Obezite vücudumuzda normalden fazla yağ bulunması halidir, iri olmak değildir. Normal şartlar altında sürdüreceğimiz bir ömrümüz vardır. Asla hatırdan çıkarmayın. Yaşam süremizi normalden % 10 daha fazla bir kilo artışı bile önemli oranda kısaltmakta. Bu konuda tüm dünya bilim insanları hemfikirdir.
Yediğimiz şeyler ne ise biz oyuz. Genlerimiz de ona göre çalışıyor. Pek çoğumuz beslenmesini yakıtı azalan arabasına benzin koyar gibi paket gıdalar ile, mikrodalga fırınlarda pişen şeyler ile midesine indirirken çocuklarımıza da teneffüslerde fast-food gıdalar, bisküvi, cips, asitli içecekler gibi şeyleri miras bırakıyoruz. Bu tükettiklerimiz birkaç saat sonra vücudumuzdaki bir yerde eksilen hücreler ile yer değiştiriyor. Arabamıza, evimize gösterdiğimiz özeni vücudumuza göstermiyoruz. Kimi bilim insanlarınca vücudumuzda her saniye 2 milyon hücre ölüp yerine yenileri yapılmakta, bu yeni hücrelerin kaynağı ise aldığımız besinlerin biyolojik özüne bağlıdır. Çikolatalı gofret veya cips veya asitli içecekler ile gözümüzün veya kalbimizin veya damarlarımızın son 24 saat içinde yenilenen hücreleri yapılsın istermiyiz?
Aldığımız gıdanın kimliğini, bize gelene kadar geçirdiği yolları bir düşünün ve onlardan oluştuğumuzu unutmayın. Örneğin koyunlar dağ havasımı solumuş, egsoz gazlarımı solumuş. Otmu yemiş, antibiyotikler veya hormonlar ile mi büyümüş? Gıdanın kimliği budur.
Fabrikalarda rafine olarak hazırlanan gıdaların kısa sürede bozulmaması için lifleri, yağları ve vitaminleri işlemler sırasında azalır, kaybolur ve bunlara bazı katkı maddeler eklenir. Bu gıdalar daha ağızda iken emilmeye başlar ve liflerinden arındırıldıklarından dolayı ince bağırsağın daha üst kısımlarında işlemler biter ve dolayısı ile çabuk acıktırırlar (reaktif hipoglisemi ve kısır döngü) Bir tabak mantı veya koca bir tost yedikten 2 saat sonra gelişen acıkma buna en canlı örneklerdendir. Günde en iyisi sağlam 2-3 öğün almalı ve ara atıştırma olmamalı. Ağızdan önemli miktarlarda besin geçtiğinde tükrük salgısı, çiğneme sayısı ve yutma sayısı gibi etkiler ile bir müddet sonra yeme merkezi baskılanır (bol çiğnemenin ve lokmaları ufak almanın yararı). Doyma süremiz 20 dk.dan önce olmadığı için yavaş yememizin çok avantajları var. Şuna lütfen dikkat edin. TV seyrederken, gazete okurken vb durumları yaşarken yemeğimizi yiyorsak doyma hissimizi algılayamıyoruz. Gereğinden fazla yiyoruz.
Hayatımızda yapmamız mutlak gerekli şeylerden olan yeme, içme, nefes alma, uyuma ne kadar önemli ise egzersiz de bunlara dahil edilmelidir. Aksi halde zayıflamak ve kilomuzu korumak mümkün değildir. Buna rağmen kilo veriyorsanız lütfen kaslarınızı kaybedip etmediğinize bakın ya da vücudunuzu yiyip bitiren bir hastalığınızın olup olmadığını araştırın.
Hipokrat zamanından beri yani yüz yıllar öncesinden bu yana MR, tomografi, laboratuar imkanları yok iken bu hekim şişmanlar ani ölür, uzun yol yürüyen uzun yaşar demiştir ve bu gözlem günümüzde de aynen geçerlidir. İnsan fiziksel olarak sağlıklı değil ise ruhen de sağlıklı olmasına imkan yoktur. Bunu, eksikliğini tamamladığınız mikrobesin, vitamin ve benzerleri ile hastaların düzelmesinden çok rahat anlayabiliyorsunuz.
Diyet yapan insanlar şişmanlar. Bunu destekleyen pek çok çalışma ve bilim insanı var artık. Çünkü diyet yokluk bilincini beyinde oluşturuyor ve siz buna karşı gelemiyorsunuz. Oysa kişi her an yiyeceğe yakın konumda ise bu bilinci yenebiliyorsunuz. Doğaya bakın; evcil olmayan hiç bir hayvan şişman değildir. Acıktıklarında yerler, susadıklarında içerler. Biz niye kilo alıyoruz? Çünkü hepimizde had safhada stres var. Her insanın henüz yüzleşmediği acıları var. Bizse, bunları sağaltmak yerine yemek yiyoruz, içki içiyoruz, işkolik oluyoruz… Yemek bağımlılığıyla alkolizm arasında hiçbir fark yok. Seks bağımlılığı, uyuşturucu bağımlılığı, aslında bütün bağımlılıklar acıları susturmak için oluşur. Günümüzün stresli koşullarında artık canımızın ne istediğini bile bilmiyoruz. Önümüze gelen bizi tahrik ediyor sadece.
Konfüçyus diyor ki; Önünüzdeki yol hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorsanız bunu geri dönenlere sorun.