İnan, yazısında şu ifadeleri kullandı:
“Dünyanın yarısı söyleyecek bir şeyi olan,
ama söyleyemeyen, öteki yarısı söyleyecek
bir şeyi olmayan ama durmadan
konuşan insanlardan oluşur.”
Robert Frost
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, Taksim dışında hemen her ilde kutlandı. Niyetim geçmiş bir günü anmak değil.
30 Nisan günü gördüğüm fotoğraf üzerine birkaç cümle yazmaya kendimi sorumlu hissettim.
Ankara’da 1 Mayıs dolayısıyla “İşçi, İşveren, Kamu Çalışanları Futbol Turnuvası” düzenlendi. Bu turnuvanın konusu da “Alın teri kutsaldır” olarak belirlendi.
Böyle çok derin manalı turnuvanın katılanları kimler, ona bakalım. Çalışma Bakanlığı, SGK, İŞKUR, Hak-İş, Türk-İş, Kamu-Sen ve TESK temsilcileri sahada yerini aldılar.
Televizyonda Çalışma Bakanı’nın epey formda olduğunu ve gol attığını da seyrettik. Turnuvanın şampiyonu SGK oldu. Sosyal Güvenlik Kurumu, belediyeleri silkelemekte antrenmanlı olmasının avantajı ile rakiplerini silkeleyip şampiyon oldu.
Madalya töreninde Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan, SGK Başkanı Raci Kaya, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Tisk Genel Sekreteri Akansel Koç, Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan, Memur-Sen Başkanı Ali Yalçın’ın yer aldığı bir fotoğraf yayınlanmış. Fotoğrafta yer alanların hepsinin yüzleri gülüyor. Sanırsınız, hepsi üzerine düşen işleri büyük bir başarı ile yapmışlar. Temsil ettikleri kesimler çok mutlu. Dünyanın diğer ülkelerinde çalışanlardan çok çok iyi durumdalar. İşte bunun tadını çıkarıp, kutlama yapıyorlar.
Oysa rakamlar böyle söylemiyor.
AKP’nin iktidarda olduğu 23 yılda en çok kaybeden çalışanlar oldu. Türkiye adeta asgari ücretliler ülkesine döndü. Kolombiya’dan sonra en uzun çalışma süresi Türkiye’de.
Türkiye 2016’dan beri dünyada işçi hakları açısından en kötü 10 ülke arasında.
Dünya Adalet Projesi kurumunun yayınladığı Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde de Türkiye’nin yeri, sendikal haklar açısından, 142 ülkenin yer aldığı bu endekste ancak 117’nci sırada.
Son verilere göre kayıtlı işçi sayısı 16 milyon 964 bin. Bu çalışanların sadece 14,97’si, yani 2 milyon 524 bin işçi sendika üyesi.
Sendikalı işçilerin ise yüzde 9,5’i toplu sözleşme hakkına sahip. Bunun çoğu da kamu ve kamuya bağlı kuruluşlarla yapılan sözleşmeler. Özel sektörde çalışan her 100 işçiden yalnızca 5’i toplu sözleşme hakkına sahip. Onu da ne kadar kullanabildiği ortada…
30 Nisan günü gördüğüm fotoğraf bana bunları düşündürdü.
Bir başka fotoğraf da 1 Mayıs günü Beştepe’den geldi.
Emek ve Dayanışma Günü kapsamında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen toplantıya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Mahmut Arslan katıldı.
Neler söylediklerine sırasıyla bakalım.
Özetle Cumhurbaşkanı, emekçilerin haklarını korumanın temel öncelikleri olduğunu belirterek, sendikal haklardan istihdam politikalarına kadar birçok alanda kapsamlı düzenlemeleri hayata geçirdiklerini ifade etti. Erdoğan “Sizlerle birlikte tüm işçilerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum. İşçi ve İşverenlerimizin her birine Rabbimden helâl, hayırlı ve bereketli, kazançlar niyaz ediyor, Mevla emeklerini zayi etmesin diyorum” ifadesini kullandı. Emek ve kazançları kim zayi ediyor acaba?
Gelelim değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez M. Rifat Hisarcıklıoğlu’na… Bakın neler söylüyor: “Birbirleriyle menfaati çelişen gruplar, bu masanın etrafında toplanabilir hale geldi. Ülkemizin kalkınması, gelişmesi sizin liderliğinizle oldu. Gelişmesindeki en büyük sebeplerden bir tanesi bu. Allah, bu birliğimizi, beraberliğimizi bozmasın.”
Masada olanların birbirleriyle bir menfaat çelişkisi yaşayacakları pek inandırıcı değil. Tam aksine, o masada buluşmalarının nedeni menfaat ortaklığıdır.
Dünya sendikacılık tarihine adını yazdıracak, Türkiye’nin büyük sendikacısı Hak-İş Konfederasyonu Başkanı Mahmut Arslan, toplantıda yaptığı konuşmada, taşeron işçilere kadro verilmesi, geçici ve mevsimlik işçilerin sorunlarının acilen çözülmesi gerektiğini vurgulayarak, “Teröre hayır, kardeşliğe evet” diyerek yeni bir anayasa talebinde bulundu.
Bu masada niye yer aldığını son cümlesinden anlıyoruz. O masada en yetkililer olduğuna göre taşeron işçilerimiz ve mevsimlik işçilerin dile getirdiği sorunları çözüp kalkamaz mıydın?
Konuşmak için mi oradasın Mahmut Arslan!…
Söylediklerine bakarsanız bu ülkede, Türkiye’de yaşamadıklarını, dünyanın başka bir yerinde yaşadıklarını sanırsınız.
21 grevi engelleyen bu iktidar, “Milli Güvenliği Tehlikeye Atmak” gibi bir gerekçe ile işçilerin eylemlerini bastırdı.
2002’de yani AKP’nin iktidara geldiği yıl, sigortalı işçi sayısı 5 milyon 223 bin iken, sendikalı işçi sayısı 2 milyon 630 bin idi. Çalışanların yarıdan biraz fazlası sendikalıydı. Oysa 2024 yılı sonu itibarıyla çalışan 16 milyon 864 bin 733 sigortalı işçi var. Bunlardan sadece 2 milyon 524 bini, yüzde 14.97’si sendikalı.
Tablo böyle iken,
Söylenenlerin hepsinin havada kaldığını, yalnızca konuştuklarını, hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz.
Değişmeyecek de.
Gelecek 1 Mayıs’ta da aynı manzarayı göreceğiz.
Boşuna sendikaların başına “Sarı” sıfatını koymamışlar.
Bunların hepsi sendika gibi görünmeye çalışan “sarı sendikalar”.
Bir konfor alanı yaratmışlar kendilerine. Sırtlarını da iktidara dayayarak, konumlarını korumak dışında bir çabaları yok.
Oysa böyle mi olur!
Ne madende ölen işçiler var gündemlerinde.
Ne de iş kazalarında ölen çocuk işçiler…
Birazcık ahlaklı sendikacılık yapmaya çalışan, işçinin hakkını savunan bir avuç sendikacıyı da hemen hapse atıyorlar…
Yazık oldu, çok yazık oluyor yurdumun emekçilerine…
Alın teri dökenler : yok sayılanlar.
1 Mayıs 1886’da Amerika’nın Chicago kentinde işçiler sekiz saatlik iş günü talebiyle sokağa çıktılar. Eylemleri yalnızca bir ekonomik talep, iş saati düzenlemesi değildi. Bir haysiyet, insan olduklarının onurunun da mücadelesini başlatmaktı. Haymarket meydanında patlatılan bombayla ölenler ve ardından gelen idamların günüydü 1 Mayıs…
Olay Medya İcra Kurulu Başkanı Mehmet Ali İnan’ın yazısının tamamı için tıklayın…