‘Paylaşmak için yazıyorum’

Akkılıç Kütüphanesi’nde okurlarıyla buluşan yazar ve sinemacı Ercan Kesal, bilgeliğin kıymetini unuttuğumuzdan yakınarak, “Acıları ve sevinçleri paylaşmak için yazıyorum” dedi.

‘Paylaşmak için yazıyorum’

Dilek Atlı

Nilüfer Belediyesi’nce her ay bir konukla Bursalı edebiyatseverleri bir araya getiren Edebi Kazılar’ın bu ayki konuğu, yazar ve sinemacı Ercan Kesal oldu.

Edebiyatın yanı sıra senaristlik, oyunculuk, yayıncılık ve doktorluk yönlerini de ele aldığı söyleşide Kesal, “Bu adamın kafası karışık mı? Neden bu kadar çok şey yapıyor, diye soranlar olabilir. İnanın ben de kendime soruyorum. İnsanı sağaltan bir şey olduğu için bu kadar çok şey yaptım, yapıyorum. Neden yazıyorsun sorusuna vereceğim cevap şu: Acıları ve sevinçleri paylaşmak, can sıkıcı konulardan birlikte kurtulmak için yazıyorum. Yoksa mal, mülk, şöhret gibi uydurulmuş kavramların hiçbir şey ifade etmediğini bilecek yaştayım. Bunu çok erken yaşlarda öğrendim” dedi.

Moderatörlüğünü Mehmet Said Aydın’ın yaptığı etkinlikte Kesal’ın kısa özgeçmişinden söz edildi. Akkılıç Kütüphanesi’ndeki etkinlikte Kesal, gazete yazılarından çok şey öğrendiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

“Radikal gazetesine düzenli yazmam istendi. Günceli takip etmekte zorlandığımı bildirerek haftada bir öykü yazmayı önerdim. Gazete yazıları beni terbiye etti. Çünkü editör 6 bin 500 vuruşluk yazı istediğinde, bir yandan yazar bir yandan da vuruş sayısını takip etmeye çalışırsınız. Ben yazmaya ilk başladığımda 12, 13 bin vuruş oluyordu. Sonra onları azaltmaya çalışıyordum. Yazı işi, ekonomi işiymiş, basit yazmanın, daha az kelimeyle derdini anlatabilmenin yolunu aramakmış. Ben vuruşun peşine düşerken, kendimi de yazı anlamında terbiye ettim. Bir şair dikkati, hassasiyeti ve acımasızlığıyla yazıya bakmak gerekir.”

ÇEHOV OKUYAN DOKTOR…

Söyleşide doktorluk kariyerine de değinen Kesal, “Çehov okuyan doktor, insanı daha iyi anlar” dedi.

Uzmanlaşma çağında yaşadığımıza işaret eden Kesal, “Bilgeliğin kıymetini unuttuk. Annemi Avanos’taki evimizden ne zaman arasam ‘Efendim kuzum?’ diye açardı telefonu. Bunu nasıl yapardı? Nereden bilirdi? Sorduğumda ‘Senin zilin başka çalıyor’ derdi. Biz, bunlara inancımızı yitirdik. Bunlar hurafeye dönüştü. Kitaba Peri Gazozu adını eşim koydu. Babamı o dönemlerde kaybettiğim için Peri Gazozu’ndaki hikayelere tekrar dönüp baktığımda biraz babanın kaybından dolayı bir ağıt olduğunu gördüm. Fakat anne de farklı bir şey. Anneyi kaybedince yeryüzünü kaybettim sanıyorsunuz. Ayağınızın altından toprak çekip gidiyor, kocaman bir boşluğa düşüyorsunuz. Ben hekimim ve psikoloğum. Bu durumu tarif et deseler edemem. Peri Gazozu ve Cin Aynası kitapları, anne ve babamı kaybettiğim dönemlere denk geldi. Bu yüzden Peri Gazozu babama, Cin Aynası da anneme ithaf edildi” diye konuştu.

Sanat ve edebiyatın insana yeryüzünü sahiplenme cesareti verdiğini kaydeden Kesal, şunları dile getirdi:

“Dinlediğimiz bir müzik, okuduğumuz kitap, seyrettiğimiz film bu dünyayı sahiplenme, onun bir parçası olma duygumuzu güçlendiriyor. Ben de onun bir parçasıyım. Ben de sizler gibi Sait Faik, Kemal Tahir okuyor, Neşet Ertaş dinleyince ve Che Guevara’nın fotoğrafına bakınca bu dünya yaşanmaya değer, hâlâ yapacağımız bir şeyler var, o kadar umutsuz olma diyorum kendime. Arkadaşlarım Behçet Aysan, Ahmet Erhan, Adnan Azar, Ergin Günçe artık hayatta değiller. Bu beni derinden etkiliyor. Yazdıkları gibi yaşayan şairlerdi. Dünyaya borçlu gibiydiler. Benim yazdığım şiirlerin mısraları Bir Zamanlar Anadolu’da filminin senaryosu oldu yıllar sonra. Filmin, edebiyatın ve kitabın güçlü olabilmesi için karşıdaki insanın duygularını harekete geçirebilecek güce sahip olması gerekir. Bu yüzden iyi ya da kötü kitap, film, şiir diye bir şey yok. Güçlü film, kitap, şiir var gibi geliyor bana.” 

HABERİ PAYLAŞ
ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X