Bugünlerde herkes aynı cümleyi kuruyor: “Yapay zekâ her şeyi yapacak.”
Evet, doğru. Yazı yazıyor, şarkı besteliyor, araba kullanıyor. Ama çok kritik bir şey eksik: Vicdan.
Bir makine, size kredi verip vermeyeceğine karar verebilir. Ama o kararı verirken sizin borcunuzu ödeyemediğinizde çocuğunuza mama alamayacağınızı bilemez.
Bir algoritma, hangi haberi göreceğinize karar verebilir. Ama bunun sizin ruh halinizi nasıl etkileyeceğini ölçemez.
Bir yapay zekâ, bir fabrikada üretimi hızlandırabilir. Ama orada çalışan işçinin alın terini, emeğini anlayamaz.
İşte bu yüzden geleceğin en büyük meselesi teknoloji değil, etik olacak.
“Yapabiliriz” mi, “Yapmalı mıyız?” mı?
Bilim insanları artık insan genlerini değiştirebiliyor. Hastalıkları engellemek için kulağa harika geliyor. Ama aynı teknolojiyle “daha uzun boylu”, “daha güçlü”, hatta “daha uysal” insanlar üretilebilecekse ne olacak?
O noktada devreye şu soru giriyor:
“Yapabiliyoruz, ama yapmalı mıyız?”
Bugün dünyanın birçok laboratuvarında, şirketinde bu soru yeterince sorulmuyor. Çünkü teknoloji öyle hızlı koşuyor ki, etik geride kalıyor.

Günlük hayattan küçük bir örnek
Geçenlerde bir arkadaşımın başına geldi. Bir banka, kredi başvurusunu reddetmiş. “Neden?” diye sorduğunda cevap alamamış. Çünkü kararı bir yapay zekâ vermiş. Ama hangi kriterlere göre reddettiğini kimse bilmiyor.
Şimdi düşünelim: İnsanların hayatını etkileyen bir kararı veren sistem şeffaf değilse, orada adalet var mı?
Eskiden bir bankacıya gidip anlatabilirdiniz: “Borcu şuradan kapatacağım, şu işten maaş alacağım.” İnsan insana bir diyalog vardı. Şimdi ekran size sadece “Reddedildi” yazısını gösteriyor.
Bu durum bize şunu hatırlatıyor: Teknolojide hız kazandık, ama insani temas kayboldu.
Çocuklarımızın dünyası
Daha da önemlisi, çocuklarımız bu dünyada büyüyor. Onların verileri, bebekliklerinden itibaren internete düşüyor. Fotoğrafları, alışkanlıkları, sağlık bilgileri… Hepsi şirketlerin elinde.
Peki bu veriler gelecekte nasıl kullanılacak? Onların bir işi alıp alamayacağını, hangi reklamlara maruz kalacağını, hatta hangi fikirlerle büyüyeceğini belirleyecek mi?
Eğer verilerimizi koruyamazsak, çocuklarımızın özgür geleceğini de koruyamayız.
Türkiye için büyük sınav
Şimdi herkes “Yapay zekâ trenini kaçırmayalım” diyor. Çok doğru. Ama asıl mesele trene atlamak değil, treni nasıl bir yöne süreceğimiz.
Türkiye’nin fırsatı tam burada: Teknolojiyi üretirken aynı zamanda etik değerleri de koruyabilmek.
Bu toprakların en büyük gücü merhamet, dayanışma, vicdan. Eğer biz bunları teknolojinin içine katabilirsek, işte o zaman dünyada fark yaratırız.
Son söz
Yapay zekâ yazı yazabilir, robotlar ameliyat yapabilir, kuantum bilgisayarlar milyarlarca hesap yapabilir.
Ama şunu unutmayalım: İnsanı insan yapan değerler vicdan, adalet, merhamet olmadan bütün bu teknolojiler sadece soğuk birer makinedir.
Gelecekte başarılı olan toplumlar, sadece teknolojiyi üretenler değil; ona insanlık katabilenler olacak.
Kısacası, yarının en değerli teknolojisi vicdandır.

Flipboard