlar, yerleşkelerin özellikleri, eğitim veren hocalar ve eğitim içerikleri hakkında bilgiler ile eğitimde yer alan diğer mensuplar hakkında bilgiler, biyografik istihbarat kapsamında teşkilat personelinin isimleri, siyasi ve dini hassasiyetleri ile alışkanlıkları hakkında bilgiler ve MİT’in istihbari faaliyetlerde kullanılan özel nitelikli bilgisayar programları hakkında bilgilerin, MİT mahreminin arşiv sorumlusuna teslim edilerek arşivde birleştirildiği dile getirildi.
“FETÖ mensuplarının ABD’nin çıkarlarıyla örtüşen şubelerde çalışma isteği”
Bu bilgilerle Türkiye’nin küresel platformlardaki algısına negatif etki edecek faaliyetler yürütülmesinin amaçlandığı anlatılan gerekçeli kararda, MİT mahrem yapılanması sorumlularının sevk ve idare ettikleri öğrencileri örgüt elebaşı Gülen’in talimatı doğrultusunda MİT içerisinde, ABD, Rus Federasyonu, Çin, İran, Afganistan, yabancı dini radikal örgütler, PKK/KCK ve FETÖ konularına bakan birimlere yönlendirdikleri ifade edildi. Kararda, “Bu yönlendirmeye bakıldığında MİT bünyesindeki FETÖ mensuplarının ABD’nin çıkar ve ilgi alanlarıyla örtüşen konuların sorumlusu olan şubelerde çalışma isteklerinin bulunduğu bilinmektedir” denildi.
Gerekçeli kararda FETÖ üst yönetiminin, 15 Temmuz darbe girişimi esnasında MİT başkanının etkisiz hale getirilmesi konusunda internet tabanlı uygulamalar üzerinden Türkiye’deki MİT mahrem yapısına ulaşmaya çalıştığı bilgisi de verilirken, MİT başkanının etkisiz hale getirilmesi amacıyla, gerek darbe girişimi gecesinde, gerek öncesindeki süreçte suikast, zehirleme, yargılama gibi yöntem arayışlarının MİT mahremi içerisinde tartışıldığı ancak bu yöndeki operasyonel çalışmalar için kurum içerisinde uygun zemin yaratamayan mahrem yapının farklı arayışları gündemine aldığına dikkat çekildi.
“Bu doğrultuda, MİT mahrem yapısının teknik kısmında görevli, temsilci, öğretmen ve öğrenciler üzerinden MİT filigranlı belgelere Cumhurbaşkanı aleyhinde detaylı-kurgu raporlar basılması ve bu raporların karar alıcı makamlar nezdinde dezenformasyon aracı olarak kullanılması ve MİT başkanlık makamında değişikliğe gidilmesi amaçlanmıştır” bilgileri paylaşılan kararda, MİT tırları vakasında, MİT yerleşkesinde görevli bir öğrenci vasıtasıyla yerleşkeye giriş çıkış yapan ağır vasıtaların bilgilerinin dönemin MİT imamına verildiği, MİT mahrem yapılanmasının 2013 yılında ODTÜ Vişnelik Tesisleri girişindeki rezidansta bir ofis kiralayarak “dinleme” faaliyeti yürüttüğü, ofiste kullanılan elektronik sistemler üzerinden Emniyet Genel Müdürlüğü’nün istihbarat birimlerine bağlanmayla çeşitli elektronik faaliyetler yürütüldüğünün anlaşıldığı aktarıldı.
MİT mahrem yapılanmasının yasadışı faaliyetleri
MİT başkanı ve kurumda çalışan bazı personelin tutuklanmasına yönelik bir girişim olan ve kamuoyunda “7 Şubat krizi” olarak bilinen hadisenin, dönemin MİT İmamının, MİT’in başına FETÖ mensubu bir şahsın atanması arayışları çerçevesinde düzenlenen bir operasyon olduğu kaydedilen gerekçeli kararda, FETÖ’nün, Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet birimleri, yargı organları ile MİT gibi devletin en kritik kurumlarına sızdırdığı mahrem mensupları üzerinden, Türkiye’deki gelişmelere örgütsel çıkarları doğrultusunda yön vermeye çalıştığı, nihai hedefine ulaşmasını engelleyeceğini düşündüğü bürokrat ve personeli ise sistemin dışına çıkarmaya yönelik bir hareket tarzı izlediği ifade edildi.
Örgütün MİT’teki mensuplarının bir çok yasadışı faaliyette bulunduğu aktarılan kararda, şu değerlendirme yapıldı:
“Örgüt, benimsediği bu hareket tarzıyla 7 Şubat 2012’de yargıyı kullanarak MİT’i ele geçirmek hem de aynı soruşturmayla hükümetin Güneydoğu sorununu çözmek amacıyla başlattığı barış sürecinin başarısız olmasını sağlamaya odaklanmıştır. MİT yöneticileri ile hükümet, terör örgütüne yardımla suçlanmak istenmiş, otoriteleri ve güvenilirliklerinin halk nezdinde sorgulanması amaçlanmıştır.
Örgüt bahse konu dönemde, MİT’in imajını zedelemek ve ülkemiz üzerindeki eylemlerini kolaylaştırmak amacıyla, yazılı ve görsel medya aracılığıyla (Emre Uslu ve Mehmet Baransu gibi gazeteciler başta olmak üzere örgüt mensupları üzerinden) algı operasyonlarıyla, hükümetin icraatlarını, teşkilatın çalışma prensiplerini, istihbarat elemanları ile personelini deşifre etme, çeşitli olayları-gelişmeleri MİT ile bağlantılı olarak göstermeye çalışma, MİT’in, temin ettiği çeşitli verileri-bilgileri halkı fişlemeye yönelik kullandığı yönünde haber yapma gibi gelişmelere neden olan bir hareket tarzı izlenmiştir.
FETÖ’nün 7 Şubat 2012’deki olaylar silsilesiyle, ‘teşkilatın, PKK ile ilişkili olduğuna’ dair oluşturmaya çalıştığı algı yönetim faaliyetlerinin geçersizliği, teşkilatın PKK’ya yönelik yürüttüğü başarılı operasyonlarla tescil edilmektedir. Örgüt, geçmişte izlediği, ‘Türkiye’nin terör örgütleriyle ilişkili olduğu’ minvalindeki kara propaganda faaliyetlerini halen yurt dışında sosyal medya başta olmak üzere çeşitli platformlar üzerinden PKK dışındaki farklı terör örgütleri üzerinden de sürdürmektedir. Kara propagandasını örgüt fark etmeksizin sürdürmesi, delillere dayanmaksızın her argümanı, ‘Türkiye’ye zarar verme’ hedefiyle gündeme taşıdığını göstermektedir.”
AA