Bildiğiniz gibi hep sağlık konuları ile ilgili yazılar yazarım. Genellikle ingilizce kaynaklardan çeviriler yaparak en güncel bilgileri bazen ulusal basında çıkmadan sizlere aktarmaya ve bu yolla yararlı olmaya çalışırım. Bugün konu biraz farklı.
Hayme Ana, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin babaannesi, Ertuğrul Bey’in annesidir. Türkmenistan’dan Halep’e göç eden, Fırat suyunu geçerken boğularak ölen Kayı Beyi Süleyman Şah’ın (Gündüzalp) da eşidir. Hayme Ana daha sonra yerleştiği Kütahya’nın Domaniç ilçesinde yaşamını sürdürmüş ve burada vefat etmiştir. Türbe haline getirilen mezarı da buradadır.
Biz tarihimizdeki büyüklerimizi dizilerden öğreniyoruz. Dizilerin insanları tembellik yolu ile obez bir hale getirdiğine inanan bir hekimim. 2 saat dizi izlemek 1 yılda 30 gün hareketsizlik demektir. Hesap ortada. Ancak bu türden diziler ile de tarihimize merak sarmamız beni mutlu etmiyor da değil.
Çeşitli kaynaklara göre Hayme Ana’nın, oğlu Ertuğrul Gazi üzerinde büyük etkisi olmuştur. Oğluna yaptığı nasihatlerin özetleri şöyledir: Oğul, soyundan olsun olmasın, boyundan olsun olmasın insanlara adil davran. Adil davranırsan insanların birlik ve dirlik kazanır, yurdunda herkes güvenle gezer. Sabırlı ol oğul, unutma, ekşi koruk zamanla üzüm olur…
Kültürümüzde kadının yeri yok diyen bazı insanlara bundan 720 yıl önce yaşamış, oğluna yaptığı nasihatler ile belki de dünyanın dengesini değiştirmiş, ellerinden tutup büyüttüğü torunu dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurmuş bir anayı anlatmak istedim. Sen Orta Asya’dan Marmara’ya gel, burada bin bir çeşit düşmana rağmen mekân tut ve yıllar sonra dünyaya meydan oku. Adalet ve akıla (ha kadın ha erkek) verilen değer sonucu bu oluyor tabii ki. Mekânın cennet olsun Hayme Ana.
ORUÇ AÇMAK…
Ulusal basında oldu diye yazıyorum. İster obez olun ister normal kiloda olun fark etmez. Orucunuzu hurma ile istiyorsanız hurma ile, zeytinle açmak istiyorsanız zeytinle açın. O temiz inancı ile akşam saatlerine kadar aç kalan insana 2 hurma hiçbir şey yapmaz. Aksini diyen olursa kefili benim. Sadece dengeli ve yavaş yavaş yiyerek (en önemli nokta bu), doğal gıdalar ile iftarınızı yapın. Doygunluk hissettiğinizde de sofradan kalkın.
Gıdalarımıza dikkat etmemiz gerektiği bilgisi yeni bir bilgi değil. Asıl olay bunu bile bile uygulayamamamızdır. Özellikle hekimlerimize burada büyük iş düşmektedir. Beslenmeyi sadece kalori hesaplaması gibi gören bir eğitim anlayışı ile bir yerlerde takılıp kalmaktayız. Oysa besinlerden gelen parçacıkların (vitamin, mineral, amino asitler, yağ asitleri, karbonhidrat parçacıkları, bazı mikro parçacıklar gibi) bir müddet sonra hücrelerimizin bazı kısımlarını oluşturacaklarını tıbbiyeden iyi biliyoruz.
Nasıl ki yediğimiz bazı toksik maddeler hücrelerimizi bozuyorsa, bazı yediklerimiz de hücrelerimizi toparlıyor. Ama biz hekimleri eğiten sistemin genel olarak bakış açısı bu toparlama işini hemen hemen tamamen ilaçların yaptığı yönündedir. Bu duvar da bir müddet sonra yıkılacaktır. Çünkü Batı’dan rüzgârlar esmeye başlamış, yelkenler şişmiştir. Beslenme ve ilişkili hastalıklar tıbbın hem de en baba konularından biri olmak zorundadır. Olacaktır.