Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizin bazı yerleşimlerinden üzücü haberler gelmeye devam ediyor.
Çözüm sürecinde kentlerin merkezlerine kadar yerleşen bölücü örgüt mensupları, kazdıkları hendekler ve tuzakladıkları patlayıcılarla adeta kurtarılmış bölge görüntüsü vermek istiyorlar.
Öyle ki, bu bölgelerdeki kimi yerel yönetimler ne yazık ki, hain girişimin parçası haline geldiler.
Teröristlere lojistik destek sağlıyorlar. İş makinaları ve şehir şebekelerine müdahale ederek hendek ve tuzlama işlerini kolaylaştırıyorlar.
Güvenlik güçlerinin terörle mücadelesine ise destek vermiyorlar.
Resmen, açıklamalarıyla, yayınladıkları deklarasyonlarla Türkiye toprakları içinde bir kaç kenti kapsayan sözde ‘özyönetim’ bölgeleri oluşturup, ‘belki de bağımsız bir ülke’ kurmayı hayal ediyorlar.
Kurtuluş savaşında atalarımızın oluk oluk akan kanlarıyla çizilen sınırlarımızı değiştirip, gerçekleşmesi asla mümkün olmayan bir hüylanın peşinde koşuyorlar.
Sadece son 10 gündür kent merkezlerinde etkisiz hale getirilen terörist sayısı 200‘ü aştı.
Güvenlik güçlerimiz, bölücü teröristleri kentlerden söküp atmak için canları pahasına mücadele veriyorlar.
Bölücüler kent merkezlerine kamuya ait ne varsa yakıp yıkıyorlar.
Camiler, okullar, sağlık tesisleri, kütüphaneler, kültür merkezleri ateşe verilerek tarih silinmeye çalışılıyor.
Gözleri öylesine döndü ki, içinde hasta bulunan sağlık tesislerinden sonra Şırnak‘ta içinde bölge çocuklarının olduğu kütüphaneyi dahi ateşe veridiler. Söndürmeye giden itfaiye mensuplarına kurşun yağmuruna tuttular.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bu kaos ortamının böyle sürüp gitmesi beklenemez.
Dün Sabah gazetesinin manşetinde özyönetim safsatasını ortaya atanların canını sıkacak bir haber vardı.
Habere göre hükümet, muhalefetin tüm direnişine rağmen çıkardığı 6360 Sayılı Bütünşehir Kanunu‘nda revizyon hazırlığında.
Yerel yönetimlerin teröre desteğini kesmek için yasada ciddi değişim düşünülüyor.
Bu gelişmeyi dün akşam saatlerinde NTV canlı yayınına çıkan İçişleri Bakanı Efkan Ala da doğruladı.
Belediyelerin kimi yetkilerinin geri alınması, kapatılan İl Özel İdarelerinin yeniden kurulması, valiliklerin yetkilerinin artırılması, itfaiyenin AFAD ya da merkezi otoriteye bağlı başka bir kuruma bağlanması…
Bütün bunlar, HDP’li belediyelerin elindeki araç gereç ve yetkiyle teröre destek vermesinin önünü kesmek için düşünülüyor.
Aslında öteden beri merkezi otoriteden daha fazla yetki isteyen belediye başkanlarının bu talepleri, Doğu ve Güneydoğu’daki üniter yapının zarar görebileceği endişesiyle erteleniyordu.
MHP‘nin 6360 sayılı Bütünşehir Yasası çıkarken, üzerinde en çok durduğu endişelerden biri buydu.
Şimdi görülüyor ki, Batı’da daha fazla yetki daha çok hizmet götürmeyi kolaylaştırırken, adı geçen bölgelerde bölünme için silah olarak kullanılmaya başlandı.
Belediyelerin tüm imkânlarını hendekçi ve özyönetimçi teröristlere kullandırmaya başlayan bölge belediye başkanları, yakın bir gelecekte bundan mahrum kalabilirler.
Yasadan geri adım atma düşüncesi, AK Parti programıyla da ters düşüyor.
Ancak, gelinen konjonktürde, bölücü örgütün kentleri ateş çemberine almasının da önü belki bu yolla kesilebilir.
Verilmiş yetkiyi geri almak, belediyeleri yeniden merkezi hükümetin vesayeti altına sokmak olarak da yorumlanabilecek girişimin, bugün için kaçınılmaz hale geldiğini söyleyebiliriz.
Güvenliğin riske girdiği, kamu düzeninin bozulduğu ortamda daha çok yetki konuşulabilir mi?
Elbette Batı’da bu düzenlemeler hoş karşılanmayacaktır.
Yerinden yönetim ilkesiyle de çelişen yeni girişimin bir zorunluluktan kaynaklı olduğunun farkındayız.

Flipboard