Önceki günü elektronik postamıza Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden gönderilen bir haber düştü.
Büyükşehir Belediyesi’nce üstlenilen Keles’teki evsel atık aktarma istasyonu tamamlanmış. Hizmete girmesi için artık gün sayıyor.
Keles’in çöpleri bu istasyon aracılığıyla biriktirilip, konteyner TIR’larla Bursa’ya nakledilecek.
Büyükşehir’in kentin güneyindeki dört ilçe için planladığı 2 çöp transfer istasyonu da böylece tamamlanmış oldu.
Büyükşehir Belediyesi’nin Bursa’nın 17 ilçesinde birden su, kanalizasyon, sulama göleti, arıtma, çöp aktarma istasyonları, defin hizmetleri, ulaşım ağının iyileştirilmesi, ilaçlama, hizmet binaları vb. gibi çoğu ana hizmetleri yaptığını görüyoruz.
İlçelerin kısıtlı bütçeleriyle yapamayacağı çoğu hizmetin Büyükşehir’in bütçesi ile karşılanıyor olmasının yasal bir altyapısı var.
6360 Sayılı Bütünşehir Kanunu bütün bu hizmetlerin Büyükşehir Belediyesi tarafından ilçelere sunulmasının önünü açtı.
Bizim de aklımıza yasa çıkarken CHP ve MHP’nin muhalefeti aklımıza geldi.
Türkiye genelinde Büyükşehir Belediyesi sayısını 16’dan 30’a çıkaran ve bu illerdeki Özel İdareleri kapatan yasa görüşülürken, CHP hizmetin tek merkezden gitmesinin sakıncalarını gündeme getirmiş, MHP ise Doğu ve Güneydoğu’daki bölücü girişimlere atıf yaparak Özel İdarelerin kapatılmasının üniter yapıya zarar verebileceğini ve eyalet sistemine hazırlık yapıldığını ileri sürmüştü.
Bütün bu eleştirilere rağmen 6360 sayılı Bütünşehir Yasası’nın şimdi az nüfuslu ve teknik personeli bile bulunmayan ilçeleri hizmet açısından ihya ettiği görülüyor.
Büyükşehir Belediyesi’nin gücüyle ilçelerin gelecek 100 yıllık altyapıları yenileniyor.
Sadece BUSKİ Genel Müdürlüğü’nün ilçelerin altyapısını yenilemek için yerli yabancı finans kuruluşlarından milyonlarca lira, dolar ve avroluk krediler aldığı biliniyor.
Eski asbestli ve insan sağlığı açısından riskli yeraltı şebekelerinin bu sayede sağlıklı, günün koşullarına uygun biçimde yenilendiğini de biliyoruz.
Büyükşehir’in bütün bu hizmetleri yaparken ilçelerden çok büyük bir gelirinin olduğunu da sanmıyoruz.
Yasa çıkarken zaten yatırım bütçesinin en az yüzde 10’unun Büyükşehir’e katılan ilçeler için ayrıma zorunluluğu vardı.
Bir de BUSKİ yeni katılan ilçelerdeki su tarifesini de merkezde uygulanan fiyatların en düşüğünün de altında tahsil ediyordu.
Bugün için ilçeleri kültür merkezlerine, fen ve ulaşım hizmetleri şantiyelerine de kavuşturan Büyükşehir’in bununla belediye başkanlarının yükünü de büyük ölçüde aldığını biliyoruz.
Yasa, geliri yüksek, nüfusu fazla ilçeler için dezavantaj gibi görülebilir ama az nüfuslu ve kısıtlı bütçe imkanları olan ilçeler için Bütünşehir Kanunu bize göre biçilmiş bir kaftan.
Yasa bu yönüyle ilçe belediye başkanlarına rutin hizmetler dışında, Büyükşehir’den sadece talep ettiği yatırımları takip olanağı sunmuş oluyor.
Vakada bir ara zirveyi zorlayan Bursa’ya aman nazar değmesin
Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı, 100 bin nüfusta haftalık rastlanılan koronavirüs vaka sayılarında ülke genelinde büyük bir düşüş olduğu açıklandı.
İl il vaka sayıları yayınlanan tabloya baktığımızda Bursa’da müthiş bir azalma göze çarpıyor.
Artık ilimizde haftalık 100 bin nüfusta görülen vaka sayısı 102’lere kadar düşmüş.
İlimize aman nazar değmesin diyoruz.
Zaten çarşı, pazarda da büyük bir rahatlama göze çarpıyor.
Bursa bir ara vaka sayısında zirveyi zorlamış ve artış sayısı en fazla olan illerin başını çekmişti. Ölümlerin pik yaptığı, vaka sayılarının tırmandığı ve hastanelerin yükünü aldığı o dönemde Bursa olarak çokça kayıplar verdik.
Vaka sayılarının düşüşü tedbirlerde bir rehavete neden olmamalı.
Dün İzmir’den gelen yeni bir hekim ölümü haberi, bu virüsün halen ölümcüllüğünü koruduğunu gösteriyor.
Bursa’nın rakamları sevindirici ama tedbiri de elden bırakmamak gerek.
Pazar marketi aratmıyor
Bugünlerde yolunuz semt pazarlarına düştü mü hiç?
Hele ramazan ayının da girmesiyle pazardaki etiket fiyatları ateş pahası gibi.
Sebze meyve fiyatları marketleri aratmıyor. 40 liraya biber, domates, salatalık satılıyor. Marulun tanesinin 15-20 lira olduğu bir dönem yaşanıyor.
Peki, ne oldu da Türkiye’de yetişen, ithal edilmeyen kendi ürünlerimiz bu kadar astronomik rakamlara çıktı?
Türkiye savaşın içindeki bir ülke mi?
Pazarda kilogramı 40 liraya satılan biberden üreticiye düşen pay nedir?
30-40 liradan satılan domatesten üretici ne kazanıyor? Yoksa, bütün bu rakamların ağırlığını aracılar mı cebe indiriyor?
Hadi, 3 harflileri anladık. Onların günlük etiket güncelleme hastalığı geçecek gibi değil. Hatta, hükümetle de sıkıntıları var.
Semt pazarlarımızdaki yüksek rakamlara halk daha ne kadar tahammül edebilir?
Yaz geliyor ama pazar etiketlerindeki ateş sönecek görünmüyor.

Flipboard