Bulgaristan‘daki totaliter rejim 80’lerde Müslüman Türk azınlığa öyle bir asimilasyon uyguladık ki, medeni Avrupa bütün bu olup bitene sessiz kaldı.

Baskılar öyle korkutucu boyuta ulaştı ki, komünist rejim Türk nüfusun dil, din ve eğitim özgürlüğüne dahi izin vermiyordu.

Türk azınlığın direnişinin sembolü olan Türkan bebek annesinin sırtında şehit edildi.

İsimleri zorla değiştirilen Müslüman Türk azınlık totaliter rejime karşı direnirken Türkiye‘ye sürgüne tabi tutuldu.

Türkiye soydaşlarına kapılarını açtı ve yüz binlerce vatandaşımız ülkemize geldi.

Sonrasında ise Türkan bebeğin şehit edildiği topraklarda her yıl anma etkinlikleri düzenlenmeye başlandı.

Fakat Bulgaristan‘daki Türk azınlık siyasi anlamda parçalandı.

Anma etkinliklerinde eski bütünlük artık yok.

Açıkçası bu durum Türklük ve Müslümanlık uğruna şehit düşen minik Türkan bebeğin de kemiklerini sızlatıyordur.

Bulgaristan‘ın totoaliter rejimi Türk azınlığın bugün içine düştüğü siyasi ayırışımı görse inanın çok mutlu olacaktır.

Artık bu ayrışma her yıl Türkiye‘den o günleri protesto etmek ve şehitleri yad etmek için Bulgaristan‘a gidişleri de azalttı.

Her ne kadar şimdilerde pandemi olsa da parçalanan Türk azınlık artık bir araya gelemiyor.

Üzücü bir durum.

Türk azınlığı yeniden derleyip toparlamak artık kolay görünmüyor.

Türkiye’den bakıldığında bu durumu geriye döndürmek şimdilik imkanzsız gibi.

Umarız komşuda yaşayan soydaşlarımız Orada her manada yeniden bütünleşir.

Kentte, kırsalda, çarşıda gittiğimiz hemen her yerde pandeminin ağır etkilerini görmek gerçekten üzücü.

Esnafın dayanacak gücü kalmamış.

Eski günlerini özlüyorlar.

Kapılarına kilit vurmak zorunda kalanlar da giderek çoğalıyor.

Kirasını, vergisini yapılandırma paketlerine rağmen ödeyemeyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.

Pandemi geride ağır bir tahribata yol açmış.

İşsiz kalanlar da giderek artıyor.

Esnafa cansuyu olacak yeni hibe düzenleme talepleri var. Ticari yaşamda pandeminin tahribatını gidermek uzun zaman alacak görünüyor.

Ülke olarak başımızdaki Covid-19 belasından kurtulabilmek için yaşamımız kısıtlama altında.

Dün sabah Elazığ‘dan gelen deprem haberi hepimizi korkuttu.

Üstelik herkesin zorunlu evde olduğu bir anda meydana gelen 5,3 büyüklüğündeki deprem yerin 16 km derinliğinde meydana geldi.

Çok şükür ki, can kaybı yok. Ocak’taki depremin ardından gelen bu ikinci sarsıntının kayıpsız atlatılması sevindirici.

Benzer şekilde dün Dalaman‘dan gelen ikinci deprem haberi de yürekleri ağıza getirdi.

Türkiye deprem coğrafyasında hemen her gün sallanıyor.

Yapılarımızı güvenli hale getirmekten başka çaremiz yok. Bunun için zamanımız da yok.

Acele etmeliyiz.